Ahmet Kanneci

  • Ahmet Kanneci Sitesi
  • Ahmet Kanneci Kimdir?

    Prof. Dr. Ahmet Kanneci (Mühendis, Gitar Virtüözü, Kompozitör, Eğitmen, Ressam): 1957 yılında Şanlıurfa‘nın Halfeti ilçesinde dünyaya geldi. 1972 yılında henüz 17 yaşında, Anadolu Fen Lisesi son sınıf öğrencisiyken müzik öğretmeni bir gün tüm sınıf öğrencilerini Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının açılış konserine götürdü. İşte ne olduysa o zaman oldu ve bu konser Ahmet Kanneci’nin bundan sonraki hayat çizgisini tamamen değiştirecek, sanatçıyı bambaşka bir yola sürükleyecekti…

    Hayatında ilk defa böylesine etkileyici bir ortamda konser izleyecek olmak Ahmet Kanneci ve arkadaşları için oldukça büyük bir tecrübeydi, fakat buna aynı zamanda başka bir heyecan da katacak olan hemen ön sırada T.C. Devleti’nin 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve eşi Mevhibe Hanım’la aynı konseri izleyecek olmaktı ve bu tarihe not düşülmesi gereken başka bir anı olarak yerini aldı… Konser salonunun ihtişamı, konser başladığında sahneye gelen ve daha önce hiç görmediği şekilde giyinmiş frank elbiseli, papyonlu sanatçıların özentili vücut dilleri ve yine onların hiç görmediği çalgılarıyla bütünleşmiş sanatçıları görünce bu atmosfer Ahmet Kanneci’yi adeta büyülenmişti. O koskoca orkestranın elinde çubuk tutan şefin bir hareketiyle çalmaya başlaması, çıt çıkmayan salonda herkesin pür dikkat icra edilen eserleri dinliyor olmasının verdiği duygu, kelimelere sığdırılamayacak kadar büyüleyiciydi. Orkestra birkaç eser çaldıktan sonra tüm sanatçılar ayağa kalktı ve sahneye alkışlar içinde kısa boylu, kara kura bir sanatçı geldi. Elinde yine Ahmet Kanneci’nin bilmediği bir enstrüman tutuyordu. Orkestranın tam da ön tarafına konulmuş sandalyeye gelip oturdu ve enstrümanını kucağına aldı. Sonra tüm enstrümanlar şefin ölçülü hareketleriyle daha önce hiç duymadığı bir eseri çalmaya başladığında bu kara kuru adam eserin belli bir yerinde dokunduğu tellerden çıkan tınılarla oradaki herkesi adeta büyülemiş, kendine kilitlemişti . İşte o muhteşem eser, Rodrigo gitar konçertosuydu (Concierto de Aranjuez). İspanyol besteci Joaquín Rodrigo tarafından klasik gitar için bestelenmiş ve Türkiye’de “Rodrigo’nun Gitar Konçertosu” olarak bilinen eserdi. En önemlisi de bu eser çok sonralar Ahmet Kanneci’nin en çok severek çalacağı ve her çaldığında da bu anı hatırladığı için tüm hayat hikayesinin bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçtiği bir eser olmaktan çok daha fazlası olacaktı. Concierto de Aranjuez, bu eseri 1939 yılının başlarında Paris’te II. Dünya Savaşı’nın gerilimli ortamında bestelenmişti ve şimdi Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın açılış töreninde emekli olmuş Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün onuruna çalacaktı. Tüm nefesler tutulmuş, herkes orkestraya kilitlenmişti ki, konçertoya gitarıyla eşlik edecek olan İspanyol sanatçı gitar virtüözü Alirio Diaz tüm bakışların kilitlendiği kişi olmuştu. İşte ne olduysa o zaman oldu; Diaz’ın gitarının tellerinden çıkan tınılar Ahmet Kanneci’yi henüz 17 yaşındayken ta yüreğine işlemişti ve adını bilmediği o enstrümanın sesine orada âşık olmuştu. Konser bittikten sonra müzik öğretmeninden enstrümanın adının gitar olduğunu öğrenen Kanneci, öğretmeninden kendisini sahnede o bilmediği enstrümanı çalan kişi olan Alirio Diaz ile tanıştırmasını rica etti. Müzik öğretmeni Kanneci’yi alıp kulise götürdü ve Kanneci lisede öğrendiği İngilizcesi ile Alirio Diaz’a kendisini tanıttıktan sonra aralarında şöyle bir diyalog geçti…

    Ahmet Kanneci: Çaldığınız gitarın sesine aşık oldum! Onu çalmayı öğrenmek istiyorum.

    Alirio Diaz: Ooo öyleyse yolu yarılamışsın!

    Ahmet Kanneci: Peki öteki yarısı nedir?

    Alirio Diaz: Çok çalışmak!

    İşte o günden sonra Ahmet Kanneci’nin ilk işi bir gitar edinmek olacaktı ve fen lisesini başarıyla bitirip ODTÜ mimarlığı kazandığında dahi üniversite öğrenciliği boyunca gitar öğrenme ve çalma tutkusu hiç eksilmeden devam etti. Başarılı bir öğrenci olan Ahmet Kanneci, ODTÜ mühendislikten mezun olup bir yıl mesleğini yapsa da gitar çalmak ve akademik olarak bunun eğitimini alma tutkusu yüreğinde hiçbir şekilde eksilmedi; aksine katlanarak çoğaldı. Ve işte bu tarif edilmez aşk ve ona sahipjj olmak için derinden duyduğu tutku, onu yüreğinde böylesine taşımasını bilen herkesi mutlaka hedefine kilitlerdi. Mamak Çarşısı’nda hem meyve hem de kırtasiye satan bir dükkandan ucuz ve sıradan olan ilk gitarını 1.5 yıl sonra kavuşan Ahmet Kanneci, enstrümanına verdiği parayı da, 1977 yılında İngiliz Kültür Kurumu’nun verdiği bursla gittiği İngiltere’de katıldığı bir yarışmada kazanmıştı. İngiltere’ya gittiğinde yine boş durmamış orada İngiliz gitarist Julian BYZANTINE ile de tanışmıştı. Alirio Diaz’dan sonra Juliaz BYZABTINE klasik gitar alanında kendisine seçtiği yoldaki inancını daha da güçlendirmişti.

    Bir insanın hayatında eğitim boyunca karşılaştığı her şey birey üstünde ne kadar etkili ve bu o bireyin meslek edinmesinden tutunuz da hayata, hayata bakış açısına, o hayatı nasıl yaşayacağına karar vermesine yardımcı oluyor değil mi? Oysa hiç bir tesadüf olmadan sadece okuduğumuz okullardan aldığımız eğitimler ekseninde geleceğimizi de tayin etmek için seçtiğimiz meslekler, ve bu kuru kuruya yapılmış seçimler ne kadar gerçekti, -hepimizin hayatının bu kısmı tartışılır-; fakat Ahmet Kanneci’nin hayatındaki bu sürece kadar olan kısmı yorumladığımızda ortaya çıkan net gerçeklerden biri de bir insanın hayatı boyunca karşılaşacağı her iyi örnek, bireyin hayatını şekillendirmede en önemli etkenlerden biri olmasıydı. Oysa okullarda öğretmenlerin ya da evde ebeveynlerin çocuklarının meslek seçme konusundaki önerileri, hatta baskıları, kanımca tamamen bu karar vericilerin kendi seçimlerine dayandığından, çocuklar yola kendileri olamadan ve içine ne koyacaklarını şaşırdıkları/bilemedikleri, kırışık, karışık kıyafetlerin tepildiği bir bavulla yola çıkmaktan başka bir şansı olamıyordu; işte, Ahmet Kanneci asla bunlardan biri olmayacaktı ve onun hayatı o nedenle bu hayata gelmiş, “ben gencim” diyen herkes için çok özel bir örnek, ailelere bazı gerçekleri göstermek için de biçilmiş kaftandı.

    Ahmet Kanneci hayatına bambaşka bir yön vermek için kollarını sıvamıştı. ODTÜ’deki öğrencilik yılları sadece mimarlık alanında alması gereken eğitimin yanında Türkiye’de müzik alanında farklı disiplinlerde ön plana çıkmış çok değerli müzik hocalarından teorik müzik dersleri de alarak kendini bu işe iyiden iyiye vermiş, öğretim hayatını birini resmen kazandığı mühendislik alanında, diğerini ise kendi imkanlarıyla gerçekleştirdiği müzik alanında devam ettirmişti. Ahmet Kanneci müzik alanındaki teori eğitimine Türkiye’nin önde gelen bestecilerinden Turgay ERDENER ile başladı. İstemihan TAVİLOĞLU ve Ali SEVGİ’den ise armoni ve kontrpuan dersleri aldı.

    Kararlıkla çalışmalarının meyvesini tıpkı Alirio DİAZ ve Julian BYZANTINE gibi vermek istiyordu ve en nihayetinde çalışmalarının sonucunda ulaştığı cesaretle Ahmet Kanneci 29 Kasım 1977’de ilk konserini verdi.

    Gitarın sanat aşkıyla harmanlanarak bu yolda çılgınca bir aşka tutuşan duyguları, artık onu daha ilerilere ulaşmaya hedefliyor, Kanneci bu konuda kabına sığmıyordu. O nedenledir ki bir zamanlar dillerimizi pelesengi olan “Her genç kızın rüyası Zetina dikiş makinesi.” misali, kurulduğu günden bu yana her Türk gencinin hayali olan ODTÜ gibi bir üniversitede hem de mimarlık fakültesinde okuyup, sonra da tüm bu bilginin, birikimin, çabanın, mücadelenin, emeğin, hedefin gözünün yaşına bakmayarak diplomasını rafa kaldırıp, adeta hayata sıfırdan yeniden başlaması, Kanneci’nin hayatındaki en önemli kilometra taşlarından biri olduğu kadar, böylesi bir karar herkesin yapabileceği bir şey değildi. İşte bu nokta insanın hafızasını oldukça zorluyor. Bunu hangimiz yapabilirdik? Bu aşk nasıl bir aşk? Böylesi bir konuda karar verme cesareti nasıl bir cesaret? İşin bu kısmını kitaplar dolusu da yazsam biliyorum kifayetsiz kalacak. O nedenle sanatçının kendi hayatını her şeyi başka bir disiplin üstünden başarıyla elde edip, sonra bu yeterliliğini belgeleyen belgeyi adeta elinin tersiyle bir kenara itip, gitarın ve sanatın peşinden gitmesi, ardından da tüm ömrünü memlekette sanatın gelişmesi ve bunun için de müziği kendi öz köklerinden alıp, yine hiç ana formu bozmadan kendi enstürümanına göre uyarlayarak bu alanda pek çok eserlerin Türk halkının ve sanatçıların beğenisine sunularak yaşatılmaya çalışılması, Türk bestecilerinin hatırla, ricayla, belki de çoğunu mecbur bırakarak çağdaş bestecilerin gitar alanında beste yapmalarını ya da Türk Anadolu ezgilerini gitara uyarlamalarını sağlaması azımsanacak bir emek olmamakla birlikte, şimdi aşağıda bahsettiğim okullarda okuyup Türkiye’ye geldikten sonra da Türkiye’de beş konservatuvarın bünyesinde gitar bölümleri bizatihi açması, aynı zamanda hocalık yapıp öğrenci yetiştirmesi azımsanacak bir şey değildir. Ahmet Kanneci’nin gerek üniversitelerde yetişmesini sağladığı ve kendisi gibi yurtdışlarına gidip gitar eğitimi alarak ancak bu dalda kendini gösterebilecek ve fakat çoğunun böyle bir şansı olmadığı için de bu eğitimden mahrum olacak nice gençlerimizin yetişip onların kendilerini Avrupa’da göstermelerini ve pek çok öğrencisinin göğsümüzü kabartacak büyük işlere imza atmasını sağlamasının yanı sıra, işte o salonlarda Ahmet Kanneci’nin girişimleriyle gitar için bestelettiği eserlerin yurdışındaki sanat severlerin beğenisine sunulması da, Türk milletinin sanat alanındaki hacmini ve hayretlere vesile olacak yeteneğini ortaya koymaktaydı…

    Ahmet Kanneci İspanya Hükumetinden kazandığı bursla Alicante Oscar Espla Yüksek Konservatuvarında okuyarak birincilikle mezun oldu..

    ODTÜ Mimarlık Fakültesi’ni bitirdikten sonra İspanya Hükumeti’nin verdiği bursa hak kazanarak gittiği Alicante Oscar Espla Yüksek Konservatuarında Jose TOMAS’ın sınıfından ve ayrıca Fransa’nın Perpignan kenti Devlet Konservatuarı’ndan “Birincilik Ödülü” ile mezun oldu.

    Ahmet Kanneci Fransa’nın Perpignan kenti Devlet Konservatuarı’ndan “Birincilik Ödülü” ile mezun oldu.

    Konserini dinleyerek tutkunu olduğu ve 25 yıldır dersler aldığı Alirio DIAZ gibi ünlü bir virtüöz ile birlikte çalma şansına sahip oldu ve olumlu kritiklerini aldı. Aralarında Museo de Andres Segovia (İspanya), Carnegie Hall, Merkin Hall (ABD), Royal Festival Hall (İngiltere) ve Teatro Colon (Arjantin) gibi salonları da bulunan üç kıtada birçok konser verdi. Türkiye’nin gitar alanında yetişmiş bir sanatçısı olarak tanınan Ahmet Kanneci, bu arenadaki temsil yeteneğiyle ulusal ve uluslararası aldığı çok değerli ödüllerinin yanı sıra bu bayrağı daha da ileri taşıyarak çok büyük başlangıçların adresi olacak işlerin altına imza attı. Türkiye’de bazı üniversitelerin konservatuvar bölümlerinde Gitar Dalı’nı açarak bu alanda kendini yetiştirmek isteyen pek çok öğrencinin ve yetişen sanatçının umudu olan Ahmet Kanneci, bir taraftan sanatını icra ederken bir taraftan da kendisi gibi gitar tutkunlarına gitar dersleri vererek eğitim ayağında da oldukça yoğun bir mesai harcıyordu. Avrupa’daki çalışmalarını tamamlayıp ülkesine döndükten sonra dört ayrı konservatuvar ve üniversitede gitar bölümlerini kuran Kanneci’nin sayesinde birçok gitar öğrencisi mezun olmuş ve bunların pek çoğu ulusal ve uluslararası arenada Türk gitar sanatçıları olarak yarışmalarda, konserlerde, festivallerde ülkemizi temsil ederek bir kişinin nelere mal olacağını bizlere bir kez daha kanıtlamıştı.

    Ahmet Kanneci; Jale Necdet Erzen, Duran Karaca, Ahmet Turani gibi Türkiye’nin yetiştirdiği önemli ressamlardan resim kursları aldı.

    4 Ocak 2018’de 40. sanat yılını sevenlerine konser vererek kutlayan Ahmet Kanneci, bu vesileyle Türk Amerikan Derneği Galerisi’nde ilk resim sergisini açtı. 1980’lerden bu yana Jale Necdet Erzen, Duran Karaca, Adnan Turani gibi başarılı ressamlardan dersler alarak uzun yıllar sanat hayatını resimle de bütünleştirmesini bilmiş sanatçının bu yönünü de öğrenen hayranları, Ahmet Kanneci gibi örnek bir sanatçının az yetiştiğini söylerken, Sanatçı Ahmet Kanneci ise kendini şu sözlerle ifade etti. “Müzikte olduğu gibi resimde de kendimi amatör ve hayat boyu öğrenci kabul ediyorum.” Sanatçının geleceğe yönelik en önemli projelerinden biri ise Rönesans’tan 20. yüzyıla kadarki süreçte kendini ispat etmiş solo gitar eserlerinden belirlediği ve hesaplarına göre 33 saat sürecek bir repertuvarı kayıt altına almaktır.

    Ahmet Kanneci avukat Leyla Kanneci ile evlidir. Kanneci çiftinin Mustafa adında bir çocuğu vardır. İyi derecede İngilizce, İspanyolca, Fransızca bilen Ahmet Kanneci halen Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Gidar Dalı’nın Başkanıdır.

    Ahmet Kanneci’nin Türkiye’de ve Konservatuvarların Bünyesine Kazandırdığı Gitar Dalları Şunlardır:

    * ODTÜ Klasik Gitar Topluluğu (1984)

    Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Gitar Sanat Dalı (1985) yılında yarı zamanlı olarak açılmış, Daha sonra Prof. Dr. Ahmet Kanneci tarafından 2005-2006 eğitim öğretim yılında kurulduğu günden itibaren başkanlığını Prof. Dr. Ahmet Kanneci yürütmüştür. Gitar Sanat Dalı, yürüttüğü lisans ve yüksek lisans programlarında çağdaş yöntem ve tekniklerle eğitim vererek, uluslararası alandaki güncel çalışmaları yakından takip ederek sanatsal bilimsel çalışmalarıyla akademik birikime katkıda bulunmaya devam eden sanatçı aynı zamanda eğitmen ve yorumcu olarak Türk bestecileri klasik gitar için besteler yapmalarını teşvik etmiş, bu sayede pek çok Türk klasik gitar repertuvarlarının oluşmasının çekirdeğini oluşturmuştur.
    Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Gitar Sanat Dalı (1986)
    Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Gitar Sanat Dalı (1990)

    1993 yılında “Fulbright Araştırma Bursu” kazanarak araştırmalarını sürdürmek amacıyla A.B.D.’ne gitti.

    ÇALIŞTIĞI HOCALAR :

    Alirio DIAZ (Gtr.- Venezuella)
    Julian BYZANTINE (Gtr.- England)
    Jose TOMAS (Gtr.- Spain)
    Turgay ERDENER (Theory – Turkey)
    İstemihan TAVİLOĞLU (Theory – Turkey)
    Savaş ÇEKİRGE (Gtr.- Turkey)
    Ali Sevgi (Theory – Turkey)

    ÖĞRENCİ OLARAK KATILDIĞI USTA SINIFLARI :

    Javier HINOJOSA (Baroque Music – Mexico)
    Jorge CARDOSO (Latin American Music – Argentina)
    Francisco ORTIZ (Gtr.- France)
    Jose Luis RODRIGO (Gtr.- Spain)
    Miguel Angel CHERUBITO (Modern Music – Argentina)

    ÖĞRENCİ OLDUĞU OKULLAR :

    1963 – 1968 Kurtuluş İlkokulu (Kırıkhan, Hatay-TURKEY)
    1971 – 1974 High School (Ankara Fen Lisesi-Ankara-TURKEY)
    1974 – 1981 University (METU-Ankara-TURKEY)
    1981 – 1982 Conservatorio de Superior de “Oscar Espla” (Alicante-SPAIN)
    1982 – 1991 National Conservatory of Perpignan (Perpignan-FRANCE)
    1999 – 2001 Master (Gazi Univrsity Instıtute of Education-Turkey)
    2002- Doktora (Gazi University Instıtute of Education –Turkey)

    ÖĞRETMENLİK YAPTIĞI MÜZİK OKULLARI :

    1984 – 1985, 1989-1993 Middle East Technical University, Fine Arts and Music Department
    1985 – Hacettepe University, State Conservatory
    1985 – 1987 Bilkent University, Fine Arts and Music Faculty
    1988 – 1989 Anadolu University, State Conservatory, Eskişehir
    1993 – SCA Music Foundation in Ankara

    VERDİĞİ BAZI MASTER KURSLAR :

    Mexico, Morelia-1995
    Argentina, Buenos Aires-1995
    USA, NewYork – 1993, 2000
    France, Perpignan -1992
    Spain, Linares- 1996,1997,1998, 1999, 2000, 2001, 2002. 2003, 2004
    Spain,Velez-Malaga –1997, 1998, 1999, 2000,2001, 2002, 2003, 2004
    Slovakia, Bratislava – 1988

    Jüri Üyelikleri :

    National Guitar Competition, Turkey 1984
    Arthez Competition, France. 1990, 1992, 1993
    Linares “Andres Segovia Guitar Competition”, Spain. 1996, 1997, 1998, 1999, 2000, 2001, 2002, 2003, 2004
    Velez-Malaga Guitar Competition, Spain. 1998, 1999, 2000, 2001, 2002, 2004
    Carora “Alirio Diaz International Guitar Competition”, Venezuela, 2000
    Orleans “Gitar Competition” 1999, 2002
    Verdiği Bazı Konserler (Yaklaşık 3000 Konser)

    ARGENTINA Buenos Aires, Rio del Quarto, Rio del Plata, Posadas
    BELGIUM Ieper, Antwerp
    CHILIE Viña del Mar
    CANADA Calgary
    COSTA RICA San Jose
    DANMARK Copenhagen, Aarhus, Odense
    ENGLAND Surrey, Salisbury, Londra
    FRANCE Perpignan, Pau, Orleans, Marseilles, Mulhuse, Strasbourg, Laval, etc.
    GERMANY Paderborn, Frankfurt-Mainz, Colon, Stuttgart
    ITALY Milano, Calgari, Roma
    JAPAN Tokio, Yokohama etc.
    MACEDONIA Skopje
    MEXICO Morelia, Acapulco, Ciudad Victoria, Ciudad Leon, Zitacuaro, Zacapu, Zamora, Patzcuaro, etc.
    POLAND Warsaw
    SLOVAKIA Bratislava, Banksca Bistrica, Kosicse
    SPAIN Linares, Velez-Malaga, Valencia, Barcelona, Madrid, Cordoba, Ubeda, Cadiz
    SWEDEN Malmö
    SWITZERL. Zurich, Bern, Genevre, Basel
    TAJIKISTAN Duchanbe
    TRNC Girne
    TURKEY Ankara, İstanbul, İzmir, Antalya, Bartın, Gaziantep, Burdur, Samsun, Adana, Tarsus, Mersin, Denizli, Çanakkale, Çorum, Şanlıurfa, Hatay, Kayseri, Eskişehir, Van, Amasya, Isparta, Niğde
    UKRAINA Kiev
    USA New York, Washington DC., Lubbock TX.

    Birlikte Çaldığı Bazı Müzisyenler :

    Hiroki Terashima (Gtr. – Japan) Jorge Cardoso (Gtr. – Spain)
    Juanjo Dominguez (Gtr. – Argentina) Juan Falu (Gtr. – Argentina)
    Argun Tekand (Gtr. – Turkey) Viktor Pikaizen (Vl. – Russia)
    Ayhan Erman (Vl. – Turkey) Şefika Kutluer (Fl. – Turkey)
    Dorothy Randolph (Bar.Vl. – USA) Selva Erdener (Sopr. – Turkey)
    Orhan Anafarta (Gtr. – Turkey) Zitta Zempleni (Fl. – Hungary)
    Ekrem Öztan (CL – Turkey) Javier Garcia Moreno (Gtr. – Spain)
    Diler Argat (Pno- Turkey) Yoko Takaki ( Pno – Japan )

    Ahmet Kanneci’nin Birlikte Sahne AldığıBazı Sanatçılar :

    BİRLİKTE ÇALDIĞI YAYLI SAZLAR QUARTETLERİ

    Persidential Symphony Orc. Members Duşanbe String Quartet

    BİRLİKTE ÇALDIĞI BAZI ORKESTRALAR :

    Presidential Symphony Orchester, Cond. G. Aykal
    İzmir State Symphony Orchester, Cond. R. Gökmen, G. Aykal
    Anatolian Chamber Orchester, Cond. H. Şimşek
    Akbank Chamber Orchester, Cond. C. Mansur
    Borusan Chamber Orchester, Cond. E. Korkmaz, F. Kerimov
    Hacettepe University State Conservatory Symo. Orc. Cond. R. Gökmen, G.Aykal, E. Erdinç
    Manchester Camarata, Cond. C. Mansur
    Orchester of Alsacia, Cond. ?
    Tokio Ens. Con. T.Tezuka

    GERÇEKLEŞTİRDİĞİ AUDIO KAYITLAR :

    A.Vivaldi “Guitar Concertos” (LP) TURKOFON, 1986
    Hacettepe Uniersity State Conservatory Symphony Orchestra, Cond. Gürer Aykal
    “Anatolian Pieces” (CD) BMG, 1996
    Works by T.Erdener, E.Bayraktar, H.E.Korkmaz, İ.Taviloğlu
    “Guitarras del Mundo” (CD) EPSA, 1995
    Works by E.Bayraktar
    “Guitarras del Mundo” (CD) EPSA, 1996
    Works by T.Erdener
    “Guitar Festival in Morelia” (Cass.), 1994
    Works by E.Bayraktar
    “Italian Baroque Music” (CD), 1999 (In prep.)
    Works by Cimarosa, Scarlatti, Zemboni, Brascianello
    “Modern Sonatas” (CD), 1999 (In prep)
    Works by T.Erdener, İ.Taviloğlu, H.E.Korkmaz
    “Popular Classics” (CD) SONY Classical, SK 87946 2, 2002
    Works by Narvaez, Bach, Sanz, Sor, Albeniz, Granados, Llobet, Tarrega, Villa-Lobos, Cardoso, Anonymous
    “Erdener Integration” (CD), 2002 (In prep)
    Works by T. Erdener
    Bir çok radyo ve TV programları ( Argentina, France, Spain, Tajikistan, Mexico, USA and Turkey )

    REPERTUARI :

    Renaissance: L.Milan, L.de Narvaez, A.de Mudarra, M.de Fuellana, J.Dowland, R.Johnson, R.Ballard, D.Batchelar, etc.
    Baroque : J.S.Bach, S.L.Weiss, D.Buxtehude, A.Vivaldi, D.Scarlatti, D.Cimarosa, S.de Murcia, G.Sanz, G.Brascianello, G.Zemboni, etc.
    Classic : F.Sor, M.Giuliani, J.K.Mertz, M.Carcassi, J.Haydn, etc.
    Romantics : N.Paganini, I.Albeniz, E.Granados, J.Malats, etc.
    Moderns : H.Villa-Lobos, M.M.Ponce, J.Turina, J.Cardoso, M.A.Cherubito, T.Erdener, E.Bayraktar, İ.Taviloğlu, H.E.Korkmaz, M.Toros, etc.

    AHMET KANNECİ’YE İTHAF EDİLEN ESERLER :

    Five Grotesques, Turgay Erdener
    Sonata No.1, Turgay Erdener
    Loneliness, Turgay Erdener
    Three Anatolian Tunes, Turgay Erdener
    Three Anatolian Songs, Ertuğ Korkmaz
    Gitar Konçertosu, Ertuğ Korkmaz
    Sonata-Fantasy, Ertuğ Korkmaz
    Anatolian Pieces, Ertuğrul Bayraktar
    Sonata No.1, İstemihan Taviloğlu
    Prelude & Capriccio, Nazmi Bosna
    Hicaz Prelude, Yakup Kıvrak
    Ninni, Misak Toros
    La Tucura, Jorge Cardoso
    Temha de Milonga, Jorge Cardoso
    Prelude, Carlos Padro
    Tres Pieces para Guitarra, Miguel Angel Cherubito
    Ahmet´s Temha, Francisco Ortiz
    Gitar Konçertosu, Fazıl Say
    Challenge, Timothy Walker
    Fantasy-Sonata, Francisco Cuenca
    Gitar Konçertosu, T. Shahidi
    Five Pieces, M. Hoshino
    Gitar Konçertosu, Jorge Cardoso

    Yayınları :

    l. Klasik Gitar Metodu – 1986, Evrensel Yayınları
    2. “Ustam Alirio Diaz” adlı biyografik kitap – 2000, SCA Music Books
    3. Bir yıl müddetle, Sabah gazetesinde haftada bir kez “Sanata Dair” isimli köşe yazısı yazmıştır. – 2000/2001
    4. 6 Anatolian Pieces, Ertuğrul Bayraktar – 2002, SCA Music Editions
    5. 3 Anatolian Songs, Ertuğ Korkmaz – 2002, SCA Music Editions
    6. 3 Anatolian Tunes, Turgay Erdener – 2002, SCA Music Editions
    7. Anatolian Song, İstemihan Taviloğlu – 2002, SCA Music Editions
    8. Anatolian Dance and Song, Anonymous –2002, SCA Music Editions
    9. 5 Preludes, M.Toros – 2004, SCA Music Editions
    10. 5 Grotesques, T.ERdener – 2004, SCA Music Editions
    11. 3 Miniaturas, M.Toros – 2004, SCA Müsic Editions
    12. 10 Etudes, M.Toros – 2004 SCA Müsic Editions
    13. Loneliness, T.Erdener – 2004, SCA MÜsic Editions
    14. 3 Pieces. M.Sun – 2004 SCA Müsic editions
    15. 3 Pieces, S.Çekirge – 2004, SCA Müsic Editions

    Aldığı Ödüller :

    * 1992 – Süleyman Demirel Üniversitesi “Fahri Doktora Diploması” almaya layık görüldü.
    * 2000 – Fulbright Eğitim Komisyonu “Ömür Boyu Başarı Ödülü” almaya layık görüldü.
    * 2002 – Harran Üniversitesi “Fahri Doktora Diploması” almaya layık görüldü.
    * 2004 – ODTÜ “Takdir Belgesi” almaya layık görüldü.
    * 2006 – Evrensel Kardeşlikten Dünya Barışına Çağrı Vakfı “Yılın Sanatçısı Ödülü” almaya layık görüldü.
    * 2006 – Sanata Saygı Derneği “Sanata Saygı Ödülü” almaya layık görüldü.
    * 2007 – Hacettepe Üniversitesi “Sanat Ödülü” almaya layık görüldü.
    * 2008 – Yıldız Teknik Üniversitesi “Yılın Gitaristi Ödülü” almaya layık görüldü.
    * 2010 – İspanya Devlet Adamı Don Alperdo Poveda tarafından dünyada ancak iki kişinin aldığı “Andres Segovia Onur Madalyası” almaya layık görülmüştür.

    Basıma Hazırlananlar Kayıtlar :

    “Cancion del Emperador”, Luys de Narvaez
    “Fantasia”, Lusy Milan 14
    “Theme from Schindlers List”, John Williams
    “Etudes Simples Volume 1”, Leo Brouwer
    “Aires de la Mancha”, Federico Moreno Torroba
    “Alfonsina y el Mar”, Ariel ramirez
    “Petit Suite Medieval”, Francis- Poul Demillac, (Ekrem Öztan ile)
    “Sonata Op.64 No.1”, Niccolo Pacanini, (Victor Pikaizen ile)
    “Sonata Op.8 No.1”, Flippo Gragnani, (Ayhan Erman İle)
    “Sonata Op.8 No.1”, Flippo Gragnani, (Ayhan Erman İle)
    “Re Majör Sonat”, Christian Gottlieb Scheidler, (Ayhan Erman İle)
    “Sonata Concertata”, Niccolo Paganini, (Ayhan Erman İle)
    “Siciliana, Giovanni Battista”, Pergolesi (Ayhan Erman İle)
    “Boiner Aires to Ankara”, (Juanjo Dominguez ile)
    “Morgen kommt der weihnachtsmann”, Wolfgang Amadeus Mozart, (Özcal Dal ile)
    “Nana”, Isaac Albeniz, (Özcal Dal ile)
    “Para Totito”, Ricardo Ojeda, (Özcal Dal ile)
    “Ninni”, Misak Torosi, (Özcal Dal ile)
    “Milonga del Angel”, Astor Piazzola, (Özcal Dal ile)
    “Nana”, Manuel de Falla, (Özcal Dal ile)
    “A Little March for Rana”, Eduard Tubin, (Özcal Dal ile)
    “Arruladora”, Mario Castelnouvo-Tedesco, (Özcal Dal ile)
    “Toru Takemitsu”, A Boy Named Hiroshima, (Özcal Dal ile) 15
    “Turgay Erdener”, Doğ Bebek, (Özcal Dal ile)
    “Gelusy”, Jakob Gade, (Özcal Dal ile)

    Sanatçı yaklaşık olarak 900 ulusal ve uluslararası radyo ve televizyon programı yapmıştır.

    Ahmet Kanneci’nin Gitarla İlk Seslendirilişini Yaptığı Eserler

    Five Grotesques, Turgay Erdener
    Sonata No.1, Turgay Erdener
    Loneliness, Turgay Erdener
    Three Anatolian Tunes, Turgay Erdener
    Three Anatolian Songs, Ertuğ Korkmaz
    Gitar Konçertosu, Ertuğ Korkmaz
    Sonata-Fantasy, Ertuğ Korkmaz
    Anatolian Pieces, Ertuğrul Bayraktar
    Sonata No.1, İstemihan Taviloğlu
    Prelude & Capriccio, Nazmi Bosna
    Hicaz Prelude, Yakup Kıvrak
    Ninni, Misak Toros
    La Tucura, Jorge Cardoso
    Temha de Milonga, Jorge Cardoso
    Prelude, Carlos Padro
    Tres Pieces para Guitarra, Miguel Angel Cherubito
    “Para Totito”, Ricardo Ojeda, (Özcal Dal ile)
    “Ninni”, Misak Torosi, (Özcal Dal ile)
    “Milonga del Angel”, Astor Piazzola, (Özcal Dal ile)
    “Nana”, Manuel de Falla, (Özcal Dal ile)
    “A Little March for Rana”, Eduard Tubin, (Özcal Dal ile)
    “Arruladora”, Mario Castelnouvo-Tedesco, (Özcal Dal ile)
    “Toru Takemitsu”, A Boy Named Hiroshima, (Özcal Dal ile)
    “Turgay Erdener”, Doğ Bebek, (Özcal Dal ile)
    “Gelusy”, Jakob Gade, (Özcal Dal ile)

    Ahmet Kanneci’nin basında Çıkan Bazı Röportajları ve aynı zamanda yazımıza kaynak olan sitelerdir. Ayrıca Ahmet Kanneci on yıldan fazla bir zamandan beri yukarıdaki başlıklarda verilen tüm verileri güncellenmediğinden, bu verilerin hepsi eksik kalmıştır. Gerek yurt için ve yurtdışında verdiği konserler, çaldığı yeni eserler ve birlikte sahne aldığı sanatçıların yanı sıra, pek çok değerli sanatçının özel programlarında yer almıştır.

    Siyah Gül

    Dünya’da Doğal Olarak Sadece Şanlıurfa’nın Halfeti İlçesinde Yetişen Siyah Güller:

    Binlerce yıllık tarihin gizemli ve köklü topraklarında, Halfeti’nin sarp kayalarında yetişen buruk bir güzel siyah gül…
    Toprağının aşığı, Halfeti’nin siyah gülleri!..

    Gülün her renginin ayrı tutkunuyuz. Kırmızısından pembesine, beyazından sarısına, lilasına, alına moruna say say bitmez. Ancak bazıları da vardır ki siyah güle aşıktır. Aslında siyah gülü bir kez canlı canlı görenin ona tutulmama şansı oldukça düşük. Birçoğunuzun ” Siyah gül olur mu canım, onlar boyalıdır” dediğini duyar gibiyim. Çoğu zaman çok koyu bir bordo rengine bürünen siyah güller gerçek arkadaşlar. Hem de ülkemizin çok kıymetli bir bölgesi olan Halfeti dışında hiçbir yerde doğal yollarla yetişmiyor. Bu muhteşem güzellik yalnızca bize özgü yani

    Bu büyüleyici çiçekten bahsetmeden önce onun yuvasından, sevdiği topraklar olan Halfeti’den bahsedelim. Şanlıurfa’nın tarih ile dolu bir ilçesi Halfeti. Gül gibi güler yüzlü insanlarının kalpten bağlı olduğu ancak ayrılmak zorunda oldukları yuvası.

    Milattan önce 855 yılında Asur kralı 3. Salmanassar tarafından kurulduğu bilinen Halfeti, o zamanlar Şitamrat adı ile anılıyormuş. Günümüze kadar birçok medeniyete en sahipliği yapan Halfeti’nin ne yazık ki %80’i Birecik Barajı’nın yapılması sebebi ile Fırat Nehri’nin suları altında kalmış. Yani su altında yatan kocaman bir tarihten bahsediyoruz.

    Taş mimarisi ile Doğu Anadolu Bölgesinin en önemli tarihi ve turistlik merkezlerden biri olan Halfeti bugünlerde Kayıp Kent ve Saklı Cennet isimleri ile de anılmaktadır.

    Halfeti denilince akla sadece ülkemizde değil tüm dünyada kaybolmuş bir cennet geliyor. Ve de bununla birlikte kaybolmaya yüz tutmuş kara güller… Birecik Barajı ile Fırat sularında boğulan Halfeti’nin değişen ekolojik durumu neredeyse bu doğal mirasın üretiminin durma noktasına gelmesine sebep olmuş.

    Siyah Gül Nerede Yetişir?

    Fransa kökenli olduğu da söylenilen siyah güller şu an için dünyada sadece ülkemizde, Şanlıurfa ilinin Halfeti ilçesinde doğal yollar ile yetişebiliyor. Ülkemize nasıl ve ne zaman gelmiş bilinmemekle birlikte tek yaşam alanı neden burası hala gizemini koruyor.

    Bölgenin havası, suyu, nem oranı ve iklimi, kısacası Halfeti iyi geliyor siyah güllere. Kökünden başka yerlere taşırsanız siyah çiçeklerini esirgiyor sizden. En iyi ihtimalle koyu bordo renkli bir çiçeğe sahip olabiliyorsunuz. Çok özel anlayacağınız.

    Ancak ne var ki birçok çiçekte olduğu gibi kara gülün de tüm dünya çiçekçilerine satışı Hollanda tarafından yapılıyor. Biz kendi siyah gülümüzü kendimiz yetiştiriyoruz ama değil mi diyenler, dünyada sadece ülkemizde doğal olarak yetişmesine rağmen, siyah gül Halfeti yöresini tanıtabilecek bir çiçek iken, ne yazık ki ülkemizde de siyah gül Hollanda’dan getirtiliyor.

    Son yıllarda Şanlıurfa’nın ileri gelen kuruluşlarınca desteklenen “Halfeti Gülünün Islahı ve Kesme Sektörüne Kazandırılması” projesi ile Şanlıurfa seralarında karagül yetiştirilmesi ile ilgili çalışmalar gerçekleştirilmekte. Ülkemizin ve bölgemizin değerli bir bitkisi olan siyah gülün artık sahipsiz kalmaması için özenli çalışmalar yürütülüyor. Üniversiteler ile işbirliği içerisinde gerçekleştirilen proje en uygun havalandırma, ışıklandırma, sulama, gübreleme gibi birçok kriteri düzenleyerek, farklı türler ile melezleyerek üstün nitelikli siyah gül üretme yolunda ilerliyor.

    Yapı olarak kısa boylu olan bu güller her zamankinden çok daha kaliteli ve gösterişli şekilde yetiştirilmeye çalışılıyor. Üretilecek olan siyah güllerin her zamankinden daha kaliteli, daha uzun saplı ve daha iri çiçekli olması planlanıyor.

    Yurtdışından Türkiye’ye getirtilen doğal siyah güllerin fiyatı oldukça yüksek. Yani eğer sevdikleriniz için gerçek siyah gül vermek isterseniz bunun için ödemeniz gereken meblağ, diğer güllere nazaran çok daha yüksek. Eğer bu güllerden bir aranjman yaptırmak isterseniz ya da bir buket olarak tercih edecekseniz fiyatlar daha da fazla artabiliyor. Her güzelliğin bir bedeli var diyebiliriz galiba. Halfeti’deki projeden olumlu sonuçlar seri şekillerde alınmaya başlandıktan sonra bu fiyatlarda bir değişiklik olur mu, bunu şimdiden kestirmek elbette zor. Bu durumda yerli üreticiye yönelmek hem ülke ekonomisine katkı sağlayacak hem de siyah gül severlere dünyanın en kaliteli siyah gülleri sağlanabilecek.

    Siyah güller hakkında bilmemiz gereken bir diğer önemli bilgi ise uzun ömürlü olması. Dalında açarken bir siyah gülü izleme şansınız düşük, onun o mükemmel doğuşuna belki şahit olamazsınız ama satın aldığınız bir siyah gülün uzun yıllar sizinle olmasını sağlayabilirsiniz. Evet yanlış okumadınız, yıllardan bahsediyoruz. Siyah güller şoklu olarak getirtiliyor ve en az 3 sene kadar canlı kalabiliyor. Bu sebeple solmayan siyah gül olarak da biliniyor. Hatta iyi bir gül bakımı sağlanırsa 5 seneye kadar canlılığını koruyan bir siyah gülünüz olabilir. Aslında bu durum şu şekilde de yorumlanabilir; fiyatı diğer güllere nazaran daha fazla olsa da, uzun vadede daha uzun süre hayatta kaldığı düşünüldüğünde karlı bir güldür.

    Siyah gülün bir önemli özelliği de koparıldığında formunun değişmesi. Kendi topraklarından ayrılan siyah gül yapraklarının rengini kırmızıya çevirebiliyor. Yani siyah gül koparılınca kırmızı rengine bürünebiliyor. Bu sebeple şoklanarak satışa sunuluyor. Bazı siyah gül buketi ürünlerinde bulunan güllerin renginini hafif vişne rengine dönük olmasının sebebi de bu durumdan ileri geliyor.

    Siyah Gül Nasıl Yetiştirilir? Hangi Mevsimde Yetişir?

    Günümüzde bu güllerden yetiştirmek için seralar kurulmakta. Doğal olarak ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde yetişen siyah gülleri sera ortamında istediğiniz mevsimde yetiştirebilme şansınız bulunmakta. Yetiştirme aşamasında tohum kullanacaksanız, siyah gül tohumu toprağa ekildikten sonra bol su ile sulanmalı ve mümkün olduğunda ekildiği bölgeden yeri taşınmamalıdır. Siyah güller çoğalarak açarlar ancak standart güllere oranla daha geç geliştiklerini söyleyebilmek mümkün.

    Siyah gül fidanları daha gençken aşılama yapmak gerekir. Budama yapılmaya başlandığı zamanlarda budama sonrası aşılamalar yapılabilir. Düzenli budama ve aşılama bitkinizin çok daha fazla serpilebilmesi için bir hayli önem arz ediyor.

    • Siyah Gül Fidanımın Yerini Taşırsam Ne Olur?

    Siyah gülün rengini korumasını sağlayan en önemli unsur toprağıdır. O sebeple siyah gülü toprağından ayırmamalısınız lazım. Eğer diktiğiniz yerden alıp başka bir yere taşımaya kalkarsanız çiçeğin renginin koyu formunun bozulduğunu, kızıllıklarının çıkmaya başladığını görebilirsiniz.

    Siyah Gülün Anlamı:

    Koyu renkli olması hatta en koyu renkteki çiçek olması sebebi ile birçok kişi bu çiçeğin anlamının karamsarlıkları taşıdığını düşünür. Ancak siyah gül yeni başlangıçları simgeler. Ölümü, son bulmayı temsil ettiğini düşünenler hayli fazladır ancak siyah gül bir bitiş ile birlikte yeniden başlangıcı simgeler. Yani içinde birçok umut barındırır. Aslına bakarsanız bizce hiçbir çiçeğin kötü ve karamsar bir anlamı yoktur. Onlar güzel kokuları ve büyüleyici güzellikleri ile bizlere her zaman mutluluk, umut ve sevgiyi simgelerler.

    Güllerin anlamları ile ilgili daha detaylı bilgi edinmek için bu yazımızı da inceleyebilirsiniz; Güllerin Anlamları. Eğer gül buketlerinin sayılarına göre anlamlarını merak ediyorsanız, buraya tıklayabilirsiniz.

    Siz hiç bir siyah gül gördünüz mü? Bu büyüleyici çiçek ile ilgili siz neler düşünüyorsunuz? Bizim ile fikrinizi yorum olarak paylaşmayı unutmayın!

    Halfeti’nin Tarihçesi

    Halfeti Şanlıurfa ilinin bir ilçesidir.

    M.Ö.855 yılında Asur kralı III. Salmanassar tarafından zapt edildiği zaman Şitamrat adını taşıyordu. Yunanlılar bunu değiştirerek Urima adını vermişlerdir. Süryaniler ise Kal’a Rhomeyta ve Hesna the Romaye adlarını kullanmışlardır. Şehir Arapların eline geçtikten sonra Kal’at-ül Rum adı takılmıştır. II. yüzyılda Bizanslıların eline geçince bu kez Romaion Koyla adını almıştır.

    1280 yılında Beysari komutasındaki Memluk ordusu tarafından kuşatılmış, sonuç alınamayınca şehirdeki Hıristiyan mahalleleri beş gün süreyle yağmalandı. 1290 yılında bu kez Memluk Sultanı Eşref tarafından feth edildi. Ve son kez Memlükler tarafından tamir edilen şehre Kal’at-ül Müslimin adı verildi. Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlılara geçen şehir, zamanımızda da kullanılan Urumgala ve Rumkale adlarını alarak 1954 yılında ilçe haline getirilmiştir.

    Halfeti ilçesinin il merkezine uzaklığı 120 Km’dir. Yukarı Göklü adlı bir kasabası 35 köyü ve 34 mezrası vardır. 2000 yılı Genel Nüfus sayımına göre ilçenin nüfusu 33 bin 467′ dir. ( İlçe nüfusu 2 bin 608, Köy nüfusu 30 bin 859 ) Arazisinin büyük çoğunluğu Birecik Barajı suları altında kaldığından ilçenin yeni yerleşim alanı olarak Karaotlak bölgesi tesbit edilip ilçe yeniden inşa edildi, Konutlar sahiplerine teslim edildi.

    Şu anda , eskihalfeti denen , bir kısmı sular altında kalmış bölge , yavaş yavaş turistik bir bölgeye dönüşüyor.
    Halfeti’nin eski bir tarihe sahip olduğu bilinmekle birlikte Romalılar öncesine ait bilgiler yetersizdir. Ancak yakınındaki yerleşim yerleri ile aynı tarihe sahip olduğu sanılmaktadır.

    Buna göre yöre, MÖ.2000’lerde Hititlerin ve Asurluların hakimiyetine giren yöre MÖ.612’de Babillerin sınırları içerisinde kalmıştır. Daha sonra Medler ve Persler yöreye egemen olmuş, Büyük İskender’in MÖ.332’de Anadolu’daki Pers hakimiyetine son vermesinden sonra Urfa yöresi ile birlikte Birecik de Makedonya Krallığının egemenliği altına girmiştir. Büyük İskender’in ölümünden sonra Seleukoslar yöreye hakim olmuş, bunu Osrhoene Krallığı izlemiştir.

    Halfeti’nin bilinen ilk tarihi Romalılar tarafından Ekamia adı ile kurulduğudur. Roma’nın 395’te ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma (Bizans) sınırları içerisinde kalmış, Bizanslılar ile Sasaniler arasında sık sık el değiştirmiştir. Bizanslılar döneminde Romaion Koyla adı ile anılmıştır. Yöre MS.640 yılında Arap istilasına uğramış, 661 yılında Emevilerin, 750’de Abbasilerin hakimiyeti altına girmiştir.

    Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra Selçuklular buraya kadar uzanmıştır (1087). Daha sonra Eyyubiler ve Selçuklular arasında zaman zaman el değiştirmiştir. Moğol istilasına uğrayan yöre, 1280 yılında Beysari komutasındaki Memluk ordusu Halfeti’yi kuşatmış, ele geçirememiş ancak yağmalamıştır. 1290 yılında Eşref komutasındaki Mısır ordusu Halfeti’yi yeniden ele geçirmiş ve Kal’at-ül Müslimin adını verilmiştir. Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi (1517) sırasında Osmanlı topraklarına katılmıştır.

    Nüfus:

    2008 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sayımına göre İlçenin toplam nüfusu 39.861 kişidir. Bu toplam nüfusun 9.609 kişi ilçe merkezinde, 5.982 kişi Yukarıgöklü kasabasında, 3.184 kişi Argıl Kasabasında ve 21.086 kişi diğer köylerde yaşamaktadır..Bu duruma göre nüfusun %24,10´nu ilçe merkezinde, %15´i Yukarıgöklü kasabasında % 8´i Arğıl kasabasında %52,9´u da diğer köylerde yaşamaktadırlar.

    Halfeti ilçesine bağlı mahalleler

    • Rüştiye
    • Erikli
    • Şimaliye
    • Fırat
    • Siyahgül
    • Karaotlak
    • Seldek
    • Arğaç
    • Yeşilözen
    • Cumhuriyet
    • Dutluca
    • Altınova
    • Aşağıgöklü
    • Balaban
    • Beyburcu
    • Bozyazı
    • Bulaklı
    • Çakallı
    • Çebekoğlu
    • Dergili
    • Durak
    • Fıstıközü
    • Gözeli
    • Gülaçan
    • Günece
    • Gürkuyu
    • Hilalli
    • Kalkan
    • Kavaklıca
    • Kayalar
    • Kurugöl
    • Macunlu
    • Ortayol
    • Ömerli
    • Özmüş
    • Salmanlı
    • Savaşan
    • Kurttepe
    • Saylakkaya
    • Sırataşlar
    • Sütveren
    • Tavşanören
    • Argıl
    • Yukarıgöklü

    Toplam Nüfus aşağıda listelenmiştir.

    Bazı Merkezlerin Nufüs Sayım Bilgileri:

    • HALFETİ MERKEZ___9.609
    • YUKARI GÖKLÜ KASABASI___5.982
    • ARGIL KASABASI___3.184
    • AŞAĞI GÖKLÜ___1.882
    • ALTINOVA KÖYÜ___519
    • BALABAN KÖYÜ___631
    • BEYBURCU KÖYÜ___141
    • BOZYAZI KÖYÜ___937
    • BULAKLI KÖYÜ___282
    • ÇAKALLI KÖYÜ___527
    • ÇEBEKOĞLU KÖYÜ___208
    • DERGİLİ KÖYÜ___1.408
    • DURAK KÖYÜ___556
    • ERİKLİ KÖYÜ___217
    • FISTIKÖZÜ KÖYÜ___715
    • GÖZELİ___915
    • GÜLAÇAN___727
    • GÜNECE___442
    • GÜRKUYU___1.273
    • HİLALLI___722
    • KALKAN___1.139
    • KAVAKLICA___38
    • KAYALAR___525
    • KURUGÖL___1.203
    • MACUNLU___528
    • ORTAYOL___845
    • ÖMERLİ___595
    • ÖZMÜŞ___840
    • SAVAŞAN___286
    • SAYLAKKAYA___817
    • SALMANLI___1.015
    • SIRATAŞLAR___850
    • SÜTVEREN___886
    • TAVŞANÖREN___303

    • TOPLAM___39.861

    Halfeti 2014 yılında yürürlüğe giren 5216 sayılı Büyükşehir belediyesi kanuna göre 9 merkez mahalle 35 bağlı mahallesi olmak üzere toplam 44 mahalleden oluşur. 2014 yılı Genel Nüfus sayımına göre ilçenin nüfusu 38,345’tir. Halfetililerin dili diğer ilçelerinden ayrılan bir yapı olan batı grubu dil ailesine sahiptir ve Gaziantep şivesiyle aynı sayılır. Çünkü 1920 yıllarında Fransızların işgali karşısında dağıtılan Gaziantepli bazı aileler Yavuzeli, Araban ve Halfeti’ye göç etmiştir.

    Ayrıca 35 km uzunluğundaki sahil yolu ile Birecik’e bağlanmıştır. İlçe Merkezinin Şanlıurfa’ya uzaklığı 112 km, Gaziantep’e uzaklığı 105 km’dir. Yurttaşların Şanlıurfa il merkezi ile ilişkileri resmi işlerin görülmesi gibi durumlarda olmaktadır. İlçenin ekonomik bağlantısı ve sosyal/kültürel aktiviteleri Gaziantep’ledir.

    İlçe yeni yerleşim yerinde hızlı bir nüfus artışıyla karşılaşırken, eski yerleşim yeri ise turizme açılmış, kent, ciddi bir tarihi ve doğa turizmi payına sahip olmuştur. Güneydoğu Anadolu bölgesinde alternatif turizm alanında cazibe merkezi haline gelmiştir.

    Coğrafi Konum: İlçe Şanlıurfa ilinin Kuzeybatısını oluşturmaktadır. Batısında Gaziantep iline bağlı Araban,Yavuzeli ve Nizip ilçeleri, Kuzeyinde Adıyaman iline bağlı Besni ilçesi,Doğusunda Bozova, Güneyinde ise Birecik ilçesi bulunmaktadır.
    Yüzölçümü 646 Km2 dir. Rakım 525 Metredir.
    37 derece – 15/37-52 Enlem ve boylam dereceleri arasında yer alır.

    İlçe merkezinin Fırat sahili yeşil bir kıyı şeridi şeklindedir. Sahilden itibaren en geniş yerde 200 metreden sonra sarp kayalıklar başlar. İlçe merkezi bu kıyı şeridi üzerinde ve sarp kayalıkların yamacında kurulmuştur. İlçe arazisinin,(381.000) dekarlık bölümü ekilebilir niteliktedir. Bu alanın (191.000) dekarı Antep fıstığı,bağ ve az miktarda olmak üzere zeytin ağaçlan ile kaplıdır.
    Kalan kısımlarda hububat ekimi yapılır. İlçe arazisinin ekilebilir alanlar dışındaki bölümü,taşlık ve kıraç bir görünüm arzeder. Yağışın yeterli olduğu yıllarda, küçük baş hayvan beslenmesinde elverişli bir bitki örtüsü bu görüntüyü önemli ölçüde değiştirir.

    İlçenin Güneyin de bulunan Yeşilözen, Fıstıközü, Bulaklı ve Kavaklıca köylerinde sulu tarım yapılmasına elverişli bir arazi yapısı görülür. İlçenin iklimi Fırat nehrinin etkisiyle bir mini klima oluşturur. Akdeniz iklimi karakteri gösterir. Ekonomi İlçede sanayi gelişmemiştir. Küçük çaplı un değirmenleri ve briket imalathaneleri dışında tesis mevcut değildir.

    Bu durumun nedeni, birikimlerin talep azlığı nedeniyle,ilçe sınırları içerisinde değerlendirilmeyip Birecik ilçesi ve özellikle Gaziantep iline yatırılmasıdır. Bu durum küçük sanat kollarının da ölmesine yol açmıştır. Soğuk demircilik,marangozluk, ayakkabıcılık,oto tamirciliği gibi çalışma dalları dahi canlılık göstermekten uzaktır. Bölgede en çok yetiştirlilen tarım ürünlerinden biri de fıstıktır.

    Tarım :

    İlçe ekonomisi genelde tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Toplam ekilebilir arazinin % 98 inin kuru % 2 sinde sulu ziraat yapılmaktadır. Kuru ziraatın başlıca ürünleri Buğday,Arpa,Mercimek,Antepfıstığı, bağ ve zeytin teşkil etmektedir.arazilerinin taşlı ve engebeli olması ve arazilerin küçük parçalar halinde bulunması makineleşme düzeyini düşürmektedir.

    Kısaca Halfeti Tarihçe:

    M.Ö 855 yılında Asur kralı III. Salmanassar tarafından kurulduğu zaman “Şitamrat” adını taşıyordu. Şehir, tarihi boyunca Hitit, Asur, Med, Pers, Makedon, Selevkos ve Partlar’ın idaresinde kalmıştır. Yunanlar buraya “Urima” adını vermişlerdir. Süryaniler ise “Kal’a Rhomeyta” ve “Hesna d’Romaye” adlarını kullanmışlardır. Güneydoğu Anadolu, Roma İmparatorluğu döneminde Orshoene eyaleti içinde yer almış ve kale bu eyaletteki önemli şehirlerden birisi olmuştur. 2. yüzyılda Bizanslıların eline geçince bu kez “Romaion Koyla” adını almıştır. Şanlıurfa ve çevresi Ömer döneminde fethedilmiş ve daha sonra Emevi, Abbasi, Selçuklu, Zengi ve Eyyübiler’in hâkimiyetlerinde bulunmasına rağmen Rumkale olarak bilinen yerleşim Müslüman devletlerin toprakları dışında kalmıştır. Urfa Haçlı Kontluğunu kuran Boudovin de Boulogne 1116 yılında Rumkale’yi Ermeni Prensi Gog-Vasil’in elinden aldı. Urfa kontesi Beatrice 1150 yılında Rumkale’ yi, Ermeni Katolikosuna teslim etti. Rumkale, 1260 yılında İlhanlı hükümdarı Hülagu’ nun orduları tarafından ele geçirildi.

    1280 yılında Beysari komutasındaki Memluk ordusu tarafından kuşatılmış, sonuç alınamayınca şehirdeki Hıristiyan mahalleleri beş gün süreyle yağmalanmıştır. 1292 yılında bu kez Memluk Sultanı Eşref tarafından ele geçirilen ve son kez Memlükler tarafından tamir edilen şehre “Kal’at-ül Müslimin” adı verildi. Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlılara geçen şehir, zamanımızda da kullanılan “Urumgala” ve “Rumkale” adlarını alarak Halep Eyaleti’ne bağlandı. Osmanlı döneminde hudut şehri özelliğini kaybeden yerleşim stratejik önemini kaybetmiştir. Şehrin nüfusunun 19. yüzyılda 5-l0 haneye kadar düşmesi ve Rumkale’nin harap olmasıyla yerleşim alanı Fırat’ın karşı sahiline nakledilmiş ve bugünkü Halfeti yerleşimi kurulmuştur. 1926 yılına kadar Birecik’e bağlı bir nahiye olan Halfeti, 1954 yılında ilçe haline getirilmiştir.

    Coğrafi Yapı:

    Yağışın yeterli olduğu yıllarda, küçük baş hayvan beslenmesinde elverişli bir bitki örtüsü bu görüntüyü önemli ölçüde değiştirir.

    İlçenin Güneyin de bulunan Yeşilözen, Fıstıközü, Bulaklı ve Kavaklıca köylerinde sulu tarım yapılmasına elverişli bir arazi yapısı görülür. İlçenin iklimi Fırat nehrinin etkisiyle bir mini klima oluşturur.
    Akdeniz iklimi karakteri gösterir.

    Fıstıközü / Tisha

    Şanlıurfa ‘nın Halfeti ilçesine bağlı, eskiden civar köylerde parmakla gösterilen, bir zamanlar cennet olan gençlerin durmadığı yaşlıların yaşadığı yaz aylarında akrabalarını ziyerete gelenlerle biraz şenlenen o köy bizim köyümüzdür.

    Asıl geçim kaynağı Antep fıstığıdır. Bunun yanında ceviz zeytin yetişir. Kiraz, kayısı ve nar satışın olmamasından dolayı dallarında kurumaya yüz tutar.

    Eski adı Tisha dir.

    Nüfusu oğuzların bayad* boyudur.

    Fıstıközü Köyü´nün Tarihçesi

    Fıstıközü (Tisa) diye bilinen yerleşim yeri coğrafi olarak Birecik ilçesine 22 km. Halfeti ilçeesine de 18 km mesafede, etrafı dağlarla çevrili, suyu bol yeşillikler içinde bir vadidir. Doğusunda Ank (Yeşilözen) batısında, Bulaklı (Tatayn) , kuzeyinde Kara Mezra (Kara Otlak) ve Keferbek (Çekem) köyleri,güneyinde ise; Ayran nahiyesinin çevrelediği köye ilk iskan edilen dokuz haneli Türkmenler TİSA ismini vermişlerdir. Tisa denilen köyün tarihi çok eski döneme gider. İlk insan topluluğu ve uygarlığı diye tanınan Sümerlerden başlarsak; buranın 5000 yıllık bir uygarlık geçmiş olduğu ortaya çııkar. Bir çok uygarlığa beşiklik etmiş bir yerleşim yeridir. Sırasıyla Sümerler ,Asurlar, Akatlar, Etiler, Likya ve Lidyalılar ,Babilliler, Bizanslılar ,Persler, Ermeniler, Araplar, Kürtler ve Türkler bu bölgeye yerleşmişler. Bu yerleşim yeri uygarlıkların ve kültürlerin harmanlandığı bir yer olarak bilinir. Bu yerleşim yerinde bir çok uygarlığa ait izler , figürler ,tarihi kalıntılar ve yıkıntılar mevcuttur. Bir çok antik mağara, mezar ve yer altında kalmış şehir kalıntıları halen bulunmaktadır.Yapılan kazılarda Etilere ait göz yaşı kabı, çanak, çömlek; Bizans ve Helenistik döneme ait para ,sikke ve süs eşyaları bulunmaktadır. Her yerde arkeolojik değere sahip bir esere rastlamak olasıdır.

    Halkın elinde çok sayıda tarihi değeri olan, para, heykelcik ve süs eşyaları bulunması muhtemeldir. Bu antik mağaralarda, kaya mezarlarda ve yerleşim yerinde çeşitli figürler, resimler bulunmaktadır. Paralar üzerinde o döneme ait resimler ve kral resimleri mevcuttur.

    Yer altında Zeugma benzeri mozaikler çıkmaktadır. Bu yerleşim yeri Zeugma´dan Fırat Nehri ile ayrılıyor. Ama aynı uygarlığın devamı olduğu çıkan tarihi eserlerle ortaya çıkmıştır. Birecik ile Rumkale, Zeugma ile Ank Kalesi arasında kalan, bu yere Bizanslılar döneminde, Boğaz Şehri denildiği yaygın söylentidir. Bu geniş yerleşim yerinde,bir çok uygarlığa ait Antik kalıntılar, şehirler, evler, su kanalları, kayadan oyma kral mezarları, ve mağaralar bulunmaktadır. Köyün giriş yolunda Ölet Yurdu denilen mevkide yeraltında kalmış yerleşim yerleri bulunmaktadır.

    Bu köy İskan döneminde Halep vilayetinin merkez sancağının Rumkale kazasına bağlı bir yerleşim yeridir. Daha önce 1691 yılında Culap ve Belih nehirleri kenarlarına iskan edilmişken, bu yeri beğenmeyip, sürekli kaçan Türkmenlerden dokuz hane 1821 yılında, bu köye ilk iskan yapılmıştır. Bu Türkmenlerin hepsi aynı boy ve oymaktan olmayıp, değişik boylardan,oymak ve obalardan; seçilip, birlik ve beraberlikleri bozularak iskan edilmiştir.

    Bunlar; Beydilli, Elbeyli, Döger, v.s gibi Türkmenlerden olup, Beydilliye bağlı Bekmişli oymağından Hüseyin oğlu Mustafanın kefalet senediyle ve sorumluluğunda yerleştirilenler; şu adlarla tanınırlar:

    1- Gögüşlüler(Gök-Çetingök)
    2- Delibolar(Kalender-Özmen)
    3- Melekgiller(Burdur)
    4- Delahmetler
    5- Akaşgiller(Meğmiler)(Okyay)
    6- Sarı Mehmetler
    7- Hasan Koca(Bacey Ömergiller)
    8- Sağır ve Kösegiller
    9- Oso Ömergiller(Deli Osman ve İceygiller)

    Bu dokuz haneli Türkmenler. çeşitli boy, oymak ve obalardan karıştırılarak, Osmanlı´nın İskan siyasetine uygun olarak buraya yerleştirilmişlerdir. Bu köye yerleşen, dokuz haneli ilk iskan edilen, Türkmen aileleri daha önceleri Balkanların Türkleştirilmesinde kullanılmış ve Macaristan da Tisa Nehri kenarında uzun bir süre kalmışlardır. On yedinci yüzyılda Culap Nehri kenarına gelmiş, ve burada insan yaşamaz diye sürekli kaçan Türkmenler, istekleri de göz önüne alınarak, bu suyu bol vadiye iskan edilmiştir. Bu yere de Balkanlardaki yerleşim yeri olan, Tisa Nehrinin isminin son iskan yeri olan, bu bölgeye isim olarak vermişlerdir. Türkmenlerde yerleşim yerini isim olarak vermek gelenektir. Bu geleneğe göre yerleştikleri yere boy oymak ve daha önce yurt edindikleri yerin ismi verilirdi. Örneğin: Gaziantep´in Savcılı Türkmenleri, Kırşehirin Kaman İlçesine iskan edilen, Çepni Türkmenleri yerleştikleri köye Savcılar ismini vermişlerdir.

    Ayrıca Yaşar KEMAL bu konuda Akça sazın ağaları isimli iki ciltlik eserinde, bu konu ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Ayrı bir görüşle şudur: Bir Arap kabilesi bu köyü görmüş, evleri saymış, dokuz tane evin olduğunu görünce, dokuz anlamına gelen Tishe veya kulli Tisha demiş. Bu görüş uydurmadır. Duruma göre olaylara neden uydurmaktan kaynaklanmaktadır. Buna benzer uydurma bir öyküde Halfeti ile ilgili anlatılmaktadır. Bu görüşe göre Halfeti ismi o yörelerde oturan bir Halil ile bir de Fatma isimli şahıs yaşarmış. Bu yörenin insanları bu şahısların ismini acele acele (hızlı hızlı) söyleyince Halfeti ortaya çıkmış.

    Örneğin: Halleyfatey demişlerdir. Halfeti ismi çıkmış. Bu ve benzeri öyküler uydurmadır. Hiçbir araşıtma ve inceleme yapmadan, resmi belgelere bakmadan ,işin kolayına kaçılarak uydurulan isimlerdir. Halfetinin Osmanlı dönemine kadar olan ismi: Rum kaledir. Cumhuriyet döneminde Halfeti köyümüzün ismi, de iskan ile gelen Türkmen ailelerinin verdiği Tisa iken1960, 27 Mayıs devrimiyle Milli güvenlik kurulu anlamına gelen; Milli Birlik Kurulunca alınan bir kararla yerleşim yerlerinin isimlerinin güncelleştirilmesi ve Türkçeleştirilmesi amacıyla1962 de bizim köye fıstık ağaçlarını ilk yetiştiren köy oluşu ve bu ağaçların çok oluşundan esinlenilerek Fıstık Özü köyü ismi verilmiştir. Buna benzer bir örnekte Ankara da Söğüt Özü diye bilinen yere de aynı nedenle bu isim verilmiştir.

    Fıstıközü köyüne yerleşen ailelerin bir kısmı iskan ile aralıklarla yerleşmiş, bir kısmı 1915 ´kaç kaç ´denilen Osmanlı-Ermeni olayları nedeniyle gelmiş. Bir kısmı zengin toprak sahiplerinin ortakçısı olarak, bir kısmı kan davası ile kendi köyünden ayrılmış bizim köye gelmiş; Bir kısım ailelerde kız alıp kız vererek köye yerleşmiştir. Bu köyün güzel bir durumu var kökeni ne olursa olsun, bu köye yerleşen tüm aileler, Türkçe dil konuşmuş başka dil konuşulmamıştır. Kürtçe ve Arapça bilenler bile türkçe konuşmayı daha uygun bulmuş ve bu nedenle de ,herkes birlik ve beraberlik içinde barış ve hoşgörülü ortamında huzurlu yaşamışlardır.
    1865 te gelen aileler (iskan yoluyla) 1 ) Hacıbazolar veye Picanlardır. Bu aileler 5 kardeş olarak köyümüze iskan edilmişlerdir.

    Bu aileler şu isimlerle ve soyadlarıyla tanınırlar.

    1-Hacıbazolar (Çevik)
    2-Küçük Aşolar(Akbaş Tezel-Sulogiller)
    3-Topalgiller(Özdemir)
    4- Bablı Yusufgiller ( Akdamar) Babdan gelme;
    5- Celil Amo ve Mavey giller. (Karakuşoğlu soyadlarını almışlardır.)

    İkinci grup Hozuşağıdır. Bu aile de İran yakınlarından gelmedir. Hoz sülale demektir. Bu konuda Şeyh Ağa ve Devlet isimli kitaba bakılabilir. Kitap iletişim yayınlarında çıkmıştır.çeviridir. Üçüncü grup Rışvanlardır. Araban´a bağlı Hacımal köyünden gelmişlerdir. Şu ailelerden oluşuyor. Mamo Mehmedo bu aile Göktaş soyadını almış, Hasano Ali gil Uzunoğlu soyadını almış, Ali Mamey ve Şıh Salih gil (Soyadlarını tesbit edemedim M.G); Ali Hasey giller (Alinin oğlu Hasan´dan olanlar anlamına gelir); Cumo ve Salih´tir. Cumodan olan ç;ocukları Zom Mustafa ve Seydahmettir .(Cırcır) Bunlar Barak soyadını almışlardır. Bu aileler Gaziantep´in Araban ilçesinde ikamet ederken oradan Rumkaleye daha sonra da köyümüze iskan olmuşlardır. En ünlüleri Mamo Mehmedodur. Babası Ali Kello´dur. Bu ailelerin en ünlü kişisi Şıh Salih´tır.

    Dördüncü gurup Birecik in Kale civarında ikamet eden Hoca Şerif Mahallesi halkıdır. Bu aileler Afan ve yakınları diye köyümüzde tanınırlar. Bu ailelere Afan öncülük etmiştir. Hacı Bazo ya kız vermiş, ve Hacı Bazo nun kızı Ayşe yi alarak köye yerleştikleri görüşü yaygındır. Erdoğan , Akay, Sarıkoç soyadlarını da almışlardır. Bunların birkısmı da Acar, Tuncel (Alik gil) Hoca Mahmut giller de Güven, Hacı Salih Giller de uncu soyadını almışlardır. Haşıh giller de bu ailedendir.

    Bu aileler dokumacılık ve seraçlık yaparlarmış Halk bunlara enli bez gil der. Dokuma tezgahlarının enli oluşu bu ismi almalarına neden olmuş. Bu aileler Çubuk veya Çakıroğlu diye tanınırlar. Dindardırlar ve Hacı Ali Baba tekkesi mürididirler. En ünlüleri Haşıh Nahsan dır (İhsan). Bu aileye yakınlığı olan Urfalı Şıhey diye adı geçen kişi de Kemeç soyadını almış, torunları Nusret ve Cuma Kemeç köyde oturmaktadır. Bu aileler de kürkçülük yaparmış. Kara Çizmeliler Akaş gilden Hava ile evlenmiştir. Birecikten gelen aileler iki gurup daha var. Bunlar Demirdöğenler ve Ertaşlardır. Bu aileler iyi bir taş ustasıdırlar. Sefer´in oğlu Hüseyin (Demirdöğen), Çoluktan olanlar da Ertaş soyadını almışlardır. Mükerem Ertaş iyi bir yapı ustasıydı. Beşinci gurup Bozkurtlardır. Birecik civarında Karabaş ve İncirli köylerinden geldiklerini söylüyorlar. Altıncı gurup Gesler dir. Bu aileler Harran dan gelmedir. Beni, Muhammedi kolundan veya Naimi oldukları söylenir. Şu isimlerle tanınırlar. Hümey, Ümey, Tellal, İsey, Hadleyin oğlu Ali ve oğlu Küçey Mehmet ve Ahmet´tir. Yaşar ve Şıhey Osmandır. Yaşarın çocuklarından Mahmut Çeviker ünlü bir doktor ve cerrahtır Almanya da ölmüştür. Diğer oğlu Mehmet Çeviker Gaziantep te ölmüş oğlu mimar Bilal Çeviker. Yedinci gurup; Gergerlerdir. Bu aile iki hane olup Adıyaman ın Gerger ilçesinden gelmiştir. Mirmeys aşiretindendirler. Buların dışında kalan ve kalabalık olmayan aileler vardır. Mesela Hınıs ta Ermeni katliamından kaçarak köyümüze yerleşen muhacirler lakaplı bir aile köyde oturmaktadır. Mustafa Erdem (Mızzı), Balaban; ağa korkusuyla gelip köyümüzde çobanlık ve ortaklık yapan ailelerdir. Soyadları Kolkırandır. Tilaze (Kavaklıca) dan gelenler Karamezra dan gelenler Korkmaz ve Aslan soyadları ile tanınırlar. Son olarak ta Ketikenlerdir. Birecik köylerinden gelmişlerdir. Karatekke ve Maviçiçek soyadlarını almışlardır.