Çocuk İstismarı.

Çocuk İstismarına ‘DUR’ diyoruz!

Ülkemizde giderek artan çocuklara yönelik cinsel istismar, tecavüz ve şiddet vakaları, toplumu derinden sarstı ve etkiledi.

Çocuklarımızı korumak elimizde! Sessiz kalma, suça ortak olma!

Çocuğa Yönelik İhmal ve İstismar:

Çocuk istismarı ve ihmali; ana, baba ya da bakıcı gibi bir erişkin tarafından çocuğa yöneltilen, toplumsal kurallar ve profesyonel kişilerce uygunsuz ya da hasar verici olarak nitelendirilen, çocuğun gelişimini engelleyen ya da kısıtlayan eylem ve eylemsizliklerin tümüdür. Bu eylem ya da eylemsizliklerin sonucu olarak çocuğun fiziksel, ruhsal, cinsel ya da sosyal açıdan zarar görmesi, sağlık ve güvenliğinin tehlikeye girmesi söz konusudur. Çocuk istismarı; fiziksel, cinsel ya da duygusal istismar olarak, çocuk ihmali ise fiziksel ya da duygusal ihmal olarak ayrılmaktadır. İstismar ve ihmalin bu farklı şekilleri yalnız aileleri değil, toplumu, sosyal kuruluşları, yasal sistemleri, eğitim sistemini ve iş alanlarını da etkileyen toplumsal bir sorundur. Çocuğa yönelik ihmal, çocuklara yapılan kötü muamelenin en yaygın şeklidir. İhmal, çocuk istismarı kadar görünür bir yara ve iz bırakmadığı için istismar kadar dikkat çekmez, fark edilmez ve çoğunlukla da ihbar edilmez. Ancak ihmal de, çocukta istismar kadar uzun ve kalıcı hasarlara yol açabilir.

Çocuğa Yönelik İhmal:

Çocuğa yönelik ihmal, ebeveynlerin veya çocuğa bakmakla yükümlü olan yetişkinlerin; çocuğun yiyecek, barınma, tıbbi bakım, ilgi gibi temel ihtiyaçlarını karşılamaması, bakım yükümlülüklerini yerine getirmemesidir.

1-Fiziksel ihmal: Ebeveynlerin veya çocuğa bakmakla yükümlü olan yetişkinlerin, çocuğun fiziksel ihtiyaçlarını karşılamamasıdır. Yiyecek vermemek, temizliğine dikkat etmemek, hava şartlarına uygun kıyafet giydirmemek, doktora götürmemek, fiziksel ihmal örnekleridir.

2-Psikolojik ihmal: Ebeveynlerin veya çocuğa bakmakla yükümlü olan yetişkinlerin, çocuğun psikolojik ihtiyaçlarını karşılamaması, çocuğu ihtiyaç duyduğu sevgi, ilgi ve bakımdan mahrum bırakmasıdır. Çocuklar, sağlıklı bir ruhsal gelişim için korunmaya, değer ve ilgi görmeye, güven duymaya ihtiyaç duyarlar. Bu ihtiyaçların yeterli ölçüde ve tutarlı bir şekilde karşılanmaması, psikolojik ihmaldir.

Bir Çocuğun İhmal Edildiğini Nasıl Anlarız?

• Okuldan sık sık uzak kalıyorsa,
• Yemek ve para için dilencilik yapıyor veya çalıyorsa,
• İhtiyacı olan doktordan mahrum kalıyorsa,
• Sürekli pis giyiniyor ve kötü kokuyorsa,
• Vücudu aşırı derecede zayıf düşmüşse,
• Kendi kendine zarar veriyorsa,
• Alkol ve diğer uyuşturucuları kullanıyorsa,
• Evinde ona bakan kimse bulunmadığını belirtiyorsa çocuğun ihmale maruz kaldığını düşünebiliriz.

İhmalin Çocuklar Üzerindeki Etkileri:

• Yalnızlık, güvensizlik ve korunmasızlık hissi
• Öğrenme güçlüğü
• Davranış problemleri
• Yaşıtlarıyla ve çevreyle iletişimde başarısızlık
• Ölüme kadar varabilen sağlık problemleri
• İlgi görebilmek için sağlık problemi yaratma eğilimi, fiziksel şikayetler
• Gelişim geriliği
• Yemek istifleme alışkanlığı
• Eşya ve madde bağımlılığı

Çocukluğunda İhmale Maruz Kalmış Bireylerde Gelecekte Şu Etkiler Gözlemlenebilir:

• Topluma ve kendine güven eksikliği
• Kendine zarar verme ve intihar eğilimi
• Depresyon
• Duygularını yönetmede ve sosyal ilişkilerde zorlanma
• Şiddet eğilimi
• Bağımlılıklara yatkınlık ( alkol, madde, kumar, alışveriş vb gibi)

Çocuk İhmali Olasılığını Artıran Nedenler Nelerdir?

• Eğitim eksikliği, gelenekler, tabular, erkek egemen sistem
• Yetersiz sosyo-ekonomik koşullar
• Yetersiz sosyal destek
• Şiddet uygulamalarını destekleyen veya hoş gören inançlar
• Uygunsuz kişilerin örnek alınması
• Ebeveyn veya bakıcıların geçmişte görmüş oldukları kötü muamele
• Ebeveyn veya bakıcıların madde bağımlılığı
• Ebeveyn veya bakıcıların çocuk gelişimi ile ilgili yetersiz bilgileri
• Ebeveynlerin çok genç yaşta anne-baba olmaları
• Ebeveynlerin aile içi şiddet yaşıyor olmaları
• Ailelerdeki yüksek günlük stres düzeyi

En Çok Hangi Çocuklar İhmale Maruz Kalır?

• 0-3 yaş arası çocuklar
• Hasta veya özürlü çocuklar
• Kız çocukları

Çocuğa Yönelik İstismar:

Çocuğa yönelik istismar, aile ilişkilerinde veya yakın ilişkilerde yaygın olarak görülen bir şiddet türüdür. İstismar, ebeveynlerin veya çocuğa bakmakla yükümlü olan yetişkinlerin çocuğun fiziksel, duygusal ve cinsel gelişimini engelleyecek, beden ve ruh sağlığına zarar verecek şekilde davranmasıdır.

1-Fiziksel istismar:

Ebeveynlerin veya çocuğa bakmakla yükümlü olan yetişkinlerin, çocuğun bedenine zarar verecek şekilde davranmasıdır. Fiziksel istismar çocuk istismarının en çok görünen ve yaygın şekilde fark edilen biçimidir.

• Bazı Fiziksel Göstergeler:

Açıklanamayan yara, bere ve darbe izleri ( Örneğin yüzde, dudakta ve vücudun çeşitli yerlerinde morluklar, ezikler, ısırık izleri, kemer ve ip gibi nesnelerin izleri, tekrarlayan izler), açıklanamayan yanıklar (Örneğin vücutta sigara, puro yanıkları ),açıklanamayan kırıklar, çıkıklar, kafa derisinde saç kaybı.

• Bazı Davranışsal Göstergeler:

• Cezalandırmayı hak ettiği yönündeki tutum
• Yetişkinler ile iletişim kurmaktan sakınma
• Ebeveynden korkma
• Eve gitmekten korkma
• Ebeveyn tarafından bildirilen yaralanmalar
• Kendi kendine zarar veren davranışlar
• Aşırı derecede çekingen ya da saldırgan davranışlar
• Fiziksel temastan rahatsız olma
• Ağrı şikayetleri ya da rahatsız hareketler
• İklim şartlarına uygun olmayan ve vücudu saklamak için giyilen giysiler
• Diğer çocukların ağlamasına duyarlı olma
• Okula erken gitme, okuldan geç ayrılma
• Evden kaçma (ergenlerde)
• Sosyal işlevsellik alanında sorunlar
• Yakın ilişki kurmada zorluklar
• Çatışmalı, duygusal yoğunluğu az, yoğun öfke ilişkileri kurma
• Uyum problemleri

• Bazı Bilişsel ve Akademik Göstergeler:

Gelişimsel bozukluklar ( Yaşı ve yaşıtları düzeyinde algılama, kavrama, dikkatini yoğunlaştırmada zorluklar gibi) • Okul başarısında düşme

Uzun ve kısa dönemli psikolojik sonuçları:

• İzolasyon ( Toplumdan ve sosyal alanlardan kendini soyutlama)
• Korku
• Güven Kaybı
• Depresyon ve kaygı
• İlişki kurmada ve sürdürmede güçlük
• Yeme bozuklukları (Aşırı kilo kaybı, aşırı kilo alımı, yeme sonrası kusma vb)
• Travma sonrası stres bozukluğu ( Gevşeme ve rahatlamada zorluk, uyku problemleri, çaresizlik, umutsuzluk, öfke, suçluluk, utanç, ilgisizlik, dalgınlık, dikkat problemleri, hafıza problemleri vb )

Uzun ve kısa dönem davranışsal sonuçları :

• Suçluluk
• Genç yaşta, istenmeyen hamilelik
• Uyuşturucu kullanımı
• Düşük akademik başarı (Okul başarısında, ders notlarında, dikkat yoğunluğunda düşüş)
• Suç davranışlarına, şiddet suçlarına, alkol ve diğer uyuşturucu bağımlılıklarına ve kötü niyetli davranışlara yüksek oranda eğilim gösterme

2- Duygusal istismar:

Ebeveynlerin veya çocuğa bakmakla yükümlü olan yetişkinlerin; çocuğu azarlaması, tehdit etmesi, utandırması, küçüksemesi, çocuğun kendine olan saygı ve güvenini zedeleyecek şekilde davranmasıdır. Çocuğa duygusal olarak yokmuş gibi davranılması, ihtiyaç duyduğu sevgi, ilgi ve yakınlığın gösterilmemesi, bunun aksine çocuğun, gelişimini bozan her türlü aşağılama, reddetme, suçlama vb gibi söz ve davranışlara maruz kalmasıdır. Çocuk sadece duygusal istismara ya da aynı zamanda fiziksel ve/ya cinsel istismara maruz kalıyor olabilir.

Fiziksel göstergeler:

• Konuşma ya da diğer iletişim bozuklukları
•Fiziksel gelişimin yavaşlaması
• Çocukta var olan astım ya da alerji gibi bazı hastalıkların şiddetlenmesi
• Madde bağımlılığı

Davranışsal göstergeler:

• Alışkanlık bozuklukları (Parmak emme, sallanma vb. gibi)
• Suç işleme de dahil olmak üzere anti-sosyal ve yıkıcı davranışlar
• Nevrotik özellikler (Uyku bozuklukları, oyun oynamada tutukluluk)
• Pasiflik ya da saldırganlık gibi aşırı davranışlar
• Gelişimsel gecikmeler
• Davranış bozuklukları (şikâyet etme, pasiflik, saldırganlık vb)
• Aşırı uyum sorunları
• Kendine zarar verici davranışlar ya da intihar düşünceleri

Unutmayın!

Çocuğun duygusal istismara maruz kaldığını fark etmek zor olabilir. Çünkü çocukta herhangi bir yara bere izi yoktur ya da çok düzgün bir biçimde giyinir ve beslenir. Ayrıca bunun normal olduğunu düşünen çocuk da duygusal istismara uğradığına dair herhangi bir açıklama yapmayabilir.

Duygusal göstergeler:

•Sosyal ilişkilerini etkileme
•Yaşının gerektirdiği şekilde davranamama

Bilişsel/Akademik göstergeler: Çocuğun öğrenme, algılama, dikkat yoğunluğu vb gibi becerilerinde düşüş

3-Cinsel istismar:

Ebeveynlerin veya çocuğa bakmakla yükümlü olan yetişkinlerin, kendi cinsel isteklerini tatmin etmek için çocuğu kullanması, çocuk üzerinde güç kullanarak, çocuğu korkutarak, tehdit ederek, kandırarak veya ikna ederek çocukla cinsel yakınlık kurmaya çaba göstermesi ve cinsel haz almasıdır. Fiziksel temas içermeyen cinsel içerikli konuşma, teşhircilik, röntgencilik, çocuğa cinsel içerikli film vb. gösterme/izletme, cinsel ilişkiye tanık olmaya zorlama, çocukla cinsel ilişki kurma, çocuğa zorla dokunma, çocuğun dokunması için zorlama, çocuğa sürtünme, çocuğu pornografik yayınlarda kullanma, çocuğu fuhuşa veya evlenmeye zorlama cinsel istismar örnekleridir. Sosyal medya ve çeşitli teknolojik uygulamalar aracılığıyla çocuğu kontrol etme ya da cinsel ve duygusal istismar etme amaçlı ilişki kurulması da oldukça yaygındır. İzinli veya izinsiz çocukla bu şekilde kurulan ilişki biçimleri istismardır.

Fiziksel göstergeler :

• Yürüme ve oturmada zorluk çekme
• Yırtılmış, lekeli veya kanlı iç çamaşırları.
• Genital bölgede acı, şişkinlik, kızarıklık, kanama ya da kaşıntı.
• İdrar yaparken acı çekme
• Genital bölgenin dışında bereler, kanama ya da yırtılmalar olması
• Cinsel yolla bulaşan hastalığın tespiti

Davranışsal göstergeler :

• Uygun olmayan cinsel oyunlar veya ileri derecede cinsel bilgi sahibi olma ve rastgele cinsel ilişki kurma.
• Histeri, duygularını kontrol edememe
• Okulda beklenmedik zorlanmalar
• Uzaklaşma ve depresyon
• Kardeş rekabetinde aşırı üzülme
• Akranlarla ilişkilerde zorluk ve onlarla ilişkiden çekinme
• Kendi kendine sosyal tecrit oluşturma
• Fiziksel temas veya yakınlıktan kaçınma
• Ani ve aşırı kilo değişimi (zayıflama ya da şişmanlama)
• Belli yerlerden ve kişilerden çok fazla korkma
• Tanıdık bir yetişkinden kaçma ya da kaçınma davranışı sergileme
• Çocuğun ifadesi

Duygusal göstergeler:

Cinsel istismar, çocuğun güven duygusunun yıkılmasında çok büyük tahribatlara yol açar. Bundan başka, istismarcı çocuğu sürekli sessiz kalması için yönlendirir (bu bizim küçük sırrımız gibi) ya da tehdit eder. Bu yönlendirme çocuğun anlama kabiliyetini aşan bir durumdur. Çocuk bir dizi duygusal tepkiler verir: Kendine ve yakınlarına güvensiz davranma, içe kapanma, kendini suçlama (benim hatam), utanç, depresyon, kaygı, ruhsal gelgitler, öfke tepkileri, uyum problemleri gibi.

Bilişsel/Gelişimsel/Akademik göstergeler:

• Öğrenme güçlüğü
• Dağılmış ilgi-dikkat eksikliği

• Akademik başarısızlık Uzun ve kısa süreli psikolojik etkileri:

• Travma sonrası stres bozukluğu gösterme
• Kabuslar
• Fobiler-korku tepkileri
• Uyku bozuklukları
• İçe kapanma
• Dikkat eksikliği
• Tuvalet alışkanlıklarında problemler, gerilemeler, gecikmeler
• Aşırı fantezi kurma
• Uyurgezerlik

Unutmayın!

Cinsel istismarın en güçlü göstergelerinden biri, çocuğun ifadesidir. Çocuk cinsel istismara uğradığını söylüyorsa, bunu ciddiye alın. Çocuğun iyiliği ve onu korumak için kuşkularınızı bir kenara bırakın.

Bir Çocuk İstismar Edildiğini Açıklarsa Çocukla Nasıl İletişim Kurulmalıdır?

1- Çocukla bire bir konuşmak için özel bir mekan bulun. Bu mekan,konuşmanızın kesilmeyeceğinden emin olacağınız bir yer olsun.
2- Siz masanın arkasında çocuk da karşınızda sandalyede oturmasın. Onu sakinleştirmek için çocuğun yanına oturun.
3- Çocuktan izin almadan ona dokunmayın. İzinsiz dokunmanız ona istismar olayını hatırlatabilir.
4- Çocuğu açıklıkla ve sakince dinleyin. Çocuk sizinle istismarı paylaşırken tepkileriniz hayati önem taşımaktadır. Bu esnada duygularınızı, mimiklerinizi ve beden dilinizi kontrol edin. Çocuğun size anlatacakları ve muayene sonucu görecekleriniz sizi şok edebilir. Gördüklerinizi ve duyduklarınızı sakin karşılayabilmeniz çocuğu desteklemek için önemlidir. Çocuğu dinleyin ve kendisi için önemli olan konuları siz herhangi bir soru sormadan anlatmasına izin verin. Tüm ilginizi çocuğa verin.
Bazen çocuğun sizinle sır olarak paylaşmak istediği şey bir istismar olmayabilir. Ebeveynlerin boşanma süreci, ilişki problemi ve veya farklı nedenlerden dolayı yaşadığı ruhsal zorluklar olabilir. Yönlendirici olmadan kendini rahat ifade etmesine izin vermek gerekir.
5- Çocuğun dilinden konuşun: Çocuğun anlayamayacağı kelimeleri kullanmayın. Çocuğun yaşadıklarını paylaşırken kullandığı kelimeleri kullanın. Bu özellikle cinsel istismarla ilgili konuşmalarda çok önemlidir: Çocuğa anlaşıldığı duygusunu yaşatır.
6- Çocuğu yaşadığı olayları anlatması için cesaretlendirin: Yaşadığı olayları anlatması için ona destek olun fakat vermek istemediği ayrıntılar için asla zorlamayın, baskı yapmayın ve yönlendirmeyin.
7- Çocuk yaşadıklarını sizinle paylaşırken ona şunları söyleyin: “ Sana inanıyorum”, “Bana söylediğine çok memnun oldum”, “Bu senin hatan değil”, “İstismar doğru bir şey değil”.
8- Çocuğa açıklama yaparak mümkünse çocukla görüşmenizi kaydedin: Çocuğun anlattığı olayları ve kelimeleri yazın. Eğer bu çocuğu olumsuz etkileyecekse veya etkiliyorsa devam etmeyin.
9- Çocuğu, yaşadığı istismarı paylaştığı için takdir edin. Eğer çocuk dolaylı bir şekilde istismardan söz ediyorsa (örneğin; birinin başına geldi gibi), çocuğu yaşadıklarını anlatması yönünde teşvik edin.
10- İstismarı bildirmek için okul/kuruluş ya da yerel çocuk koruma kurumlarına/ yetkililere ( rehber öğretmene) haber verin.
11- Gizliliğe saygı gösterin: İstismar olayını okulda bu konuda sorumlu kişi dışında başka biriyle konuşmayın. Bunu böyle yapacağınızın bilgisini çocuğa da verin.

Çocuğa Yönelik İstismarın Farkına Varmak Neden Zordur?

Çocuğa yönelik istismarın farkına varılamamasının nedenleri arasında şunlar sayılabilir:

• Çocuğa yönelik fiziksel istismarının faillerinin % 75’i ebeveynler, % 15’i diğer akrabalardır.(1) Bu nedenle, çocuğu sağlık kuruluşuna getiren kişi, aynı zamanda çocuğa şiddet uygulayan kişi olabilir. Şiddet uygulayan kişi, çocuktaki fiziksel hasarın nedenini anlatırken, istismarı gizlemeye çalışır.
• Toplumun aile ve cinsellikle ilgili tabulaşmış düşüncelerinin olması, çocukların yaşadıkları istismarı kimseyle paylaşamamalarına ve sessiz kalmalarına yol açar. “Aile kutsaldır”, “Cinsellik ayıptır”, “Büyük sözü dinlenir” gibi toplumsal ahlaki söylemler istismara maruz kalan çocuğu susturur, şiddet uygulayan kişiyi ise güçlendirir.
• Şiddet uygulayan kişi, çocuğun sessiz kalması, yaşadıklarını kimseye anlatmaması için çocuğa baskı uygulayabilir, onu tehdit edebilir (sevdiği kişilere zarar vermekle, öldürmekle, yurda göndermekle vb) ve korkutabilir. Çocuk, yaşadıklarını anlatırsa, şiddet uygulayan kişi tarafından cezalandırılmaktan korkabilir.
• Çocuk, istismar nedeniyle kendini suçlu hissedebilir. İstismarın, hak ettiği bir ceza olduğunu ve kendi davranışlarının bir sonucu olduğunu düşünebilir.
• Şiddet uygulayan kişi, çocuğu etkilemek ve yönlendirmek için çocuğun kendini özel hissetmesini sağlamaya çalışabilir. Çocukla ilgilenir, iltifat eder, çocuğun ihtiyaçlarını önemsiyormuş gibi davranabilir. Bu nedenle, çocuğun kafası karışır.
• İstismar, çocuğun içine kapanmasına neden olabilir. Dışarıdan gözlemlendiğinde çocukta belirgin şekilde olumsuz/problemli davranış ve tutumlar görülmeyebilir. Bu durumda, çocuğa bakmakla yükümlü olan veya çocukla çalışan yetişkinler(Öğretmen, rehber öğretmen, sosyal hizmet uzmanı, psikolog, pedagog vb), çocuğun istismara maruz kaldığını düşünmeyebilirler, çocuğun içine kapanıklığını doğru yorumlamayabilirler, çocuğun verdiği gösterdiği değişikliği gözden kaçırabilirler. Çocuk içine kapanarak utanç, suçluluk, öfke gibi yoğun duygularını bastırmaya çalışıyordur. İstismar, çevresindeki yetişkinler tarafından fark edilmediğinde çocuk çaresiz kaldığı için böyle davranmak zorunda kalır.
• İstismara maruz kalmış bir çocukla çalışan (Örneğin, öğretmen, rehber öğretmen, sosyal hizmet uzmanı, psikolog, pedagog) yetişkinlerin istismarı tanıyabilecek yeterli farkındalıkları ve eğitimleri olmayabilir, bağlı oldukları kurumun süreci doğru işleteceğine güven duymayabilirler veya toplum, aile, cinsellik konularında sahip oldukları tabuları nedeniyle istismarı görmezden gelebilirler, çocuktan yana davranmayabilirler.

Özgüvenli Çocuğun Yetişmesi

Özgüvenli Çocuğun Yetişmesi İçin Doğru İletişim: Çocuğunu gerçekten seven her anne-baba, çocuğun özgüven sahibi olmasını ister. Onun, yetişkinliğinde hayata karşı güçlü durmasını, huzurlu-mutlu bir hayat yaşamasını ister.

Bu yüzden kendi bildiği doğruları ile çocuğunu yetiştirir. Oysaki bu yalnızca çocuğu ile kurmuş olduğu doğru iletişime bağlıdır.

Kurulan iletişim anlam verme sistemini etkiler. İletişim yalnızca konuşmak değildir, iletişim, anlam alışverişidir. Yaptığınız, söylediğiniz, söylemediğiniz, vücut dilinizle ifadeleriniz o an ki ruhsal durumunuz, aklınıza her ne geliyorsa her şey karşı taraf için bir mesaj niteliğindedir ve onunla iletişim halindesinizdir. Çocuk, kendisine yaklaşılan iletişim diline bağlı olarak kendisi ve çevresi hakkında bir takım yargılara, anlamlara ulaşır. Bu yargılar ile benlik bilinci oluşmaya başlar. Anne-babanın çocuğu ile olan sağlıklı iletişimi çocuğun benlik algısını olumlu yönde etkiler ve özgüveni yüksek bir birey haline gelir.

Özgüveni yüksek çocuk yetiştirmek için konunun uzmanlarından harmanlayıp oluşturduğumuz anne-babalara yardımcı olacak bilgileri ele alalım ve bunları iletişim yönünden inceleyelim.

Çocuğa sınırların belli olduğu ve sevginin açıkça ifade edildiği olumlu bir ev yaşamı sağlanmalıdır.

Çocuğun, nerede kimlere ne zaman nasıl davranması ve kendinden ödün vermeden onurunu, kişiliğini nasıl koruması gerektiğini öğreten ve kişiye benim deyip de sahiplenmesi ve korumasını sağladığı her şey sınırlardır. Çocuğa, sınırların belli olup saygı gösterildiği bir ortamın sağlanması ancak biz bilinci ile mümkündür. Biz bilinci içinde yetişen çocuk hem kendisinin hem de diğerlerinin sınırlarını öğrenir ve bunun farkında olarak hareket eder. Biz bilinci ile hareket eden anne-baba ise çocuğun sınırlarına saygılı davranır. Her canı istediğinde çocuğun özel alanına girmek yerine çocuğundan izin alır. Biz bilinci şöyle der:

– Ben varım, sınırlarım ve sorumluluklarım var.
– Sen varsın, sınırların ve sorumlulukların var.
– Sen ve ben bir etkileşim ağı içinde yaşarız.

Bebek doğduğunda tamamen bir başkasına bağımlıdır. Tüm ihtiyaçlarının karşılanması bir başkasına bağlıdır. Gelişim süreci içinde bağımlılıktan bağımsızlığa ve en son süreçte ise dayanışmanın ve birliğin olduğu biz bilincine ulaşır. Fakat buna ulaşması ailenin ona karşı olan tutumuna bağlıdır. Çocuk tamamen bağımlı olduğu süreçten yavaş yavaş bağımsızlık sürecine geçerken bunu davranışlarıyla belli eder. Yemeğini yerken kaşığı kendi tutmak ister, merdiven çıkarken kendisine yardım edilmeden tek başına çıkmak ister, elinin tutulmasını istemeden kendisi yürümek ister. Çocuğun sınırlarına saygı göstermeyen aşırı korumacı bir ailede çocuk bu isteklerini karşılayamaz. Anne-babanın bu davranışı ne kadar iyi niyetli gibi görünse de çocuğa verdiği mesajlar bakımından son derece zararlıdır.

Çocuğa “sen acizsin, kendi başına bir şey yapamayacak kadar küçük ve güçsüzsün” gibi kendini değersiz, güçsüz hissettirecek mesajlar verirler. Sürekli bu şekilde büyüyen veya bunun tam tersi onu bencilliğe götürecek derecede her istediği yapılan davranışlar, çocuğu, sınırları tanımayan saygısız ve sorumsuz bir kişiliğe büründürür. Bunun olmaması için anne-babaların uygulaması gereken, Dr. Thomas Gordon’ın sorunların çözümü için geliştirdiği “kaybeden yok” (kazan/kazan) diye adlandırılan iletişim tarzıdır. Bu yaklaşımla hem sorunların çözümü sağlanır hem de sınırlar herhangi bir çatışma olmadan çizilir. Bunu bir örnekle açıklayalım. Diyelim ki çocuğunuzun akşam erken saatte yatmasını istiyorsunuz fakat çocuğunuz yatmak istemiyor. Burada yapmanız gereken şöyledir:

a) Çocuğunuzun isteğini anladığınızı göstermek. Bu aşamada çocuğunuzu aktif dinleme ile gerçekten anlayın. ‘Film izlemeyi çok istiyorsun (yatmak istememesinin nedeni her ne ise), çünkü o filmi çok merak ediyorsun ve bu yüzden de erken yatmak istemiyorsun’ gibi çocuğunuzun kendisini sizin tarafından anlaşıldığını anladığına kadar iletişiminizi sürdürün. Bu aşamada bu şekildeki iletişiminiz ve davranışınız ile çocuğunuza sen varsın mesajını verirsiniz.

b) Ben dili ile onun neden erken yatmasını istediğinizi anlatın. “Senin sağlıklı büyümeni istiyorum. Bu yüzden erken yatmanı istiyorum. Seni çok seviyorum ve sağlığın bozulursa ben çok üzülürüm” gibi kendi duygularınızı anlatan ve bunu davranışlarınızla belli eden bu iletişiminiz ile çocuğunuz sizi anlayacak ve isteği konusunda diretmeyecektir. Bu aşamada ise çocuğunuza ben de varım mesajını verirsiniz.

c) Son aşamada ise “hadi birlikte bu filmi bilgisayardan bulup kaydedelim ve yarın gündüz istediğin vakitte filmini izle” gibi her iki tarafında istediğinin olacağı çözümler üretilir ve uzlaşılan çözümde karar kılınıp uygulamaya konulur. Böylelikle sınırlar belli, her iki tarafında birbirine saygı duyduğu biz bilincini oluşturan bir iletişim kurulmuş olur.

Bu iletişim tarzı, çatışmaları önlemek için her yaştan insanın uygulayabileceği bir yaklaşımdır.

Kişi, kendisi ile ilgili yargılara varırken bulunduğu ortamdan da etkilenir. Bu, çocuk için de geçerlidir. Girilen her ortamda, ortamı oluşturan bilinç, ortam aracılığı ile doğrudan olmasa da dolaylı olarak kişiye birçok mesaj gönderir. Ve buna bağlı olarak çocuk o ortamda kabul görüp görmediğini, sevilip sevilmediğini, hangi ortamlarda kendini daha rahat ve değerli gördüğünü anlar. Birbirini seven ve sevginin ifade edildiği bir ortamda büyüyen çocuk gerçekten sevildiğini, istendiğini ve anne-babası için değerli olduğunu hisseder. ‘Çocuğunu uyurken sev yoksa şımarır’ inanışının aksine çocuğunuza sevildiğini hissettirmek onun olumlu özellikleri barındıran sevgi dolu bir kişiliğe sahip olmasını sağlar. Çünkü çocuk sevgi dolu bir ortamda sevginin gücünü keşfeder. Sevgi sözcükleri kullanmak, seni seviyorum sözünü sıkça söylemek, çocuk ile etkin zaman geçirmek, onunla ilgilenmek, onunla konuşmak, onu anlayarak dinlemek çocuk için sevildiğinin göstergesidir.
Anne-babanın çocuğundan beklentileri onun yetenekleri ve yapabilirliği ile kıyaslandığında gerçekçi olmalıdır.

Burada yapılan hata çocuğun kendine özgü yeteneklerini görmezden gelerek onun da bir birey olduğunu unutup çocukları ile ilgili beklentilerinin anne-babanın istekleri doğrultusunda olmasıdır. Bu şekilde yetiştirilen çocuğun kullanmadığı yeteneği zaman içinde körelecek, istemediği şeyleri yaparken (istemediği okuldaki bölüm, istemediği meslek gibi) başarısız, kendisinin bir işe yaramayan biri olduğunu düşünecek ve mutsuz olacaktır. Bu durum da kendine olan güvenini alıp götürecektir.

“Benim kızım/oğlum doktor olacak, doktor olmasını istiyorum” gibi gururla söylenen bu sözün çocuğa verdiği mesaj şudur: Benim istediğimin bir önemi yok, sevilmem için doktor olmam gerekli, beni ancak bu şekilde kabul ederler.

3 yaşındaki kızından mutfaktan su getirmesini isteyen anne, kızına bardağı yere düşürüp kırdığı için“beceriksiz” derse çocuğun aldığı mesaj; “ben işe yaramazın tekiyim, öyle olmasaydı annem bana bağırmazdı” şeklinde olur.

Her insanın kendine has yeteneklerinin olduğunu kabul etmeyen anne-babalar, toplum tarafından para, mevki gibi özelliklerine bakılıp bu şartlara uymayan yeteneklerin küçümsendiği yeteneklere sahip olan çocuklarına karşı çıkarlar. Böyle bir bilince sahip olan anne-baba çocuğuna ettiği kötülüğün maalesef farkında değildir. Çocuğun yeteneklerini göz ardı etmek; onu olduğu gibi kabul etmemek, onu olduğu gibi sevmemek demektir. Doğrudan olmasa da davranışlarınız ile çocuğunuz sezgisel olarak verdiğiniz bu olumsuz mesajları alır.

Verdiğim örneklerdeki yaklaşımın aksine bilinçli anne-baba çocuğun yeteneğini keşfetmesine önem verir. Her insanın kendine has yeteneklerinin olduğunun farkındadır. Çocuğun güçlü olduğu yönlerini, severek ve başarı ile yaptığı işleri gözlemler ve farkına varır. Böyle bir davranış çocukta ‘ben varım, ben değerliyim’ algısını oluşturur.
Çocuğunuzun yeteneğini, ne davranışlarınızla ne de sözlerinizle küçümsememeniz gerekir. Çocuğunuz sevdiği bir işle meşgulken örneğin resim yapmayı seviyor ve bunun da çocuğunuzun yeteneği olduğunu keşfettiniz. Resim yapan çocuğunuzu ciddiye almalı, onu takdir etmeli, vücut diliniz ile ona bu konuda destek verdiğinizi belli etmeli hatta yeteneğini geliştirmek için ona katkıda bulunmalısınız. Okuldaki başarısının tüm derslerinde yüksek not almasına bağlı olduğu gerekliliğini savunmamalı, başarısını bu şekilde ölçmemelisiniz. Aksine zayıf not aldığı dersleri için onunla bu konuda gerçekçi bir şekilde konuşmalı, yüksek not almanın her zaman başarı demek olmadığını, her insanın her alanda mükemmel olamayacağını hayattan örnekler ile anlatmalısınız.

Uzman Pedagog diyor ki; “Başarıyla sonuçlanmasa bile çabaları takdir edilmelidir. Bir çocuğun anne-babası tarafından, ‘Öğrenmeye çalışmandan gurur duyuyorum’ gibi sözlerle yüreklendirilmesi, çocuğun daha çok çaba harcaması için onu motive edecek, mücadele gücünü geliştirecektir.” Çocuğunuz, bu yaklaşımınızla ona değer verdiğinizi, önemsediğinizi, onu o olduğu için kabul ettiğinizi anlar.

Çocuğun özgüveninin gelişmesine olanaklar yaratalım.

Çocuklar belli bir yaşa geldiğinde kendilerine olan güvenlerini pekiştirmek ve göstermek için “Anne bulaşıkları ben de yıkayacağım”, yemek masasını hazırlarken “Anne tabakları ben taşıyayım”, baba bir şey getirilmesini istediğinde “Ben getireyim” gibi tekliflerde bulunurlar.

Çocukların bu önerilerini kabul etmek, onlara bu olanağı sunmak, onların güçlü ve yeterli olma isteklerini karşılayacaktır. Bu davranış ile onlara güvendiğinizi göstermiş olursunuz. Çocuğunuzun size yardım etmesine izin vermeniz ve teşekkür etmeniz, hem aileye ait olduğunu hissettirecek, hem de ona güvenmeniz kendisini güçlü hissettirecek ve kendisiyle gurur duymasına sebep olacaktır.

Ya çocuğunuz tabakları taşırken düşürüp de kırarsa ne olacak? Böyle bir durumda çocuğa nasıl yaklaşmak gerekir?

Yanlış olan iki yaklaşım vardır ki; biri çocuk tabağı kırdığında ona aşağılayıcı sözler söylemek, ikincisi ise “sana bir şey olmadı ya boş ver kırılsın” demek. İkinci yaklaşımda çocuğun sezgisel olarak aldığı mesaj şu olur: “Ben ne hata yaparsam yapayım yaptığım hata önemli değil önemli olan bana bir şey olmaması.” Çocuk ileride daha büyük hatalar yaptığında onu önemsemeyecek yaptığı hatanın sorumluğunu üstlenmeyip ondan alması gereken dersi alamayacaktır.

Bu durumda çocuk tabağı kırdığında doğru olan yaklaşım onunla gerçekçi bir şekilde konuşmaktır. Bu konuda Doğan Cüceloğlu’nun İletişim Donanımları kitabında verdiği örneği önemli olduğu açısından birebir aktarıyorum:

Ben Nemika’nın annesi olsaydım, şimdiki bilincim içinde şöyle yapardım. Kızımın önüne diz çöker, onun göz hizasına indikten sonra, onu anlayan bir tavırla bakar ve “Tabak düştü, kırıldı. Şimdi kendini nasıl hissediyorsun?” diye sorardım.

Büyük olasılıkla Nemika, yoğun bir suçluluk duygusu içinde olacak ve kendisiyle ilgili, “Ben salağım, beceriksizin tekiyim, değil mi anne?” gibi kötü şeyler söyleyecektir.

“Anlıyorum, yavrum. Ben de tabak düşürdüğüm zaman aynen senin gibi hissetmiştim.”

“Sen de tabak düşürdün mü?”

“Evet, küçükken, hatta büyükken bile, ben de ara sıra elimden tabak, bardak düşürdüm. Her olayda öğrenilecek bir şey vardır; akıllı insan kendini suçlamak yerine, bu olaydan ne öğrenebilirim diye düşünür. Şimdi burada senin de öğrenebileceğin bir şey var. Nemika, bu tabak elinden neden düştü?”

“Elim ıslaktı, tabak elimden kaydı.”

“Peki, bir daha ıslak elle tabak taşımaya çalışacak mısın, yoksa ellerini önce kurulayıp, ondan sonra mı tabakları taşıyacaksın?”

“Ellerimi kuruladıktan sonra tabak taşıyacağım.”

“Aferin Nemika, bak bu olaydan bir şey öğrendin. Yapılan hatalardan öğrenmek çok önemlidir yavrum. Şimdi ellerini kurula ve tabakları taşımaya devam et.”

Böyle bir konuşma ile çocuğun sağlıksız suçluluk duygusu yerine vicdani duyguları gelişecek, yaptığı hataların sorumluluğunu üstlenecek, hatasını düzeltme olanağı varsa düzeltmeye çalışacak ve hatalarından ders alacaktır. Ve aynı işi, öğrendiği derslerle yeniden yapma cesaretini kendinde bulacaktır.

Özgüveni yüksek çocuk yetiştirmek için konunun uzmanlarından harmanlayıp oluşturduğumuz anne-babalara yardımcı olacak bilgilere devam edelim ve bu bilgileri iletişim yönünden inceleyelim.

Çocuğa kendi işini kendisinin yapması için fırsat tanınmalı, kendi başına yapabileceği işler bir yetişkin tarafından yapılmamalıdır.

Çocuk normal gelişim süreci içerisinde “ben yaparım” davranışını sergilemeye başlar. Bu davranışına doğru bir yaklaşımla izin verildiği ölçüde çocuk kendi işini kendisi yapacak ve bunun sorumluluğunu alacaktır. Ona bu fırsatı vermelisiniz. Kendi başına giyinmesi, yemesi, oyuncaklarını, odasını toplaması gibi yaşına uygun işleri yapmasını desteklemeli, öğretici olmalısınız. Bu davranışlar küçük ayrıntılardır belki ama çocuğunuzun aldığı mesajlar açısından çok önemlidir. Çocuğunuz tüm bu işleri yaparken büyük bir şevkle yapar. Her şeyden önce sizin ona güvendiğinizi anlar ve kendisini güçlü hisseder. Fakat uzmanların gözlemlerine dayalı olarak toplumumuzda aşırı korumacı anne-baba tutumu yaygındır. Bu tutumu sergileyen ebeveynler, çocuk ne zaman kendi başına bir şey yapmaya kalksa “aman çocuğuma bir şey olmasın”, “eyvah düşecek” deyip peşinde koşturmalar, “sen üzülme yavrum ben yaparım” gibi deyişler ile çocuğu zamanla bağımlı bir kişiliğe büründürür. Okul çağındaki çocukların ödevleri bile büyükleri tarafından yapılır. Sürekli bu şekildeki tutuma maruz kalan çocuk kendisinin aciz biri olduğuna inanıp kendi kendine bir işi yapamayacak duruma gelir ve hep başkalarından medet umar. Elbette çocuğumuza karşı koruyucu olmak sakıncalı değildir. Ama bunu çocuğun normal gelişim sürecini göz önüne alarak ve onun da bir birey olduğunu unutmadan yapmak gerekir. Aşırısı maalesef çocuğu pısırık, aciz, sorumsuz, kendi ayaklarının üstünde duramayan bir yetişkin haline getirir.

Çocuğumuzla nasıl bir iletişim içinde olmalıyız ki hem onu koruyabilmeli hem de çocuğumuz kendi başına bir iş yapabilme gücünü ve bağımsızlığını kendinde bulabilsin. Üstün Dökmen’in bu konuda verdiği örnek, iletişim hatalarımızın farkına varmamıza yardımcı olacaktır:

Çocuğumuz hayatında ilk defa bir basamağa çıkmaya mı çalışıyor; düşecek gibi olursa tutabileceğimiz bir mesafeden izleyelim (koruyucu anne-baba olmuş oluruz). Fakat çıkmasına karışmayalım (çocuğu “adam” yerine koymuş, ona güvenmiş ve kendi başına övünebileceği bir iş yapmasına izin vermiş oluruz). Basamağı çıkıp da sevinince, onun bu sevincine çocuksu bir sevinçle katılalım. “Aferin sana” diyelim, öpelim onu (çocuğa gerekli olan anne-baba sıcaklığını vermiş oluruz).

Sorunu onun adına çözülmemeli, çözüm bulmasına yardımcı olunmalı, alternatifler üzerine düşünmesi sağlanmalıdır.

Aşırı koruyucu anne-baba tutumu, çocuğun sorunu ne olursa olsun sorunu çocuğu adına sahiplenir ve kendileri çözmeye çalışır. Anne-babanın çocuğunu kendi sorununu kendi başına çözemeyecek kadar deneyimsiz görmesi ve sorunlarının çözümü dahil çocuğuyla ilgili her şeyin kendi sorumluluklarında olduklarına olan inancı ile yaptığı bu davranışla çocuk kendi benlik algısına güçsüz olduğu imajını yapıştırır. Zamanla kendine olan güveni zayıflar ve hayatında karşılaştığı sorunlarla başedemeyecek duruma gelir.

Çocuklarınızın sorunlarını onların adına çözmek yerine sizinle paylaşmasını sağlayıp sorununu kendisi çözmesi için ona güç vermelisiniz. Çocukların çoğu sorunlarını dile getirmeyebilir ama farklı şekillerde (normalde yapmadığı davranışlarla) dışa vururlar. Bu, uzmanlara göre onların “lütfen beni anlayın” deme şekilleridir. İlgili her anne-baba çocuğunun bu davranışları karşısında bir sorunun olduğunu anlayabilir. Böyle bir durumda çocuğunuza güven verecek tarzda yaklaşarak sorununu size anlatmasını sağlayabilirsiniz. Ona nasıl güven verirsiniz, ona şefkatle yaklaşarak onu gerçekten anladığınızı belli eden davranışlarınızla.

Çocukların çoğu sorunlarını dile getirmeyebilir dedik ama dile getiren çocukların karşılaştıkları durumda maalesef pek iç açıcı değildir. Anne-babalarının tutumları, sorunlarının üstüne yeni sorunları ekletir. Sorunlarını anlatmak isteyen çocuklara, “çok işim var, sonra konuşuruz, zamanım yok” gibi söylenen sözler ile farkında olmadan ‘sen değersizsin’ mesajını verirsiniz. Böyle bir durumla sıkça karşılaşan çocuk zamanla kendine olan güvensizliğin yanı sıra size olan güvenini de yitirip iç dünyasını kapatır.

Tüm bunların yaşanmaması ve çocuğunuzun sorunları karşısında çözüm bulması için uygulayacağınız iletişim tarzını geliştiren beş aşamalı çözüm modeli şudur:

1 – Problem: Çocuğun problemini tanımlayın.

2 – Duygular: Problem hakkında çocuğun ne hissettiğini öğrenin.

3 – Olumsuz İnançlar: Çocuğun sahip olduğu, probleme ve sıkıntıya neden olan, problemin temelinde yatan inancı, düşünce sürecini keşfedin.

4 – Olumlu İnanç: Akıl yürütme ve sınav tekniği sayesinde çocuğun daha iyi ve geliştirici inanca sahip olmasını sağlayın.

5 – Geleceği Zihinde Canlandırmak: Çocuğun, yeni yerleştirilen düşünce sistemiyle geleceği zihninde canlandırmasını teşvik edin.

Bu yöntem ile çocuk gerçekçi düşünme yeteneğini geliştirecek, olumsuz duygularından kolaylıkla sıyrılabilecek ve herhangi bir sorunda sıkıntıya düşmek yerine çözüm odaklı düşünecek ve sorunlarını kendisini geliştirdiği bir ders olarak görecektir.

Kendi kararlarını verebilmesi, seçim ve tercihlerini yapabilmesi için uygun ortam yaratılmalı; karar, seçim ve tercihlerinin sonuçlarına katlanması sağlanmalıdır.

Konuya bununla ilgili bir örnek vererek başlayalım. Anne-baba ve çocuk ailece dışarıda akşam yemeğindeler. Herkes gibi çocuk da ne yemek istediğini garsona belirtir. Ama aklı da anne ve babasının seçtiği diğer sevdiği yemekte kalır. Bunun olmaması için sipariş vermeden önce baba çocuğuna birkaç defa sorar: kızım/oğlum bu yemeği de çok seviyorsun, emin misin, hangisini istiyorsun? Çocuk ısrarla garsona belirttiği yemeyi yemek istediğini söyler. Siparişi verilen yemekler gelir ve çocuk kendi yemeğini yerken bir gözü de annesi ile babasının yediği yemektedir. Bir lokma da olsa tatmak ister. Fakat anne-baba çocuğun bu isteğini yerine getirmezler bir lokma da olsa yedikleri yemekten vermez ve baba çocuğuna der ki: kızım/oğlum sipariş vermeden önce sana sordum, bunu da şu an yediğini de sevdiğini biliyorum ama sen seçimini yaptın ve bu yüzden de seçtiğin yemeği yemen gerekir.

Böyle bir durumda bizim topluma göre bu davranışı gösteren anne-baba gaddardır. Halbuki doğru davranış biçimi budur. Çocuğa seçme hakkı tanınıyor, çocuk kendi istediğini seçiyor, seçtiğinin ve seçmediğinin sorumluluğunu alması sağlanıyor. Aksine bir davranış olsaydı çocuk ileride doyumsuz, her istediğini elde edebileceğini sanan ukala davranışlar sergileyen ve istediğini elde edemeyince de kolaylıkla depresyona girebilecek bir kişiliğe bürünürdü.

Çocukla konuşurken yere çömelmeli ve onun göz seviyesine inilmelidir.

Çocukla iletişim halindeyken göz temasının aynı hizada olması, çocuğa değer verdiğinizi, onu insan yerine koyduğunuzu, çocuk olduğu için küçümsemediğinizi gösterir. Yani çocuğun aldığı mesaj bu yönde olur. Çocuk bu davranışınız ile gerçekten dinlenildiğini ve anlaşıldığını hisseder.

Çocuğun oyun oynamasını önemseyin. Oyunlar, çocuğa araştırma, kavrama, algılama yeteneklerini kazandırır.

Uzmanlara göre doğru oyun seçimi çocuğun gelişimini olumlu yönde etkiler. Oyun, büyükler için ne kadar önemsiz görünse de çocuk için ciddi bir faaliyettir ve gelişimi açısından da büyük bir yeri vardır. Oyun, aynı zamanda çocuk için hayatı öğrenme aracıdır.

Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Çocuk Gelişimi Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Özlem Alkan Ersoy’un, bu konudaki görüşleri şudur: “Çocuklar merak uyandıran oyunlar yoluyla keşifler yaparak doğal ortam içerisinde pek çok konuda doğrudan bilgi edinir. Anlama, uygulama, analiz, sentez, değerlendirme ve yaratıcılık becerileri gelişir. Çünkü oynanan oyunların içerisinde duyu-motor, bilişsel, sosyal ve duygusal gelişim ile dil, estetik gelişimiyle ilgili birçok etkinlik söz konusudur.”

Bu yüzden çocuğun oyun oynaması önemsenmeli ve bilinçli bir şekilde ne oynayacağı konusunda yardımcı olunmalı hatta beraber oynayacağınız oyunlar seçmelisiniz. Oyun, çocuk için ciddi bir faaliyet olduğundan sizin oyuna katılmanız çocuğa değer verildiği, sevildiği, umursandığı mesajını verir.

Oyun kadar oyuncak seçimi de önemlidir. Örneğin; oyuncak tabancalar ne kadar zararsız gibi görünse de aslında çocuk bu oyuncak ile şiddeti öğrenir. Şiddete başvurarak her şeyi elde edeceğine inanır. Kimi anne-baba farkında olmadan sırf çocuğu istediği için bu oyuncağı alır, kimi anne-baba ise bilerek isteyerek bu oyuncağı alır ki oğlunun bu oyuncağı kullanarak güçlü olduğunu, olacağını belirtir. Çocuk, “erkek adam güçlü olur ve bu gücü de şiddet içerikli nesneler ile elde eder” mesajını alır. Oyuncaklar, çocuğun yeteneğini geliştirecek ve kişiliğine olumlu özellikler kazandıracak türden bilinçli olarak seçilmelidir. Ne kadar küçük bir ayrıntı olarak görülse de oyuncak seçimi, çocuğa ve çevresindekilere vereceği zarar ve fayda bakımından son derece önemlidir.

Yeni bir şey öğrenmek çocuğun kendisiyle gurur duymasını sağlar.

3-5 yaşlarında hızla gelişen sorma-bilme dürtüsü, anne-baba tarafından cevap verildiği sürece çocuğun bilişsel yeteneğini geliştiren bir durumdur.

Çocuk soru sorduğunda vereceğiniz her olumsuz tepki (çok soru soruyorsun, sus, bilmiyorum), onun merak dürtüsünü yok edecek, onun sıradan bir hayat yaşamasına, karşılaştığı zorlu durumlarda bocalamasına sebep olacak, sosyal ilişkileriyle birlikte sizinle olan ilişkisini zedeleyecek, özgüveni zayıf bir birey haline getirecektir.

Çocuk soru sorduğunda onunla etkileşim haline girmeniz (sorusuna cevap vermeniz, birlikte kitap ve diğer kaynaklardan cevabı araştırmanız), öncelikle çocuğunuzla olan ilişkinizi geliştirecektir. Kendisine değer verildiği, sevildiği, umursandığı mesajını sezgisel olarak alıp kendisine güvenecek ve kendisini değerli bulacaktır.

Çocukla iletişim kurmanın en etkili yolu onu dinlemektir.

Çocuklarınızı duymaktan öte gerçekten dinleyin. Pasif bir eylem gibi görünse de etkin dinleme en önemli iletişim biçimidir. Çünkü bu dinlemenin özünde anlama vardır. Onun size anlattıklarını ve davranışlarıyla anlatmak istediklerini dinleyin ve tepki yerine cevap verin. Bu davranışınız çocuğunuzun size anlattıklarının sizin için değerli, önemli olduğunu hissettirecek ve bunun verdiği mutluluk ile kendini değerli hissedecek ve sizinle her daim sohbet etme isteği oluşacaktır. Sosyal çevresi ile ilişkileri kuvvetlenecek, kendini ifade etme yeteneği gelişecektir. Sorunlarını size dolaylı yoldan değil onu dinleyip de anladığınızı bildiği için doğrudan size anlatacaktır.

Bebekle kurulan iletişimde jest ve mimikler çok önemlidir.

Bebekler sizin onlara söylediklerinizden daha ziyade göstermiş olduğunuz jest ve mimiklere dikkat ederler.

Amerika’da bu konuyla ilgili yapılan araştırmada, anne önce bebeğine güler yüzle sevgiyle bir şeyler söylemiş ve bebekte annesine aynı şekilde gülerek tepki vermiştir. Anne, bu sefer bebeğine aynı sözleri ağlamaklı ve öfkeli bir şekilde söylemiştir. Bu davranışa bebek ise ağlayarak tepki vermiştir. Araştırma, bebeklerin onlarla kurulan iletişimde öncelikle jest ve mimiklere dikkat edip ona göre hareket ettiklerini göstermiştir. Bu yüzden bebekle ne konuştuğundan öte onu nasıl ifade ettiğin önemlidir. Bebeğe güler yüz, şefkat göstermek konuşmaktan daha etkili iletişim biçimidir.

Çocukların ana dili beden dilidir ve ne anlatmak istediklerini bu yolla ifade ederler.

Bebeklerin ve çocukların beden dillerinin ne mesajlar verdiği konusunda Çocuk Gelişimi Uzmanı Şenay Yılmaz şu bilgileri vermektedir.

– Yeni doğan bebek henüz ağlamayı bilmediği için refleksif olarak ağlar. Annesinin onu okşaması rahatlatır ve kendini iyi hissetmesini sağlar.

– Sallanmak çok hoşuna gider. Çünkü anne karnındaki ortamla özdeşleştirerek bilinçaltında kendini rahatlatır.

– İlk defa banyo yapan bebek kollarını açar ve dilini dışarı çıkarır. Böylece düşme korkusundan kurtulmaya çalışır.

– Canlı gözler ilgili ve harekete hazır olduğunu gösterir.

– Annemin dikkatini nasıl çekebilirim? Diye düşünen bir çocuk parmağını göstererek acıdığını anlatmaya çalışarak aslında annenin onunla ilgilenmesini istediğini ifade eder.

– Kulakları kapatmak, çevreden gelen sesleri duymak istemediğine ya da duymak istemediği konuşmalarda gösterir.

– Kolları açarak gelme, sevgi ve güven duygusu istediğini gösterir.

– Suçlandığı zaman omuzu yukarıda, baş geridedir. Bu durumda suçlandığı şey hakkında ret etme ya da kabul etme arasında gidip gelmektedir.

– İtiraf eden çocuk eliyle iter. İstediğini aldın artık beni rahat bırak mesajı verir.

– Oyuncak ayısı ya da bebeği ile oynarken annenin ona davranış şekillerini oyuncağına uygular.

– Bacakları açık, elleri belinde olan çocuk kendine güvendiğini ve savunmaya geçtiğini gösterir.

– Gözlerini sıkı sıkı kapatan çocuk gerçeklerle yüzleşmek istemeyen ve çok fazla zorlandıklarında gösterdikleri tepkidir.

– Dolap ya da masa üzerine çıkmış gururla duran bir çocuk “ Ben çoookkk büyüğüm. Hepinizden daha büyükk…” der.

Burada anne-babalara düşen görev ise onların beden dillerini anlayıp ne istediklerini çözmektir. Bu, çocukla olan iletişimi kolaylaştıracaktır. Örneğin çocuğu sallamak aslında uzmanlara göre çocuğun beynine zarar verecek derecede tehlikeli bir durumdur. Çocuğun vermek istediği mesajı doğru anladığınız sürece sorun yoktur. Aslında çocuk sallanmak değil güven aramaktadır. Sallanarak uyumak istediğinde bunun yerine onu, güvende hissedeceği ve sağlığını tehdit etmeyeceği bir biçimde uyutursanız çocuğunuzu anlamış olacaksınız ve onunla olan ilişkiniz kuvvetlenecektir.

Anne-babanın çocuğu ile olan sağlıklı iletişimi, çocuğun benlik algısını olumlu yönde etkiler ve özgüveni yüksek bir birey haline getirir.

Yeni Doğan Bebeklerde Görülen Sorunlar

Bebeklerde doğumdan sonra, henüz dünyaya alışma sürecindeki ilk 3 ayda kusma, sarılık veya pamukçuk gibi sorunlar görülebiliyor. İşte bu sorunlarla ilgili bilmeniz ve dikkat etmeniz gerekenler…

Kucağınıza aldığınız ilk günlerde bebeğinizle dünyayı yeniden keşfe çıkmışken, onun bazı sorunlarıyla da baş etmek gerekebilir. Yeni doğan bebekler kusabilirler, gaz çıkarmakta zorlanabilirler ve ağlayabilirler! Bu gibi durumlarda bebekte bir huzursuzluk söz konusu olabilir. Sıkça rastlanan bu tip sorunlar genellikle basit tedavi yöntemleriyle düzelebilir. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Pınar Atılkan; yenidoğanlarda görülebilen sorunları anlattı ve çözüm yollarıyla ilgili önemli bilgiler verdi. Uzmanımızın önerileri bebeğinizde karşılaşabileceğiniz sorunların üstesinden gelmenizde size yardımcı olacak.

Pamukçuk:

Pamukçuk; sıklıkla yeni doğan bebeklerde, nadir olarak da süt çocuklarında görülen ağız içinde beyazlıkla kendini gösteren bir mantar enfeksiyonudur. Etkeni candida isimli bir mantardır. Yanakların iç kısmında, dil ve damaklarda noktacık halinde, beyaz renkli, kabarık şekilde görülür. Nadiren pamukçuğun bağırsaklarda çoğaldığı ve anüs çevresine yerleştiği vakalar da vardır. Pamukçuk hastalığı ağızda ağrı yaptığından, bebeğin yemek yemesini ve meme emmesini oldukça zorlaştırır. Beslenmesi ve emmesi güçleşir. Bebeğin hastalık sırasında besinsiz kalmaması için bu dönemde normalden daha az miktarlarda, daha sık beslenmesi ve emzirilmesi gerekir.

Çözüm:

Tedavisi kimi zaman zor ve inatçı olabilir. Bebeğin ağız içindeki yaralarını temizlemek için karbonatlı su hazırlanabilir. Kaynatılıp ılıtılmış 1 kahve fincanı suya bir çay kaşığı karbonat karıştırılır. Temiz bir mendil parmağa dolanır ve sıvıya batırılarak bebeğin ağzındaki lekeli bölümler silinir. Bebekler genellikle bu hastalığı kendi kendilerine yener; ancak mantar geniş bir alana yayıldıysa doktor kontrolünde, mantarı yok eden ilaçların yardımıyla tedaviye geçilmelidir.

Sarılık:

Sarılık bilirubin adı verilen, cilde sarı rengi veren bir maddenin kandaki seviyesinin yükselmesi ve deride birikmesi sonucu oluşur. Yeni doğan bebeklerin kırmızı küre hücreleri (alyuvarlar) daha fazla olduğu için onların parçalanması neticesinde bilirubin maddesi ortaya çıkar. Doğumdan önce bebeğin bilirubinini annenin karaciğeri temizler, doğumdan sonra ise bebeğin karaciğerinin bilirubini temizleyebilecek kapasiteye erişmesi birkaç gün alır. Bu arada karaciğer tarafından yeterince atılamayan bilirubin artarak sarılığa neden olur. Yeni doğan bebeklerde sarılığın erken tespiti ve takibi oldukça önemlidir.

Çünkü sarılık çoğunlukla kendiliğinden geçse de, bazı durumlarda bilirubin yüksek seviyelere ulaşıp beyin hasarına neden olabilir. Bu yüzden sarılığı olan yenidoğanların özellikle ilk bir hafta içindeki doktor takipleri son derece önemlidir. On günden sonra kan beyin bariyeri kapanarak bilirubin’in kandan beyne geçmesinin engellendiği kabul edilir. Fizyolojik sarılık genellikle hayatın ikinci günü başlar, üç ve dördüncü günlerde en yüksek seviyesine ulaşır, daha sonra giderek azalır. Yenidoğanda sarılık oluşturabilecek başka nedenler de vardır. Bunlardan en sık görülen ikisi kan grubu uyuşmazlığına bağlı oluşan sarılıktır.

Çözüm:

Eğer bilirubin seviyesi yüksekse bebek, fototerapi denilen florasan ışığı altında ışık tedavisine tabi tutulur. Bunun için özel lambalar kullanılır. Bu ışık bilirubini idrarda eriyebilecek bir şekle sokarak vücuttan atılmasını sağlar. Fototerapi bebeğe herhangi bir zarar vermez. Bebeğin gözleri ışıktan zarar görmemesi için kapatılır. Bazen yan etki olarak ciltte kırmızı döküntüler, bronzlaşma veya sık ve sulu dışkılamaya neden olabilir. Aralıklarla bebeğin kanı alınarak bilirubin düzeyinin güvenli sınıra düşüp düşmediği kontrol edilir. Işık tedavisi sonlandırıldıktan bir-iki gün sonra bilirubin seviyesi genellikle tekrar yükselir. Bu dönemde de doktor kontrolü tavsiye edilir. Bebeğin, sarılık süresince ve tedavi esnasında iyi beslenmesi çok önemlidir, çünkü bilirubin kaka ile vücuttan atılır.

Kolik:

Bebeklerde meydana gelen gaz sancısına kolik denir. Kolik 3 aylıktan küçük bebeklerin ortalama yüzde 20’sinde görülür. Bebek doğduktan ortalama 2-3 hafta sonra gaz sancısı başlar ve bebek 3 aylık olana kadar artarak devam eder. Üçüncü ayını dolduran bebekte gaz sancısı şikayetleri azalarak yok olur. Bunun dışında ender de olsa, bazı bebeklerde 8-9. aya kadar gaz sancısı devam edebilir. Bebek aç ya da susuz olmamasına rağmen, ayaklarını karnına doğru çekip, ellerini sıkarak ağlıyorsa, ağlama süresi 3 saatten fazlaysa, sürekli huzursuz tavırlar sergiliyorsa gaz sancısı çekiyor olabilir.

Çözüm:

Gaz sancısının sebebi net olarak bilinmez. Genel olarak sindirim sisteminin tam olgunlaşmamış olması, yediği mamalarda veya anne sütünde alerjiye sebep olabilecek madde bulunması bebeklerde gaz sancısı yapabilir. Bebeğe ilk 6 ay anne sütü vermelisiniz, 6. aydan sonra ise takviye gıdalarla birlikte anne sütüne devam etmelisiniz. Şayet bebek anne sütü emmiyor, sadece mama tüketiyorsa, mamanın gaz sancısına sebep olabileceğini düşünerek mamayı değiştirmeniz gerekir. Annenin tükettiği besinlerin sütle birlikte bebeğe geçip gaz yapabileceğini unutmayın ve gaz yapacak besinleri tüketmemeye özen gösterin. Ayrıca gaz sancısını azaltmak için bebek masaj yağları ve bitkisel karışımlarla masaj yaparak onu rahatlatabilirsiniz.

Kusma:

Yeni doğan bebeklerin, doğumdan önce yuttuklarını çıkarmak için ilk günlerde kusmaları normaldir. Anne sütü veya biberon mamasıyla beslenen bebeklerin beslenmeden kısa bir süre sonra ağzında pıhtılaşmış süt veya mama içeriğinin gelmesi olağandır. Özellikle beslenmeden sonra gazı çıkarılmadan yatırılmışsa sütün ya da mamanın bir kısmını çıkarır. Kusma, genelde bir hastalığın sebebi olarak ortaya çıkar. Özellikle ishal, kabızlık gibi bağırsak enfeksiyonu ve sinir sistemi enfeksiyonlarında, mide rahatsızlıklarında kusma görülebilir. Bebekler heyecanlandığında, ilgi beklediğinde, fazla beslendiğinde veya yediği besine dayanıksızlığı da kusmaya yol açabilir.

Çözüm:

Bebeğiniz kusarken yan yatırmalı ve ağzının içerisindekileri temizlemeli, böylece solunum yollarının tıkanmasını engellemelisiniz. Bebeğiniz kustuktan sonra el ve yüzünü yıkamalı, ateşi varsa ılık bir banyo yaptırmalısınız. Anne sütünü sık sık ve küçük miktarlarda vermelisiniz. Eğer kusma iki öğünden fazla sürerse, aynı zamanda ishalse ve su kaybı varsa ya da fışkırır gibi kusuyorsa veya her beslenmeden sonra hemen kusuyorsa mutlaka doktora gidilmeli ve kusmaya yol açabilecek bir hastalığın olup olmadığı araştırılmalıdır.

Konak:

Yeni doğan bebeklerin kafa bölgesinde bıngıldak olarak tabir edilen yerlerinde görülen, ciltteki yağ dokusu ve epitel artıkların tozla birleşerek oluşturduğu plaklara konak denir. Konaklar beyaz kepek şeklindedir. Konak korkulması gereken bir hastalık değildir ve hemen hemen her bebekte görülür. Doğru bir bakımla konağı temizlemek oldukça kolaydır. Tek yapmanız gereken yumuşak haraketlerle bebeğinizin başını yıkamak. Çözüm Çoğu bebekte görülebilen konak oluşumu için hastaneye ya da doktora gitmenize gerek yoktur. Konak oluşumunu evinizde bebeğin kafa yapısını zorlamadan, banyo yaptırarak tedavi edebilirsiniz. Banyo öncesi bebeğin kafasına az miktarda zeytinyağı sürmek ve hafifçe masaj yapmak, bölgeyi yumuşatacaktır. Daha sonra bebe şampuanları kullanarak mevcut bölgeyi yıkayın. Banyo sonrasında ise kafasını hafifçe kurulayın. Konaklar fırça yardımıyla aşırı baskı yapılmadan temizlenir.

Ateş:

Bebeklerde ateşin yükselmesinin çok çeşitli sebepleri olabilir. Mesela ağrılı durumlarda ateş yükselebilir, grip gibi rahatsızlıklara karşı vücudun tepkisi veya sıcak çarpması olabilir. Bu nedenle ateşi yükselen bir bebeğin mutlaka doktora götürülmesi gerekir. Vücut ısısının normal değerlerinin üzerine çıkması ateş olarak tanımlanır. Vücut ısısı gün içerisinde değişim gösterebilir. Normal ısı koltuk altından 36.4 -36.7 derece, ağızdan ölçülen ısı ise 36.6- 37 derecedir. Koltuk altı 37.2 derece, kulak 37.5 derece, ağızdan 37.5 derece ve rektal ölçümde 38 derecenin üzerindeki ölçümler ateş olarak kabul edilir.

Çözüm:

En güvenilir ateş ölçüm bölgesi rektal bölgedir. Ağız içinden (oral) yapılan ölçüm de güvenilirdir. Bebeğinizin ateşi olduğunda en önemli şey panik yapmamaktır. Öncelikle üzerindeki giysileri çıkartıp sık aralıklarla ölçümü tekrarlayın. Bebeğiniz 6 aydan küçükse ateş düşürücü ilaç vermeden önce doktora başvurmalısınız. Ancak bebek için evinizde sıklıkla bulundurmanız gereken ateş düşürücü parasetamol şurup veya fitil olabilir. Yaşı ve kilosuna uyan dozda ateş düşürücüleri evde uygulayabilirsiniz. İbuprofen türü ateş düşürücü ilaçları 1 yaşından itibaren kullanabilirsiniz. Ilık suyla koltuk altı, alın ve kasık bölgesine kompres yaparak ateşi düşürebilirsiniz.

Kızarıklıklar ve şişlikler:

Bebek yeni doğduysa (yani yaşı 1 ay ve altında ise) cildindeki kızarıklıklar ve şişlikler normal bir durumdur. Yenidoğan aknesi, toksik eritem milia (bebeğin yüzünde bulunan, sivilceye benzeyen küçük beyaz yumru), milaria (ter kanallarının tıkanması sonucu geçici, toplu iğne başı büyüklüğünde kabarcıklardır) görülebilir. Bu tip döküntüler yenidoğan dönemine özgüdür. Cilt altı ter ve yağ bezlerinin tıkanması sonucu ortaya çıkar. Banyo yapıldıkça kendiliğinden geçer. Hem erkek hem de kız bebeklerde göğüslerde şişkinlik olabilir, bu da çok normaldir. Hormonal bir durumdur. Kesinlikle masaj yapılmamalıdır. Bebeğin poposunda görülen mongol lekesi dediğimiz morluk da yenidoğan döneminde görülebilir.

Gözlerinden salgı geliyorsa:

Gözyaşı kanalı darlığına bağlı yenidoğanlarda tek gözde veya her iki gözde sulanma ve iltihaplı sarı-yeşil renkte akıntı gelebilir. Bu durum masaj ve ılık suyla pansuman yapılarak giderilebilir. Tıkanıklık 1 yaş civarındaysa operasyon gerekebilir. Bu yüzden bir göz doktoruna başvurulmalıdır. Doğum sonrasında bebeklerde konjonktivit denilen iltihaplı durumlarda da antibiyotikli damla kullanmak gerekir.

Burun ve kulak akıntısı:

Kulak akıntısı kahve sarı balmumu renginde ve yumuşak görünümdeyse temiz ılık su ve mendille silinmelidir. Bu durum kulak kiri olarak tabir edilir. Dış kulak yolundaki birtakım oluşumlar bu salgıya neden olur. Ancak akıntı sarı beyaz veya yeşil iltihaplı görünümdeyse doktora başvurmak gerekir. Çünkü kulak iltihabı olabilir. Burun akıntısı şeffaf beyaz renkteyse serum fizyolojik damla her iki burun deliğine damlatılarak burun nazikçe silinmelidir. Burun aspiratörü veya puar ile aspire edilebilir.

Karanlıktan ve Yalnız Yatmaktan Korkan Çocuklar

Karanlıktan Ve Yalnız Yatmaktan Korkan Çocuklar Ne Yapılabilir?

Sadece çocuklar değil, bazı yetişkinler de karanlıktan, yalnız yatmaktan korkar. Bunun birinci sebebi, yanlış eğitimdir. İkinci sebep, çocuğun kendisine güven duymaması olabilir. Çocuk karanlıkta karşılaşacağını düşündüğü tehlikeler karşısında kendisini aciz hisseder. Bu korku, çocuğun buhran dönemlerinde daha fazladır. Bu sıkıntıların saplantıların erken yaşlarda giderilmesi şarttır. Saplantının yer etmesi, yetişkinlik dönemine taşması tedaviyi güçleştirmektedir. Annebaba, çocuğun kendisine güven duygusunu artırması yönünde telkinde bulunmalıdır. Onun güçlendirilmesi ve özgüven duygusunun geliştirilmesi için ebeveyn, fırsat kollayarak zemin hazırlamalıdır. Korkularının yersiz olduğu, ona münasip bir dille anlatılmalıdır.

Çocuğunuz karanlıktan korkuyor mu?
Karanlık korkusu çocukluk döneminde yaygın şekilde görülen korkulardan biri. Çocukların ruh sağlığını derinden etkileyen karanlık korkusuna ilişkin uzmanlar ebeveynleri uyarıyor. Ebeveyn tutum ve davranışları korkuları pekiştirebiliyor.

Çocukluk döneminde yaygın şekilde görülen korkuların başında gelen karanlık korkusu gecelerin uzamasıyla birlikte çocukları daha da kaygılandırıyor. Bazı çocuklar gece karanlıkta uyuyamadığı gibi ışığın açık olmasını, uyurken anne ve balarının yanında olmalarını istiyor.

Bu süreç iyi yönetilmesi gerekiyor o nedenle de uzmanlar uyarıyor. Çocuklarda 2 yaşından itibaren doğal olarak korkuların oluşmaya başladığını belirten uzmanlar, 2 yaşında annesinden ayrılmaktan ve yüksek sesten korkan çocuğun 3-5 yaş arasında karanlıktan korktuğunu, bu korkunun doğal olarak gelişen korkulardan biri olduğunu ifade ediyor.

Uzmanlar, karanlık korkusunun aile tarafından sağlıklı olarak ele alınması halinde ileriki yaşamda çocuk için sorun olmaksızın kaybolabileceğini aksi halde ise sorunun devam edebileceğine dikkat çekiyor.

Bu yaşlarda çocuklarda canavar, doğaüstü canlılar-cadılardır gibi korkuların da görülebileceğine vurgu yapan uzmanlar, bunun TV izlenme saatleri ile bilgisayar oyunlarında şiddet içeriğinin artıyor olmasının da etkisinin olduğunu belirtiyor.

Ebeveynlerin Tutumu Korkuları Pekiştiriyor :

“Bu korkuyu en çok pekiştiren anne babanın tutum ve davranışlarıdır. Işıkla uyumayı alışkanlık haline getirtmek, kendi korkularını çocuğa belli etmek çocukların da tedirgin olmasına, karanlığın korkutucu olduğunu düşünmesine neden olacaktır. Bazı anne babalar gece kalkıp çocuğunun korkup korkmadığını bile kontrol edebilmektedir. Geçmişte çocuğunu kaybetmiş ve bu nedenle yoğun kaybetme korkusu yaşayan ebeveyneler de bu durum çok daha derin yaşanmakta ve çocukların da korkuları ve kaygıları çok fazla olmaktadır.“

Karanlıktan korkan çocuğa ebeveynin, korktuğu durumlarda kendisine ulaşabileceğine inandırması gerektiğini vurgulayan uzmanlar, ebeveynin bu davranışla çocuğunu psikolojik risklerden de koruyacağını söylüyor. Korkuyu sakinlikle ve sabırla karşılamak onunla baş etmek için aşamalı ve yavaş biçimde mücadele etmek gerektiğinin altını çizen uzmanlar, çocuğu karanlığa alıştırmanın mümkün olduğunu dile getiriyor.

Karanlığa Alıştırmak Mümkün mü?

“Karanlığa alıştırırken önce loş ışık seçmek ve yanında olmak, yavaş yavaş ışığın gücünü azaltarak yanından uzaklaşmak ve seslenebileceği mesafede durma yöntemi izlenibilir. Ayrıca çocuğun yaşına uygun biçimde korkusunun kaynağıyla ilişkili ve tehlikelere karşı alınabilecek önlemlerle ilgili bilgiler vermekte çocukları rahatlatabilir, korkularını hafifletebilir.“

Ebeveynlere Öneriler:

• Çocuklarınızın korkularını yok saymayın

• Onları küçümsemeyin

• Onlarla alay etmeyin

• Korkuların nedenleri araştırılıp, ortadan kaldırılması çalışılmalı

• Aşırı koruyucu davranılmamalı

• Ona sürekli çevrenin tehlikeli bir yer olduğu duygusu verecek cümlelerden uzak durulmalı

• Fiziksel temasla korkusu kontrol altına almasına yardımcı olunmalı

• Arkadaş grubuna girmesine, özgüven duygusunu kazanmasına yardımcı olunmalı

• Korkuları konusunda hazır olduğunda onunla konuşulmalı

• Korkutucu masallar anlatılmamalı, filmler izlettirilmemeli

Okul Çağı Çocuğunun Problemleri Ve Çözüm Yolları

Okul Çağına Gelen Çocukların Problemleri Ve Çözüm Yolları:

Okul Korkusu

Okula yeni başlayan çocuklarda sıkça rastlanan problemlerden biri okul korkusudur. Problem, bazen okula başlama ile birlikte, bazen de okulun açılmasını izleyen ilk haftalardan sonra değişik görüntülerle ortaya çıkar.

Okul korkusu çocuktan, aileden, okul ve öğretmenden gelen nedenlerden veya bunların birkaçından birden kaynaklanabilir. Bu çocukların ortak özellikleri, aşırı duygusal ve anneye aşırı bağımlı çocuklar olmalarıdır. Özellikle anne ve babanın çocuk için yeterli güven duygusunu sağlayacak bir ev atmosferi yaratamadıkları evlerden gelen bu çocuklar, okula gittiklerinde güvensizliklerini farkında olmadan okula da yansıtırlar.

Bu çocukların çoklukla zeka ile ilgili herhangi bir promlemleri yoktur. Bunlar duygusal olarak yeterince olgunlaşamamış çocuklardır.

Okul korkusunun temel belirtisi “okula gitmek istememek”tir. Ancak bazen çocuk bu korkusunu açıkça ifade edemez. Bunun yerine karın ağrıları, mide bulantısı, kusma, uykusuzluk, baş ağrıları gibi organik şikayetler şeklinde ifade edilir. Bu nedenle çoğu kez doktor tarafından yapılan muayene sonucunda belirtilerin herhangi bir organik sebebinin olmadığının anlaşılmasından sonra “okul korkusu” konusu gündeme gelir.

Şikayetlerin hafta başlarında veya okula gidiş saatlerine yakın zamanlarda ortaya çıkması ve okula gitmeme sağlandığı zaman kısa bir süre sonra kaybolması, tanı konusunda yardımcı bir ipucudur. Okul korkusu öğretmenin, özellikle ilkokul birinci sınıf öğretmeninin davranışı ile de ilgili olabilir. Okula yeni başladığı günlerde, okul konusunda yeteri kadar aydınlatılmamış, öğretmeni daha önce hiç görmemiş olan aşırı hassas ve güvensiz çocuklar, öğretmenden bekledikleri tasvibi göremediklerinde veya onun kırıcı tavırları karşısında daha da endişeli ve güvensiz olabilirler. İlk günlerde okula sevinçle gelen çocuk, bir süre sonra şikayetlere, okula gidiş saatlerinde rahatsızlanmaya başlar.

Okul korkusunun tedavisi konusu, ağırlık düzeyine göre değişiklik gösterir. Genelde sorun hem çocuğun kişilik özelliği ile, hem de annebaba ve öğretmen tutumları ile ilgili olabildiğinden, tedavinin şekli, problemin nedenlerini iyi teşhis etmeyi de gerektirir. Bu konu üzerinde çalışan uzmanlar, özellikle aile içi ilişkilerin (aşırı koruyucu veya reddedici aile tutumları) okul korkusunun oluşmasında en önde gelen etkenler olduğu konusunda görüş birliği içindedirler. Bu nedenle tedavide bu konunun üzerinde dikkatle eği linmesi önem taşımaktadır.

Okul korkusu, başlangıç aşamasında dikkatle ele alınırsa, çocuk küçük olduğu ölçüde, bir uzmanın da yardımıyla kalıcı bir iz bırakmadan giderilebilecek bir sorundur.

Ancak aile ilişkileri yeniden düzenlenmek ustalık gerektiren, zaman isteyen, aynı zamanda aile üyelerinin tümünün işbirliğini isteyen bir husustur. Bu nedenle, bazen sorun bu boyutu ile hemen çözümlenemeyebilir. Ayrıca, çocuğun kişilik özellikleri de öyle birden bire değiştirilebilecek özellikler değildir. Aşırı uygusal, çekingen, hatta korkak denilebilecek bir çocuğu birkaç gün içinde en usta uzman bile kahraman yapamaz. Bu durumda bile sorunun çözümlenebilmesi için bazı önlemler alınabilir. Belirtiler ortaya çıkar çıkmaz:

Herşeyden önce, çocuktaki hastalık belirtilerinin organik olup olmadığı konusuna açıklık getirebilmek için tıbbi muayene gerekir.
Bu konu açıklığa kavuştuktan sonra, çocuğun okula gönderme konusunda anne ve babanın belirli bir kararlılığa sahip olmaları gerekir.
Çocuğun okuldan ayrı kaldığı süreyi olabildiğince kısa tutmak gerekir.
Aile ve öğretmen bu konuda iyi bir işbirliği içinde olmalıdır. Öğretmenin çocuğun zaten zayıf olan güvenini sarsıcı davranışta kaçınması gerekir.
Eğer sorun doğrudan doğruya aile içi ilişkilerden kaynaklanıyorsa, öğretmen şefkatli, hoşgörülü ve güven verici tavrı ile ailede bulamadığı güven ortamının yaratılmasında çocuğa yardımcı olabilir.
Ancak, unutulmamalıdır ki, sorunun esas sebebine ilişkin engeller oradan kaldırılmadıkça, tüm psikolojik kökenli konularda olduğu gibi, okul fobisini de kökünden çözümlemek mümkün görünmemektedir. Korkunun çok yoğun olduğu ve adeta kronikleştiği bazı durumlarda, doğrudan doğruya davranışın düzeltilmesi yönünde bazı çalışmalar yapılabilirse de, sağlıklı bir insanın dengi ruhsal yapısına sahip olmayan bir bireyde, dengeyi bozacak en küçük bir olay bazen korkunun geri gelmesine, bazen de başka bir görüntüye bürünmesine yol açabilir.

Çocukların Yalan Söylemesi

“Doğruyu, bilerek değiştirmek” diye tanımlayabileceğimiz yalan konusu da, aileler ve öğretmenleri zaman zaman endişelendiren bir yanlış davranıştır. Hepimiz, yetiştirdiğimiz çocuk ve gençlerin dürüst, her durumda doğru bildiğini söylemek ve savunmaktan kaçınmayan insanlar olmasını isteriz. Ama acaba çocuklarımızın böyle bir anlayışla yetişmeleri için gerekli dikkati, özeni gösteriyor muyuz ya da onlara bu konuda yeteri kadar iyi örnek olabiliyor muyuz?

Doğruyu, değiştirerek iade etme konusu, çocuğun gelişim süreci içinde belli bir döneme kadar normal olarak kabul edilebilen bir durumdur. Çocuk, okul öncesi dönemde ve ilkokulun ilk yıllarında dünyayı ve olayları yetişkinden farklı olarak algılar, kendi fanta zilerini olayları yorumlarken kullanır ve bunu yaparken herhangi bir art niyeti de yoktur. Onun için olayın açıklamasında bazı ilaveler yapmak, olanı, olması gerektiği veya olmasını istediği şekilde değiştirmek kötü bir şey değildir. Çünkü çocuk, nasıl başkalarının eşyalarını alırken, gelişimi gereği kendine ait olanla başkalarına ait olanı ayıramıyorsa, olanla olması gerekenin sınırları konusunda da bazı tereddütleri vardır. Bu da onun herhangi bir olayı bizim algıladığımızdan ve yorumladığımızdan farklı olarak algılayıp yorumlamasına neden olur. 34 yaşlarında sıkça rastlanan hayal arkadaşları çocuğun bu düşünce tarzının ürünüdür. Gelişimin akışı içine bu tür davranışın uygun çevre şartlarının da yardımı ile kaybolması beklenir. Genellikle normal olarak gözlenen de budur. Bu nedenle, çocuklar cezalandırmak, onlara, “doğrusu budur”, “sen yalan söylüyorsun” diye ithamlarda bulunmak haksızlık olur. Ancak çocukların gerçeği değiştirmeleri gelişim süreci içinde, özellikle ilkokulun ilk yıllarından sonra da görülmeye devam ediyorsa, yetişkinlerin bunun üstünde düşünmeleri, sebepleri ortaya çıkarmak için çaba göstermeleri gerekir.

Çocuğu yalan söylemeye iten nedenlerin gelişimle ilgili olanların dışında pek çoğu yetişkinlerin (özellikle de anne babaların) tutumları ile ilgilidir.

Bu Nedenler Kısaca Şöyle Sıralanabilir:

Çocuk cezalandırılmaktan korktuğu için yalan söyleyebilir.
Hatalı veya yanlış olduğunu düşündüğü bir davranışını gizlemek için yalan söyleyebilir.
Olayları ve kendisini olduğundan farklı göstererek başkalarının övgüsünü ve sempatisini kazanacağını düşünür. Bunu sağladıkça da yalan söylemeyi sürdürür.
Çevresindeki yetişkinler sık sık yalan söylediği için, yalan söylemenin doğru olduğunu düşünerek büyüyebilir.
Çocuk büyüdükçe, kendine olan güveni arttıkça, gerçeği değiştirme ihtiyacı da zamanla ortadan kalkar. Ancak burada aile ve öğretmenlerin dikkat etmeleri gereken en önemli şey, çocuğun sürekli olarak yalana başvurmasıdır. Bu durumda yapılması gereken birinci şey, annebaba olarak, çocuğun hatalı davranışları karşısındaki tepkilerimizi gözden geçirmektir. Acaba çocuğumuz hoş görmediğimiz bir davranışı yaptığı zaman veya kazara evdeki bir eşyaya zarar vediği zaman ona nasıl davranıyoruz? Onu anlamaya çalışıyor, onunla sakin bir şekilde mi konuşuyoruz; yoksa zararın büyüklüğüne bağlı olarak aşırı sert veya cezacı bir tutum izleyerek, onun bizden gerçekleri saklamasına mı neden oluyoruz? Karnesinde kırık var diye çocuğumuza ceza veerek veya aşırı sert davranarak onun bir daha sefere karnesini gizlemesine veya dersleri ile ilgili yalan söylemesine mi neden oluyoruz.

Ayrıca günlük yaşamımızda, söylediğimiz ufak tefek yalanlarla ona yanlış bir model mi oluyor? Çok iyi niyetle de olsa yetişkinin gerçeği değiştirmesi çocuğun bunun normal bir davranış oluğunu düşünmesine neden olabilir. Ayrıca, niçin yetişkinin yalan söylemesi hoş karşılanabildiği halde, kendisi yalan söylediğinde cezalandırıldığını anlamak da çocuk için bir hayli güç olur.

Bu nedenle, ailelerin çocuklarının kendilerini korumak için yalanı kullanmak zorunda kalmasına sebep olacak, sert tepkilerden kaçınmaları ve onlara güven veren, kendilerine güvenmelerine yardımcı olan bir ortam sağlamaları son derece önemlidir. Tabii böyle bir ortamda yetişkinlerin kendilerinin de yalan söylemeyerek örnek olmaları son derece gerekli bir husustur.

Başkalarına Ait Eşyaları Alma

Okul öncesi ve okul çağı çocuklarında görülen ve zaman zaman aileleri ve öğretmenleri endişelendiren bir davranış da “başkalarına ait eşyaları alma”dır. Annebabalar genellikle çocuklarında bu tür davranışlar gözlediklerinde endişelenir, paniğe kapılırlar. Çünkü küçük yaşlarda görülen bu tür davranışların hem yasalar açısından suç sayılan, hem de toplumsal değerler yönünden tasvip edilmeyen bir davranışa, hırsızlığa dönüşeceğinden korkarlar. Oysa okul öncesi dönemde ve ilkokulun ilk yıllarında görülen “başkalarına ait eşyaları alma” davranışı çoğunlukla çocuğun henüz tamamlanmamış olan bilişsel gelişimi ve buna paralel olan toplumsal ve ahlaki gelişimi ile yakından ilgilidir.

Çocuk bu dönemde bilişsel olarak henüz kendisine ait olanla başkasına ait olanın sınırını net olarak ayırdedememektedir. Ayrıca, anlamını yeteri kadar kavrayamadığı çeşitli toplum kurallarına ilişkin prensiplerden biri de “paylaşma”dır. Evde birkaç kardeşi olan veya yakın çevredeki akraba ve komşu çocukları ile biraraya geldiği zaman çocuğa yetişkinler sürekli olarak oyuncağını, çikolatısı nı veya çok sevdiği kurabiyesini paylaşması gerektiği talimatını vermektedirler. O, kendisinin olanları paylaşıyorsa, başkalarına ait olanların paylaşılması neden yasak olsun? Böylece “benim” ve “başkasının” sınırını iyi koyamayan, paylaşmanın ancak diğerinin izni ve rızası ile gerçekleşebilen bir sosyal davranış oluğu konusunda yeterli anlayışa sahip olmaya çocuk, arkadaşının eşyasını almakla, dıştan hırsızlık gibi görülen bir davranışta bulunur. Burada çocuğa cezalandırmak yerine onu yakından izleyerek, davranışının neden yanlış olduğunu açıklamaya çalışmak daha doğru bir yaklaşım olur. Gelişim süreci içinde uygun çevre koşullarında, yetişkinin de yardımı ile kendisine veya başkasına ait olanın sınırını koyabildiği ve bu sınırın aşılması halinde bunun tasvip görmeyeceğini anladığı zaman, bu tür davranışların da ortadan kalktığı gözlenir.

Başkalarına ait eşyaların alınması bazı psikolojik nedenlere de bağlı olabilir. Çocuklar doğumu izleyen ilk günlerden itibaren önce annebaba daha sonra diğer aile bireyleri ve aile dışındaki diğer insanlarla ilişkiler kurarlar. Bu ilişkileri sırasında çeşitli izlenimler alırlar. Özellikle annebabanın tutum ve davranışları, çocuğun güven duymasına, kendisi ve çevresi ile barış içinde mutlu bir insan olmasına yardımcı olabildiği gibi, annebabanın aşırı baskıcı, sert, devamlı eleştiren tutumları veya yeterli ilgi ve şefkatten uzak tutumları onun güvensiz, endişeli olmasına; istenmediği, sevilmediği duygusunu yaşamasına neden olabilir.

Çocuk bu durumda, hayatındaki ilgi ve sevgi eksikliğini gidermenin yollarını arar. Eğer yaptığı olumlu işler ve davranışlarla bunu sağlayamıyorsa, başka yollar dener. İşte bu, özellikle ilköğretim çağındaki çocuklarda başkalarına ait eşyaları almak böyle bir sebebe de bağlı olabilir. Çocuk annebabasından alamadığını düşündüğü sevgi ve şefkati, başkalarından aldığı eşyalarla doldurmaya çalışır. Bazen de aldığı bu eşyalarla arkadaşları arasında kendisini sevdirmeye, üstünlük kurmaya çalışır. Bazen bu durum evden eşya almak veya evden para almak ve bu yolla arkadaşları arasında üstünlük kurmak şeklinde de görülebilir. Bu tür davranışlar genellikle çocuğun hayatında birşeylerin yolunda gitmediğine işaret eden belirtilerdir.

Yapılması gereken en makul şey, böyle bir davranış karşısında çocuğun yaşını, gelişme düzeyini dikkate almak, davranışın ortaya çıkışı ile ilgili ipuçlarını dikkatle değerlendirmek olmalıdır. Olayın ne zaman, evde veya okulda meydana gelen hangi olay veya olaylardan başladığı, çocuğun, aldığı eşyaları ne şekilde kullandığı (sattığı veya arkadaşlarına hediye ettiği vb.) dikkatle incelenmeli dir. Özellikle çocukların toplumsal kuralları yetişkin düşüncesine uygun şekilde anlamaya başladıkları 1112 yaşlarından sonra tekrarlanan olaylarda mutlaka bir uzmanın yardımına başvurmak gerekli olabilir.

Bütün bunların yanında dikkat edilmesi gereken önemli bir başka nokta da, toplumsal değer yargılarının ve bunlara dayalı olan ahlak kurallarının benimsenmesinin, bu kuralların sözlü veya yazılı olarak ifade edilmesinden çok, çocuğun içine yaşadığı en yakın çevre olan aileden başlayarak, arkadaş, okul, toplum çevresi içinde doğru şekilde yaşanan örneklerle gösterilmesidir. Eğer bir ailede büyükler, başkalarının eşyalarını alma konusunda fazla hoşgörülü iseler veya toplumda bu tür davranışlar ceza görmüyorsa, çocukların doğru davranmayı öğrenmeleri de son derece güç olacaktır.

Okul Çağı Çocuğunda Görülen Uyum ve Davranış Sorunlarını Sayacak Olursak,

» İlgisizlik
» İçine kapanıklık
» Aşırı çekingenlik
» Sebepsiz aşırı korku
» Anneden veya evden ayrılamamak
» Aşırı huzursuzluk
» Arkadaş edinememek
» Sebepsiz sıkıntı
» Dikkati çeken şımarıklık
» Söz dinlememek
» Sık sık kabahat yapmak
» Kurallara ve disipline uymamak
» Okul eşyalarına zarar vermek
» İsyankârlık
» Yalan söylemek
» Yerinde duramamak (aşırı hareketlilik)
» Orayıburayı karıştırmak
» Kavgacılık
» Saldırganlık
» Ders çalışmamak
» Evden kaçmak
» Suça yönelmek
» Kibritle, ateşle oynamak
» Sigara ve benzeri şeylere heves
» Arkadaşlarının eşyalarına zarar vermek

Zayıflayan Aile Bağları Ve Sokakta Yaşayan Çocuklar

Sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar sorununun temelinde göç, kentleşme ve aile yapısındaki değişme yatmaktadır. İşsizlik ve yoksulluğun kuşattığı aileler çözülmekte ve sorunlarıyla başa çıkamaz duruma gelmektedir. Bu süreç çocuğu sokağa itmektedir. Gelir dağılımındaki bozukluk, çözülmüş aileler, işsizlik, sosyal hizmetlerin yetersizliği gibi pek çok etken çocuğu sokakta çalışmaya ve giderek sokakta yaşamaya yöneltmektedir. Yapılan araştırmalar, sorunun boyutlarının her yönden büyüdüğünü ve giderek çözümsüzlüğe doğru yöneldiğini göstermektedir. Her geçen gün daha çok aile ekonomik yönden marji nalleşmekte ve bu durum pek çok sosyal soruna kaynaklık etmektedir.

Bu tespitler ışığında çocukların ve gençlerin ihmal ve istismarı genel çerçeveyi belirlemek bakımından önemli bir kriter olarak ele alınabilir. UNİCEF’in yaptığı ayırım ise çocuk istismari ve ihmalinin aile bağındaki zayıflama ile açıklanabileceğini göstermesi bakımından kaydadeğer bir tespit olarak alınmalıdır.

UNİCEF sokak çocukları kavramını çocukların aileleriyle olan ilişkilerinin düzeyine göre üç kategoride tanımlamaktadır:

1.Grup : Aileleriyle sürekli ilişkisi olan çocuklar “sokakta çalışan çocuklar” günlerini sokakta çalışarak geçirseler de ailelerinin koruması ve denetimi altındaki çocuklardır.

2.Grup : Aileleriyle zaman zaman ilişki kuran “sokaktaki çocuklar”. Bu çocukların aile bağları zayıf lasa da tümüyle kopmamıştır. Kendilerini halen ana baba, kardeşleriyle özdeşleştirmektedirler. Gününü sokakta bir şeyler satarak ya da dolaşarak geçiren çoğu zaman geceleri evlerinde geçiren çocuklardır.

3.Grup : Aileleriyle hiç ilişkisi olmayan “sokaktaki çocuklar”. Genelde toplumun en yoksul kesiminde ve parçalanmış ailelerin çocuklarıdır. Ailelerinden ya zorla ya da kendi istekleriyle ayrılan bu çocuklar günün 24 saatini sokakta geçiren “sokağın çocuklaradır.
Bütün bu farklılıklara rağmen; literatürde oldukça kabul gören bir sınıflama, özellikle geri kalmış ülkelerin sokaklarındaki çocukları, sahip oldukları aile desteğine göre, kabaca 3 katagoriye ayırmaktadır.

1.“Sokak çocuğu olmaya aday olanlar” Yani aileleriyle oturan ve sokakta çalışan çocuklar. Bu çocukların aile ilişkileri bir şekilde sürmekte, aile korumasından uzak mekanlarda aileye katkı için çalışanların bir kısmı eğitimlerini bırakarak para kazanmanın verdiği hisle zamanla sokağın “sınırsız ve sorumsuz özgürlüğü”nü seçerek sokak çocuğu olma konumuna düşebilmektedir.

2.Aile desteği yetersizlik ve/veya süreksizlik gösterenler, yani “sokaktaki çocuklar” (children on the street)

3.Aile desteğinden hemen hemen bütünüyle yoksun olanlar, yani “sokak/sokağın çocukları” (children of the street). Bu çocuklar neredeyse tamamen aile, okul ve toplumla ilişkilerini kesmişlerdir.

Sorunlu Çocuklar Ve Gelir Düzeyi

Ailenin gelir düzeyinin çocuğun sorunlu olmasıyla direkt ilişkisi yoktur. Her kesimden sorunlu çocuk çıkabilmektedir. Ama sorunlar farklı olabilir. Yüksek gelirli ailenin çocukları, mesela otomobilin markası konusunda sorun çıkartmakta iken, dar gelirli ailelerde daha değişik konular sorun olabilir.

Şu kadarı var ki, zengin aile çocuklarının problemleri daha vahim sonuçlar doğurabilmektedir. Kontrol mekanizmaları, zengin aile çocukları üzerinde fazla etkili olamamaktadır. Çocuk bir suç işlediğinde ailesi en iyi avukatları tutarak onun hapse girmesini önleyebilmektedir. Ailenin sosyoekonomik nüfuzu çocuğun davranış kusurlarını örtbas edebilmektedir. Bu hal, çocukta daha büyük davranış kusurlarının doğmasına zemin hazırlamaktadır.

Sosyoekonomik yönden üst düzeye mensup aile çocuklarında daha kompleks davranış kusurları görülür. Davranış kusurları sürekli örtbas edilen çocuk, şüphesiz bu kusurları artırarak devam ettirir. Bu kusurların tedavisi de o nisbette güçleşir.

Dar gelirli ailelerde çocukların sorunları daha kolay tedavi edilebilmektedir. Kaldı ki gösterilen davranış kusurları karşılığında ödenilen bedel, çocuğun ıslahını kolaylaştırmakta, davranış kusurlarının artarak büyümesine mani olmaktadır. Sonuç olarak diyebiliriz ki, ailenin sosyoekonomik düzeyi ile sorunların niteliği arasında bir ilişki vardır.

Miktar bakımından ise, çocuğun sorunlu olma ihtimali zengin ailede de, dar gelirli ailede de hemen hemen eşittir.

Çalışan Çocuklar

Çocukların çalıştırılması oldukça eski bir olgu iken, bir sosyal sorun haline gelişi büyük ölçüde sanayi devriminden sonra olmuştur. Bugün ülkemizde çocuk emeği özellikle tarım, metal sanayi, ağaç işleri, otomotiv sanayi, konfeksiyon, tekstilderi, eşya sanayi ve özel hizmetler gibi iş alanlarında yoğunlaşmış durumdadır. Toplam işgücünün yüzde 33’ü okul çağındaki çocuklardan oluşmaktadır. 1219 yaş grubundaki her 3 çocuktan biri çalışarak aile bütçesine katkıda bulunmaktadır. Kırda bu oran neredeyse işgücünün yarısı, kentlerde ise yüzde 22.3’üdür. Yaş yükseldikçe çalışan çocuk sayısı artmakta buna karşılık, okula devam eden çocuk sayısı da azalmaktadır.

Oyun Oynamaya Dair Her Şey!

Neden Oynuyorum?

Çocuk : Annem neden sanki beni sofraya çağırıyor, daha oyunum bitmedi ki, hep de oyunumun en güzel yerinde beni çağırırlar. Anneciğim oyunumu bitireyim, geleceğim.

Anne : Bu çocuk beni deli edecek, ne zaman birşey söylesem bana “ama şimdi oyun oynuyorum” diye cevap veriyor. Ne bitmez oyunmuş bu. Sokakta oyun, evde oyun, bu çocuğun yapacak başka işi yok mu?

Bu anneyle, çocuğunun lafları bize hiç yabancı gelmiyor sanırım. Kimbilir günde kaç kez anneyle çocuk arasında buna benzer sözler geçiyor.

Acaba sahiden bu çocuğun oyun oynamaktan, eğlenmekten başka yapacak işi yok mu?

Yetişkinler gözüyle oyun, çocuğun eğlenmesine, oyalanmasına yarayan amaçsız bir uğraştır.

İşi olmayan, vakit geçirmek isteyen kişi oynar.

Çocuğunuz için ise oyun bir uğraştır. Oyun tecrübe kazanma, öğrenme ve yapma aracıdır. Çocuğunuz doktorcu luk veya şoförcülük oynuyorsa bundan yalnızca keyif almıyordur. Doktoru veya şoförü yaşıyordur. Çocuk oyun sırasında çevresindeki dünyada gözlediği uğraş ve becerileri canlandırır, dener ve uygular. Çocuk oynadıkça duyuları keskinleşir, yetenekleri gelişir. Çünkü oyun, çocuğun en doğal öğrenme aracıdır. Oyun dünyasında kendi kurallarını kendisi koyar ve bozar. Duyduklarını, gördüklerini sınayıp, dener. Öğrendiklerini pekiştirir. Çocuğun bu dünyasına yetişkinler kolayca giremez. Örneğin evcilik oynayan bir çocuk sizi kolay kolay oyununa almaz ve karıştırmaz. Eğer oyununa müdahale ederseniz kızar, sinirlenir ve hatta ağlar. Sanki o oyun bir daha oynanamazmış gibi “oyunumu bozdun” diye huysuzlanır. Çünkü çocuk oyunda bağımsız, özgür olmanın tadını çıkarıyordun Oyun, çocuğun özgürlüğüdür.

Çocuk, oyununda yalnızca yetişkinleri taklit etmekle kalmaz, ona kendinden de katar. Kendi yaşantısını da oyuna yansıtır. Kendilerine yapılmasını istedikleri veya yapılmasından korktukları şeyleri canlandırır. Örneğin: Bir anaokulunda yapılmış olan gözlemde ortaya çıkan şu oyun bunun en güzel ispatıdır. Dört yaşındaki bir çocuğun polis korkusu vardı. Ailesi onu polisle korkutmuştu. Kendisini yaramaz, fena bir çocuk olarak görüyordu. Bütün oyunlarında polis oluyor, arkadaşlarının canını acıtıyor, onları hapise götürüyordu. Bir gün elindeki kil ile oynarken birden “O polisi suda boğdum ve kurtuldum” dedi ve ondan sonra da eskiden yaptıklarını yapmaz oldu. Keşke bütün umacılar, korkunç canavarlar, çocukların zihinlerinden bu kadar kolaylıkla silinebilseydi.

Çocuk bu oyunda sözle anlatamadığı kaygılarını dile getirmiş, olayı somutlaştırarak, kendine göre bir çözüm getirmiştir. Başka bir deyişle oyun, çocuğun dili ve en etkili anlatım aracıdır. Oyun aracılığı ile üzüntülerini, kaygılarını, korkularını dile getirir. Bu yolla, derdini döküp rahatlayan bir yetişkin gibi sıkıntılarını dışa vurur.

Oyun, çocukların en kolay, en doğal anlaşma ortamıdır. İki çocuk yan yana geldiğinde birbirlerinin adlarını bilmeseler bile oynamaya başlarlar. Üç yaşından sonra oyun, paylaşmak, başkalarının haklarına saygı göstermek, sırasını beklemek gibi toplumsal olguların kazanılmasında önemli bir yer tutmaktadır.

Özetlersek oyun, çocuğun gelişmesi ve kişilik kazanmasında çok önemlidir. Oyun suz geçen bir çocukluk asla düşünülemez.

Çocuğun büyümesi ve sağlıklı gelişmesi için nasıl beslenme, bakım ve sevgi gerekli ise “Oyun” da en az bunlar kadar gereklidir.

Nasıl Oynuyorum?

Yeni doğmuş bebeğinizin neler yaptığına hiç dikkat ettiniz mi? Neler yapıyor? Bu soruya pek çoğunuzun “uyuyor, meme emiyor, altını kirletiyor, arada sırada uyanıp yüksek sesle ağlıyor.” diye çevap verdiğinizi duyar gibiyim. Bazılarınız da “o kadar yorgunum ki neler yaptığının farkında değilim” şeklinde cevap veriyorsunuz. Bebeğiniz ilk 40 gün içinde ağlar, meme emer, uyanır, altını kirletir. Bütün bunlar hergün rutin olarak tekrarlanır. Ama 40 günden sonra onda bazı değişiklikler görmeye başlarsınız. Gülmeye başlamıştır. Kısacası, oyun oynamaya başlamıştır.

0-2 Yaşları Arasında Oyun :

Bebek, doğumundan itibaren ilk günlerde annenin kokusuna, biberon şişesine, annenin ve babanın sesine, müziğe, ani gürültülere heyecansal tepkilerde bulunur. Bu tepkileri mimik, jest ve ses olarak izlemek mümkündür. Bebek doğduğunda yardıma muhtaçtır. Kendi kendine hiçbir şey yapamaz. Ancak bir başkası onun ihtiyaçlarını karşılayabilir. Eğer annesi onunla konuşur, şarkı söyler, onu etrafını görebileceği bir yere kaldırır, dışarı çıkarır ve onunla ilgilenirse ona en uygun oyun ortamını oluşturmuş demektir.

Yaşamının ilk aylarında bile bebek, etrafındaki nesnelerin ve bu nesnelerin renklerinin, şekillerinin farkına varmaya başlar. Renkli, ses çıkaran nesnelerden hoşlanır. Bu yüzden sesli ve parlak renkli oyuncaklar, çocukların zihinsel olarak gelişmesine de yardımcı olur. Yatağının üzerine asılabilen, evde de kolaylıkla hazırlanabilecek mobil denilen oyuncaklarla çocuk, kendi kendine oyunlar oynar.

Çocuk büyüdükçe çocuğun eli ve kolundaki kontrolü giderek artar. Çevresindeki nesneleri yakalar, ağzına götürür ve keşfetmeye çalışır. Ağza götürme, nesneleri tanımanın en kolay yoludur.

Taklit, çocuğun oyununun temelini oluşturur. Annenin çıkardığı sesleri taklit eder bir bebek onunla oynuyordur. Sesli taklit oyunları bebekle anneyi birbirine yaklaştırdığı gibi dil gelişimine de yardımcı olur. Aşağıdaki müzikli oyun bir yaşına kadar bebeklere oynanabilir.

Ooooo da ne demek
Eeeeee koca bebek
Uuuu uyu da büyü
Eeeeeeee

Dokuz aylıktan itibaren bebekler hareketlenmeye, tek başına oturmaya ve emeklemeye başlarlar; etrafla ilgileri daha çok artmıştır.

Evdeki bütün kırılacak eşyalar onun oyuncakları olmaya başlar. Siz onları sakladıkça o bulmaya çalışır. Bu dönemdeki belki de en çok hoşlarına giden şey ellerine geçirdiklerinin sesini duymaktır. Tencereler, kaşıklar, kutular onun oyun malzemelerini oluşturur. Ayrıca bu dönemde yakın uzak ilişkisini de anlamaya başlar. Uzaktaki oyuncağına emekleyerek ulaşır.

1-2 yaşları arasında iki çocuğu yan yana getirseniz, birbirinden habersiz oyun oynadıklarını izleyebilirsiniz. Oyuncaklarını paylaşmazlar, birbirlerinin saçını çekip canını acıttıkları bile olur. Bu dönemde çocuk tek başına oyun oynar. Bunu izleyen dönemde ise kısa süreler halinde başka çocukların oyunlarını izler.

3-4 Yaşları Arasında Oyun

Çocuk iki yaşından sonra hayal gücüne dayanan oyunlardan hoşlanır. Eger bu yaşlar arasındaki çocuğu oyunda gözlerseniz, oyuncaklarıyla konuştuğunu, onlara kızıp bağırdığını kolayca izleyebilirsiniz. Ayrıca bu yaşlar arasında büyük kaslar hayli gelişmiş olduğundan takla atar; yüksek bir yerde yürümeyi dener; topa tekme atar. Çok aktif olduğundan, herşeyi hızla ve yaratıcı bir biçimde gerçekleştirir.Yeni oyunlar yaratır ve uygular. Evcilik, bakkalcılık, postacılık ve doktorculuk oyunlarında çeşitli kıyafetlere girip canlandırmayı sever.

Dört yaşında çocuk kıvrak zekasının yanında elleriyle de çok beceriklidir. Resim yapar, yapılar kurar, müzikten şarkıdan çok hoşlanır. Bu yaştaki çocuk üçdört çocukla uzun süre, hatta bir günden ötekine devam eden oyunlar oynar.

5-6 Yaşları Arasında Oyun

Bu yaş çocukları, çoğunlukla grup oyunlarına ilgi duyar. Yavaş yavaş çevresini tanımaya başlar. Komşu ve mahallesindeki yaş daşları ile arkadaşlık kurar. Oynadıkları oyun kurallarına saygılı olmayı burada öğrenir. Eşli eğlenceli oyunlar yine bu yaştaki çocukların yakından ilgi duydukları bir uğraştır.

Oyuncak olarak masa oyunlarına, yapı oyuncaklarına düşkündür, kesme yapıştırma, çizimler yapma, resim boyama, parçalı bilmeceleri birleştirmeyi çok severler. Tüm bunların arasında kızlar halen evcilik oynarken; erkek çocuklar köprüler, yollar yapar; kızılderili, kovboyculuk, hırsız polis oyunlarına ilgi gösterir. Bu yaş grubu özellikle TV’deki dizilerden çok etkilendiğinden, anne ve babalar, izlemesi gereken programları seçerken çok dikkatli davranmalıdır.

Çocuk Oyunlarının Özellikleri

Buraya kadar çocuğun hayatında oyunun yerini, önemini ve yaşlara göre oyunun gelişimini gördük. Bu noktada ise dünyanın her yerinde çocuğun yaşı ve cinsiyeti ne olursa olsun, tüm çocuk oyunlarının özelliklerinden bahsetmekte, oyunu anlamak açısından yarar olduğuna inanıyorum.

1-Oyun belirli bir evrim ve sıralama izler.

Örneğin çocuk bloklarla veya küplerle oynarken önce onları yan yana dizer; bir süre sonra üst üste koymayı dener; sonra hayali yapıtlar yapar; teknik bir düzen kurar ve kendine göre düşlediği ve gerçeğe uydurduğu yapıtları kurduktan sonra, onları ek malzemeler kullanarak garaj, ev v.b. diye danımlayarak oyun oynar.

2-Oyun etkinliklerinin sayısı ve çeşitliliği çocuğun yaşı büyüdükçe azalır, çünkü çocuk bir çok deneyim sonunda ilgi duyduğu ve daha iyi becerdiği oyunlarda daha çok zaman harcar. Dikkat süresi uzadıkça belirli bir oyunda daha uzun süre kalır. Araştırma, deneme, keşfetme, tanıma aşamalarından ve eski deneyimlerinden yararlandığı yaratıcı oyunlar kurar.

3-Çocuğun yaşı büyüdükçe dikkat süresi de uzar; kendini daha uzun süreler belirli bir işe verebilir ve daha az sıkılır.

4-Çocuk, oyunları akılcı bir biçimde ve oyuncağa bağlı olmaksızın kurar. İstediği zaman ve biçimde, istediği şeyle herhangi bir oyun oluşturabilir. Yaş büyüdükçe çocuk oyunları resmileşir, daha kuralcı ve planlı olur.

5-Çocuk büyüdükçe beden durgunlaşır. Daha sakin ve zihinsel becerilerle, bedenin uyum içinde çalıştığı oyunlara yönelir.

Oyun ve Çalışan Anne

Annenin işlerinin tümü ister ev işleri, ister büro çalışmaları olsun, aynı derecede zorlayıcı, zaman tüketici ve yorucudurlar. Ancak, evde çalışan annenin ara sıra da olsa gün boyunca çocuğu ile geçirebileceği zamanlar olmaktadır. Eğer anne işini ve oyun zamanını bir dereceye kadar uyarlamışsa, günün sonunda çocuk annesinin kendisiyle birlikte olmaktan hoşlandığını ve sevdiğini anlayacak, ona güvenebileceğine emin olacaktır.

Evin dışında çalışan anne değişik ve hatta güç bir sorunla karşı karşıyadır. Çocuğunu gün boyunca göremez. Akşam eve dinlenme ihtiyacı içinde döner. Ev işleri, eşi, yorgunluk ve çocuklar hepsi de ondan kendilerine zaman ayırmasını beklerler. Çalışan anne bunların hepsini tatmin etme çabalarının sonucunda kolayca bunalıma girebilir.

Evin dışında çalışma gerekliliği veya isteği, çocuk sahibi olma konusunda caydırıcı unsurlar olmamalıdır. Çalışan anne için bu sorunu dengeleyecek birçok olanak vardır. Çocuğun günlük disiplininin ve eğitiminin büyük bölümü kreşe ve yuvaya, daha sonra da ilköğretime bırakılabilir. Çalışan bir anne öğretmenlerle yakın bir bağlantı kurarak çocuğunun ilerlemesini ve sorunlarını izleyebilir. Bu durumda zamanının daha azını düzeltmelere ve disipline ayırmak zorunda kalır. Hatta çocuğundan, evdeki sürekli ilişkisi ile beraberliğin değerini bir dereceye kadar düşüren annenin aldığından daha çok zevk alır.

Çalışan anne, günlük ve düzenli oyun zamanları koymadığı sürece çocuğunun kendisine ya sıkıca bağlandığını ya da ilgisini kaybettiğini görecektir. İşten eve döndüğünde, çocuk, dikkati çekmek için büyük bir istek gösterecek veya onsuz da yapabileceğini göstermek için ilgisiz görünecektir. Her iki durumda da bu ihtiyaç işaretidir.

Düzenli oyun zamanının saptanması, annenin kendini toplamasına; dinlenmesine; yemek hazırlamasına; eşi ve çocukları ile birlikte olmasına olanak verir. Eğer çocuk her akşam belli süreli bir oyun programına bağlanabilirse, annesine diğer işleri ile uğraşma olanağını verecektir.

Tüm gününü ondan ayrı geçirdikten sonra çocuk, annesinin yakınlığına gerek duyar. Annesine oyun olduğu kadar sevgi için de ihtiyacı vardır. Ona gün boyunca başınızdan geçenleri anlatın ve onun da kendi başından geçenleri size anlatmasını sağlayın. Eğer özel bir disiplin veya eğitim gerekiyorsa, bunu, zaten kısa olan oyun zamanını ders veya cezalandırma için kullanmak yerine, hafta sonuna bırakın.

Dokuz veya daha büyük yaştaki çocuğun ve hatta gencin çalışan annesi ile ilişki kurmak için her gün zamana ihtiyacı vardır. Sohbet etmek veya televizyon seyretmek dışında paylaşılan herhangi bir faaliyet bir aile ilişkisini sürdürecek ve gencin en zor kendini bulma yıllarında sarılabileceği bir dayanak oluşturacaktır.

Çocuğun Oyun Oynayacağı Alan

Her yaştaki çocuğun ihtiyaçları farklı bile olsa oyun oynayacağı alanın güvenli, rahat, oyun oynayabileceği genişlikte olması en başta istenilen özelliklerdir. Bebeğiniz henüz yürümüyor veya emeklemiyorsa bile, onun bir oyuncağa erişmek için uzanırken dönebileceğini ve böylelikle düşebileceğini unutmamanız gerek. Bunun için küçük bebeklerin etrafı parmaklıklı olan yatağında veya bir marangoza yaptırılabilecek çocuk parkı diye isimlendirilen oyun alanında oynaması tavsiye edilir. Küçük bebekleri yere bırakmak doğru değildir. Evinizi ne kadar temiz tutmaya çalışsanız da, yerde unutulan ve bebek tarafından ağza alınan bir düğme çok büyük tehlikelere yol açar. Bebeğimiz emeklemeye ve yürümeye başladıktan sonra oyun alanının güvenliği ve rahatlığı daha da önem kazanmaktadır. Bu yaşlardaki çocuklar genellikle yetişkinlerin bulunduğu yerlerde oynamak isterler. Yeni yürüyen bir bebeğin eşyalarla dolu bir odada düşmesi ve bir yerini çarpması çok daha kolay olur. Bu yüzden odayı gereksiz eşyalardan arındırmak ve sivri köşelere çarpmaması için dikkatli olmak gereklidir. Ayrıca çocukların en çok ilgisini çeken prizlerin de bir kapakla kapatılması en akılcı yoldur. Yaşanan odadaki süs eşyalarını ortadan kaldırmak yerine çocuğa onların oyuncak olmadığı ve dokunulmayacağı anlatılmalıdır.

Çocuk büyüdükçe evde kendisinin oynayabileceği, oyuncaklarını koyabileceği bir köşenin olmasını ister. Evde çocuğa böyle bir köşe hazırlanmalıdır. Bu köşenin çocuğun oynayabileceği kadar geniş, rahat olmasına özen gösterilmelidir. Bu köşede oyuncak sepeti veya kutuları, minderler veya onun boyuna uygun sandalye vb. eşyalar olabilir. Annelerin en çok şikayet ettikleri husus, çocukların tüm oyuncaklarını evin her köşesine dağıttıklarıdır. En başta düşünmemiz gereken, evi sadece çocuklarımızın değil bizim de da ğıttığımızdır. Örneğin dikiş ve el işleri ortalığı birden dağıtabilir.

Önemli olan, çocuklara, kendi oyuncaklarından gene kendilerinin sorumlu olduklarını öğretmektir. Ne var ki, bu alışkanlığı vermek pek kolay değildir. Çünkü çocuklar, bir bu oyuncakla, bir öbür oyuncakla oynarlar. Bütün bu oyuncaklar da ortalıkta durur. Çocuğa yönelerek, ikide bir, “Oyuncaklarını toplanasa!” demek, onun işine karışmak olur; bu da onu rahatsız eder. Bu nedenle, özellikle dar evlerde oturanların olanak var ise çocuklarına bir oyuncak köşesi ayırmaları gerekir. Böyle bir köşe, bütün oyuncakların ortada kalmasını önler. Konuk geldiğinde de, aceleyle ortalığı toplama derdi ortadan kalkar. Böylece çocuk düzenli olmayı öğrenir. Herhangi bir oyuncak, kendi sınırlarını aştığında, durum çocuğa hatırlatılır. Bütün bunlar yapılırken önemli bir nokta da, oyununa dalmış çocuğun oyundan koparılmamasıdır. Başka bir iş için oyundan ayrılmak, çocuğu hayal kırıklığına uğratır; böyle bir durum da çocukta öfke yaratır. Bu yalnız çocuğa özgü değildir, biz büyükler de severek yaptığımız bir işten zorunlu olarak uzaklaştırıldığımızda, sinirlenmez miyiz? Bunu da göz önünde bulundurarak, eğer çocuklar, “Ama ben daha oynamak istiyorum… ” derlerse, önemli bir engel de yoksa, çocuğa anlayış gösterilmesi gerekir.

Çocuk oynamakta iken, yemek yenileceği ya da başka bir iş ona önceden haber verilirse daha iyi olur. Çocuk kendini ona göre hazırlar, oyunu yarıda bırakması onu fazla etkilemez. Böyle bir tutum, sizin işinizi de, çocuğun işini de kolaylaştırmış olur.

Oyuncak ve Oyun Malzemeleri

Gelişim basamakları boyunca çocuğun hareketlerine düzen getiren, zihin, beden ve sosyal gelişime yardımcı olan, hayal gücünü ve yaratıcı yeteneklerini geliştiren tüm oyun malzemesi, oyuncak olarak tanımlanır. Su, kil, kum gibi doğal oyun malzemesiyle boş kibrit kutusu, makara, kumaş parçaları vb. artık ürünler de oyuncak kapsamına girer.

Oyuncaklar çocuğun doğal yeteneklerini kolaylaştıran, böylelikle de eğitim işlevi gören oyun malzemeleridir. Çocukta seçme ve değerlendirme duygusunu da geliştiren oyuncaklar, bu işlevleriyle çocuğun kendi kendine karar verebilmesine ve belirli alanda beceri kazanmasına olanak sağlar.

Yine oyuncaklara bireyin toplum ve çevreyle ilişkilerini düzenleyen araçlar gözüyle bakılabilir.

Oyuncaklar çocukların çeşitli renk, boyut ve şekilleri kavramalarına, sayısal kavramlardan haberdar olmalarına yardımcı olurlar. Oyuncaklar farklı yaş ve zihin düzeyindeki tüm çocuklar için gereklidir.

Oyun malzemesine ilişkin çeşitli sınıflandırmalar yapılmıştır. Bu sınıflandırmalara göre oyun malzemesi beş ana grupta ele alınabilir.:

Birinci grup malzeme, çocuğun etrafını saran dış dünyayı tanıması ve deneyim kazanmasına yardımcı olur. Ancak bunu gerçekleştirebilmesi için çocuğa ulaşabildiği tüm nesneleri yakalama ve keşfetme olanağı verilmelidir. Bunların en önemlileri su, kum, toprak, çamur ve boyalardır. Dokunma duyusunun gelişimini sağlayan önemli bir oyun aracı olan su, aynı zamanda çocuğa büyük bir haz verir. Deneyim ve keşif olanakları sağlayan su sayesinde utangaç çocuk uyarılır, saldırgan çocuk sakinleşir.

Kum ve su iki yaşından itibaren tüm çocuklar için temel oyun malzemesidir. Kum veya suyla dolu bir leğende oyun oynama olanağının çocuğa sağlanması onun bedensel olduğu kadar, zihinsel gelişimine ve güven kazanmasına yardımcı olur.

İkinci grup malzeme, çocuğun yaratıcı yeteneğini ve kendi kendini yönetebilme arzusunu uyaran, çamur, boya ve tebeşirlerdir.

Üçüncü grup malzeme, çocuğun hayal gücünü uyaran bebek, bebek elbisesi ve dolgu oyuncaklardır.

Dördüncü grup malzeme, çocuğun yetişkin becerilerini kazanmasına yardımcı olan fırça, süpürge, küçük ev eşyaları gibi model oyuncaklardır.

Beşinci grup malzeme ise çocuğun bedensel ve zihinsel gelişimine yardımcı olan jimnastik gereçleriyle, lego, noper, küpler ve bloklar gibi inşa oyuncaklarıdır.

Yaşlara Göre Oyuncak Seçimi

Başlangıçta çocuk ses, şekil ve renklere karşı duyarlıdır. Böylelikle ilk ayların oyuncaklarını, görsel ve işitsel duyulara yönelen oyuncaklar oluşturur. 018 aylık çocukların oyuncakları kırılmayan, yumuşak, emniyetli ve tercihen yıkanabilir oyuncaklar olmalıdır.

Onsekizinci aydan itibaren, çocuk dünyasında keşif ve icat evreleri önemli bir yer tutar. Bu nedenle çocuklar farklı boyutlardaki blokları inşa etmekten ve çevrelerindeki çeşitli oyuncakları birleştirerek şekil oluşturmaktan büyük haz duyarlar. Yine çocukların yürüyebildikleri bu dönemde, onların ilgi alanını birlikte hareket edebilecekleri, itilebi len, çekilebilen oyuncaklarla (otomobil, traktör, tekerli hayvan), bebek ve yumuşak tüylü dolgu hayvanlar oluşturur. Gerek bebek, gerekse kamyon, tren gibi ayrı parçalardan oluşan tekerlekli oyuncaklar çocuğu, düşünme ve toplumsal yaşamı canlandırma açısından uyaran, okul öncesi dönemide önemli yer tutan, hayal gücü oyuncaklarıdır.

Aşağıda verilen yaş gruplarına göre yapılmış olan oyuncak listesi sizleri çocuğunuza göre oyuncak seçimi konusunda aydınlatacaktır. Fakat her çocuğun kendine özgü olduğunu ve ilgilerinin de birbirinden farklı olduğunu bu listeyi incelerken aklınızdan hiç çıkarmayın.

Yaş Gruplarına Göre Oyuncak ve Oyun Faaliyeti Listesi

Doğumdan 9 aylığa kadar

Müzik kutuları (kurmalı ve elle kurmalı)
Hareketli oyuncaklar
Kucaklanacak oyuncaklar (yünden, kumaştan, kürkten ve plastikten)
Ses çıkaran tahta ve plastik oyuncaklar
Bez oyuncaklar
Diş kaşıma halkaları Tutacaklı çıngırak Büyük boş küreler ve küpler
Lastik ve plastik sıkmalı oyuncaklar
Kumaş kitaplar
Renkli resim ve posterler 9 aylıktan 1 yaşına kadar
Kümeleme küpleri ve yığma oyuncakları
Büyük tahta çivilerden sokup çıkarma oyuncakları
Banyo için yüzen oyuncaklar
Toplar
Def
Küçük süzgeçli kahve ibriği, kapaklı tencereler
Takıp sökmek için plastik cıvata ve somunlar
Bezden bebekler

1 yaşından 18 aylığa kadar

İtmeli, çekmeli ses çıkartan oyuncaklar
Üstüne ve içine oturulacak büyüklükte tahta oyuncaklar
Boş tahta ve mukavva kutular
Küçük kutular
Oyuncak süpürge, faraş ve bezler Öykü kasetleri Çocuk şiir ve resim kitapları

18 aylıktan 2 yaşına kadar

Tahta çekiç ve çiviler; çakma panoları
Tahta, bez ve plastik hayvanlar
Su havuzu
Evde ve dışarıda salıncaklar
Kum havuzu, kum oyuncakları, kazıcı oyuncaklar ve kova
Küçük bebekler, fasulye torbaları
Çocuk şiir kasetleri ve kitapları

2 yaşından 2,5 yaşına kadar

Oyuncak bebekler ve bebekle ilgili malzeme
Plastik ve metal oyuncak tabak, çanak, çay takımları ve yemek pişirme gereçleri
Yumurta çırpacağı
Yıkama ve ütülemeyi taklit etmek için oyuncaklar
Su oyuncakları Şişirilebilir toplar
Büyük tahta veya hafif metal kamyon, tren ve uçaklar
Tahta çivi çakılacak panolar
Salıncaklı at
İş tezgahı, tahta tornavida ve tahta çekiç Oyuncak telefon
Kaymak ve tırmanmak için küçük oyun alanı donanımı
Basit müzik oyuncakları (davul, zil gibi)
Büyük, yumuşak tebeşir ve boş kağıt
Kalın boya kalemleri

2,5 yaşından 3 yaşına kadar

Boncuklar ve plastik uçlu ip
Sabun balonu
68 parçalık basit bilmeceler Oyuncak mutfak donanımı Trenler
Büyük tahta bina blokları
Tekerlekli el arabası veya küçük araba
Büyük kıl fırça ve sulu boya için resim ka ğıciı
Oyuncak araba ve üç tekerlekli bisikletler
Oluklu mukavvalar
Oyun masası ve sandalyeler
Hayvanat bahçesi gezisi veya yakın çevre gezileri

3 yaşından 4 yaşına kadar

Parmakla boyama
Kil ve plastirin
Keskin olmayan makaslar ve kağıt
Teyp ve çocuk şarkı kasetleri
İtme ve çekmeli araçlar (tercihen tahta)
Düğmeli ve fermuarlı giysileri olan, giydirilecek bebekler
Basit bilmeceler ve tahmin oyunları
Kızak
Öykü kitapları ve masallar (çocuğa okunmak üzere)
Renkli çıkartmalar
Basit sayı ve harf oyuncakları

4 yaş

Poster resimler, resim sehpası, 1 numara
kıl fırçalar ve büyük kağıt (üzerinden gidilen türden değil)
Parmak kuklalar ve sahne
Hemşire ve doktor önlüğü
Oyuncak bakkal dükkanı donanımı
Renklere göre ayırmalı oyuncaklar
Çekiç, ufak halı çivileri ve tahta tabla
Karatahta ve tebeşir Küçük bahçe gereçleri
Kağıt yapıştırma
İp bağlama ve kedi merdiveni Tahterevalli Doğada gezintiler Domino
Dikiş kartları
Tahta çivi ve bir araya getiryap oyuncakları
Mıknatıslar
Büyüteç
Küçük ev hayvanları (kırmızı balık, kaplumbağa veya kanarya gibi)
Fazla bakım istemeyen küçük bitkiler

5 yaş

Büyük bebek arabası
Üç boyutlu yapılar için yapışkan bant ve kağıt
Normal tornavida ve büyük vida, somun ve civatalar
Bilmeceler (812 parçalık)
Tekerlekli patenler
Basit resim, harf ve sayı oyunları
Basit aile oyunları
Okul ve sanat konularında öykü kitapları (çocuğa okunmak üzere)
Gölge kuklaları

6 yaş

Atlama ipi
Düz dikiş ve basit dokuma Büyük araba
El kuklaları
Kullanılmayan giyselerle dolu giysi kutusu Halka atma, disk fırlatma Seksek, bilye
Körebe, ağaca çıkma, saklambaç Çember çevirme
Basit kağıt oyunları
Bilime ve tarihe giriş oyuncakları ve kitapları
Sağa sola gönderilme ve ev işleri yapma

7 Yaş

Maskeler ve kostümler Baskı gereçleri
Bisiklet (yan tekerlekleri olmayan)
Yüzme ve spor donanımı Uçurtma
Nakış ve basit dikişler
Mozaik (önceden basılmış modellerle de
Şiir, bilmece ve gülmece kitapları Pandomim, önderiizle oyunları

8 Yaş

Çocuğun kendi okuyabileceği kitaplar Kelime bulmaca tahtaları Elektrikli trenler
Pul, kelebek, taş koleksiyonlarına başlama
Basit bilimsel deney araçları, elektrik gereçleri
Denetim altında kibrit yakmayı öğrenmeye hazırlık
Denetim altında yemek pişirme ve kızartma
Basit gereç takımları ve malzemeler (önceden basılmış modeller değil)

9 Yaş

Futbol, pingpong ve basketbol donanımı Örgü ve dantel
Kalabalıkla dans Kimya takımları
V8 motor gibi mekanik işlem gören modeller (statik ve çalışmayan modeller değil)
Ansiklopediler
Serüven kitapları
Aile oyunları, satranç, dama, monopol Kuklalar ve tiyatro Düzenli ev işleri
Düzenli olarak hayvanlara bakabilir.
Basit malzemeler kullanarak karmaşık aygıtlar yapmaktan hoşlanır.

10 Yaş

Ekip oyunları, örgütlenmiş oyun ve sporlar
Tenis, yelken, kürek
Kızlar, kendi odalarının dekorasyonunu seçmeye ilgi duyarlar; arkadaşları için partiler planlarlar; modellerden elbise dikerler.
Erkekler kendi belirledikleri amaçlar için, araçları yetkin bir biçimde kullanırlar. (Önceden hazırlanmış modeller verilmemelidir.)

11 Yaş

Klüpler ve gizli örgütler
Geziler ve kampçılık
Ciddi koleksiyon ve sınıflandırmalar
Büyük boy bisiklet
Bilim ve spor kitapları
Problem çözme (karmaşık bilmece ve bulmacalar)
Büyük boy araç ve gereçler Kil çalışmaları

12 Yaş

Radyo yapmak için araçlar
Akvaryum, bilim proje ve kitapları, mikroskop
Sanat kitapları
Fotoğraf makinası
Tahta oyma takımı ve malzemesi
Düzenli gazete okuma

13 Yaş

Topluma ve sosyal gruplara duyulan belirgin ilgi
Canlı tiyatro, opera ve bale gösterileri Tiyatrolar
Balık ve av donanımı
Kendi cinsine güçlü bağlılık
Kızlara, hayvanlar hakkında kitaplar
Erkeklere, kahramanlar hakkında kitaplar
Yukarıdaki yaş gruplarına göre hazırlanmış liste yalnızca ilgilerin başlangıcına göre düzenlenmiştir.
Örneğin, parmaklarla boyama

3-4 yaş arası grubunda listelenmiştir ki bu da hemen hemen bu faaliyet için başlangıç yaşı olarak düşünülebilir.

Özendirildiklerinde çocuklar doğal olarak daha büyük yaşlara kadar parmakla boyamayı sürdüreceklerdir.

Küplere, kasetlere, kitaplara ve gereçlere duyulan ilgi yukarıda işaret edilen başlangıç yaşlarından çok daha sonra da devam eder. Tanımlanmış olan oyuncak ve oyun faaliyetlerine düşünülebilecek yegane olanaklar, ne de her çocuğa sağlanması gereken oyun malzemeleridir.

Bu listenin amacı, daha çok geniş genel yaş gruplarındaki çocukların tipik ilgi alanlarına birer örnek oluşturmaktır.

Elektronik Oyuncaklar ve Bilgisayar Oyunları

Son yıllarda hızla artan elektronik oyuncak ilgisinin giderek tehlikeli boyutlarda yayıldığı dikkatimizi çekmektedir. Elektronik oyuncak ve bilgisayar oyunları, çocuğun dar bir mekanda sıkışıp kalmasına neden olan bireysel oyunlardır. Oysa bireysel oyun oynama çocukluğun ilk yıllarında aşılmış ve artış çocuk kollektif oyun oynama dönemine girmiştir. İşte çocuğu arkadaşlarından uzaklaştırmakla sosyal gelişimini olumsuz açıdan etkileyen elektronik oyuncaklar ve bilgisayar oyunları, ondaki yaratıcılık yeteneğinin gelişmesini de engellemektedir.

Dikkat, algı, gözel koordinasyonu ve muhakeme gibi bazı zihinsel işlevlerin gelişiminde yararları bulunmasına karşın, bu tip oyun ve oyuncaklar çocuğun gerçek anlamdaki oyun faaliyetini ve sosyal gelişimini olumsuz bir biçimde etkilemektedir.

Kız ve Erkek Çocuklar İçin Oyuncaklar

Üç yaşına kadar normal olarak erkek ve kız çocukların oyuncakları arasında ayırım yapılmaz. Her iki cinsin de kas kontrolü ve koordinasyonu için alıştırmaya ihtiyaçları vardır; her iki cinsin de iletişimin temel becerilerini öğrenmeleri gerekir. Çıngırak, tahtalı jimnastik, sarılınacak oyuncaklar, bebekler, küpler, itmeli oyuncaklar, mum boyalar, tahta çivi çakmalı tahtalar ve küçük çocukluktaki diğer oyuncaklar kız ve erkek çocuklar için eşdeğerdedirler. Üç yaşından sonra cinsiyet ayrılıkları daha belirginleşir ve bunun sonucu olarak da anababalar, zaman zaman, kız çocuğunun oynayacağı oyunu özellikle anneliğe ait işlevlerin canlandırılmasına yöneltirken, erkek çocuğun erkeksi tavır ve faaliyetlere hazırlanması gerektiği şeklindeki yanlış sanılara kapılırlar.

Kız ve erkeğin cinsel içgüdüleri, her birini anne ve babanın taklidini yapma yönünde dürtüler. Fakat her birinin büyüme ve gelişme için ihtiyaç duydukları beceri ve tecrübeler gene de büyük ölçüde aynıdır. Bunlar hem kızlar hem erkekler için aynı oyuncaklarlaitfa iye araçları ve bebekler gibi iyi bir şekilde sağlanabilir. Erkekler yapı oyuncaklarına, tren ve kamyonlara daha büyük bir eğilim göstereceklerdir. Aynı zamanda bebeklerle baba rolünün canlandırılması yolu ile bazı tecrübelere sahip olmak isteyeceklerdir. Dikme, örme ve yemek pişirme takımları ile bebek evleri kız çocuklara ileride gerekli olacak bir çok beceri konusunda tecrübe ve pratik kazandırırlar. Benzer şekilde, arabalar, yapı oyuncakları da erkek çocuğuna daha sonra ev işlerinde veya laboratuar donanımını kullanmada yararlı olacak el yatkınlığını kazanmada yardımcı olacaklardır.

Kız ve erkek çocuklar öğrenme, tecrübe ve oynama için aynı dürtülere ihtiyaç duyarlar. Ergenlik çağlarının başlangıcındaki kısa süre dışında, aynı kitapları okuyacak; aynı şiir ve müziği dinleyecek ve yaşamları boyunca benzer becerileri uygulayacaklardır. Okuryazarlık cinsiyet ayrımı tanımaz. Aynı yaştaki kız ve erkek çocukların gelişme oranlarında ve belli faaliyetler için hazır oluşlarında farklar olmasına rağmen faaliyetler yine de büyük çapta benzerdirler.

Kızların da erkeklerin de yaratıcı anlatıma ihtiyaçları vardır. Akılları ile olduğu kadar elleri ile de çalışmak gereğini duyarlar. Kullandıkları araçların büyüklerin geleneklerine göre erkek veya dişi olması hiç önemli değildir.

Oyuncak Satın Alırken veya Yaparken Nelere Dikkat Etmeliyiz?

Çocuk oyuncaklarını seçerken ve yaparken aşağıdaki noktalar gözönünde tutulmalıdır:

1-Oyuncak sade, ayrıntıları az, iyi zımparalanmış, sivri köşeleri yuvarlatılmış, pürüzü ve çatlağı olmayan malzemeden yapılmalı; oyuncağın sivri, keskin, kesici yanları olmamalıdır.

2-Oyuncak, çocuğun yaşına, gelişimine, ilgisine, gereksinimlerine uygun, boyuna göre ve kullanışlı olmalıdır.

3-Oyuncağın biçimi ve boyutları, kullanılacağı amaca ve oyun alanına uygun olmalıdır.

4-Çocuk, oyuncağı gördüğünde, onun yapısal özelliklerini ve kullanılışını kolayca anlayabilmeli, kendi başına çalıştırabilmeğidir.

5-Oyuncak, dayanıklı, sağlam olmalı, kolayca te mizlenebilmelidir.

6-Oyuncak, hava koşullarına ve uzun süreli kullanıma elverişli olmalı,

7-Oyuncağın yanıcı, parlayıcı nitelikleri olmamalı; boyası çıkmayan, parlak, canlı renklerde, zehirsiz boya ya da vernikle boyanmış olmalıdır.

8-Oyuncak göze hoş görünmeli, yapısı ve biçimi zevkli olmalıdır.

9-Oyuncak ele hoş gelmeli, dokunma duygusunu etkilemelidir.

10-Oyuncak, birden fazla çocuğun oynayabileceği nitelikte olmalı, paylaşma duygusunu desteklemelidir.

11-Çocuğun merakını, ilgisini, el becerilerini, girişimciliğini, yaratıcılığını, hayal gücünü etkilemeli, sorunlara çözümler bulmasını sağlamalı, çok yönlü kullanmaya uygun olmalıdır.

12-Kaslarını uyum içinde çalıştırmasına yardımcı olmalı ve hareket özgürlüğüne katkıda bulunmalıdır.

13-Çocuğun sözlü ifade, okumayazma ve matematik öncesi kavramlarını geliştirici nitelikte olmalıdır.Oynamasını sağlamanın ötesinde, çocukta gözlem, deneyim ve keşfetme isteğini uyarmalı, sosyal ilişkilerinin gelişmesine katkıda bulunmalıdır.

Çocuğunuzun oyuncaklarıyla güvenli bir şekilde oynaması için aşağıdaki hususları mutlaka aklınızda bulundurmanız gereklidir:

1-Boyalar: Beş yaşından küçük çocuklar için boyanmış, spreylenmiş veya boya cilalı tüm oyuncakların etiketlerinde, kullanılan boyaların içinde %1’den az kurşun bulunduğu veya zehirli olmadıkları belirtilmiş olmalıdır. Aynı şey çocuklar için hazırlanmış kumaş defterlerin boyanması için kullanılan mürekkepler için geçerlidir.

2-Doldurma veya şişirme oyuncakları veya diğer yumuşak, büyük cisimleri bebeğiniz uyurken yatağında veya oyun parkında bırakmayın.

3-Sıvıyla doldurulmuş diş kaşıma halkaları ve diğer oyuncaklar konusunda dikkatli olun. Sızıntı olup olmadığını sık sık kontrol edin. Sıvıların hastalık bulaştırıcı oldukları bilinmektedir.

4-Keçe oyuncaklar: Okul öncesi çocuklara renkli keçe oyuncaklar vermeyin. Bunların boyaları sabit değildir.

5-Pelüş oyuncaklar: Düğme gözleri ve kulakları kontrol edin ve tüm kurdele, zil, ip veya diğer parçaları sökün, çünkü bunlar bebek tarafından kopartılabilir.

6-Bebekler ve küçük çocuklar için oyuncaklar: Kendisi küçük olan veya küçük parçaları olan oyuncakları almayın, çocuk tarafından yutulabilir.

7-Tahta, metal ve plastik oyuncaklar: Oyuncak araba ve vagonların tekerleklerini kontrol edin ki koparılıp çıkarılmasınlar. Oyuncakları malzemenin sağlamlığı açısından kontrol edin. Kıymıksız olmalarını ve kenar ve köşelerini hafifçe yuvarlanmış olmasını garantiye alın. Çivilerle tutturulmuş tahta oyuncaklar almayın. Metal parçalarla tutturulmuş ince metal oyuncaklar almayın.

8-Yaş gruplaması: Çocuklara oynamak için yaşlarına uygun olmayan oyuncakları vermeyin. Yedi yaşındaki bir çocuk için güvenli olan bir oyuncak, üç yaşındaki için son derece tehlikeli olabilir.

9-Oyuncak sandıkları: Kapakları üstten açılan oyuncak sandıkları almayın. Bunlar çocukların ellerine veya başlarına düşebilir.

10-Çocuğunuzun evdeki, dışarıdaki, çocuk bahçelerindeki, yüzme havuzlarındaki ve plajlardaki oyunlarını denetleyin.

11-Evin dışındaki oyun alanlarınıözel likle eğer bunlar yol kenarlarına, göllere, havuzlara, nehirlere veya yüzme havuzlarına yakınsaçitle çevirin.

12-Hiçbir zaman garaj girişlerinde, kapı girişlerinde, kapı veya merdiven civarlarında oynamalarına veya oyuncaklarını buralarda bırakmalarına izin vermeyin.

13-Çocuğunuzun odası veya köşesi için tavan lambası sağlayın. Uzatma kordonlarının yerden geçmesini önleyin. Emekleme veya yeni yürüme çağlarındaki çocuğun erişebileceği tüm prizleri tıkayın.

14-Kırılmış oyuncakları atın veya onarın.

15–Çocuklarınıza motorları açıkta olan kurmalı veya diğer mekanik oyuncakları vermeyin.

16-Tekerlekli araçları almadan önce dengelerini kontrol edin. Çocuğunuzun bisiklete korunmuş alanlarda, düz yerlerde ve oyun alanlarında binmesinde ısrar edin: Hiç bir zaman caddede gezmemelidir. Kavşaklardan geçmesine izin vermeyin.

17-Çocuğunuzun keskin, sivri veya kırılabilir cisimler taşırken koşmasına veya paten yapmasına izin vermeyin. Karşıdan karşıya geçerken veya merdivenlerden inip çıkarken patenlerini çıkarmasına özen gösterin.

18-Kızakların, vagonların, patenlerin sadece korunmuş alanlarda kullanılmasına özen gösterin. Çocuğun kızağını veya patenini bisiklete, arabaya veya herhangi başka bir araca bağlanmasına asla izin vermeyin.

19-Önemli güvenlik önlemlerini almak için fazla küçük olan çocuklara elektrikli tren gibi evdeki cereyandan yararlanacak elektrikli oyuncaklar vermeyin. Çocuğunuzun ellerinin ve yerlerin bu tip oyuncakları prize sokmadan öcne tümüyle kuru olmasına dikkat edin. Çocuklara hiçbir zaman ısı yaratan veya ısı gerektiren elektrikli mutfak gereçleri vermeyin. Bunlar pek güvenli değillerdir.

20-Çocuğunuzun demiryolları, elektrik jeneratörleri, dozer, çiftlik makinaları veya başka makinaların civarında; iskelelerde ve mendireklerde, kaya, kum ve talaş yığınları üzerinde; çöp bidonları, hurda yığınları, ahırlar, silolar, endüstri veya inşaat alanlarında; veya bozulmuş buzdolapları ile oynamalarına izin vermeyin.

21-Çocuğunuzun fişeklerle, kimyasal maddelerle, gaz maddelerle veya yüksek voltajlı donanımla, denetim altında olmaksızın ve tüm güvenlik önlemleri alınmaksızın oynamasına izin vermeyin. Örneğin epoksi tutkallar yüksek derecede zehrili ve kanserojedirler.

22-Çocuğunuzun ağaç evini, çocuklarını, odasını, atölyesini, laboratuarını ve diğer faaliyetlerini güvenlik açısından kontrol edin.

23-Evde olmadığı zamanlar çocuğunuzun nerede, kiminle olduğunu ve arkadaşlarının kimler olduğunu bilin.

24-Çocuğunuzun eline kesinlikle oynaması için sahici silah ve patlayıcı madde vermeyin.

25-Çocuğunuzun uçurtmasını iletken olmayan bir ip veya kordonla uçurmasına dikkat edin.

26-Çocuğunuza çocuk bahçesi donanımının güvenli ve uygun kullanımını öğretin. Bu donanımı başka çocuklar kullanırken bunlardan uzak duracak ve bunu dikkatle kullanacak olgunluğa erişmeden buralara gitmesine izin vermeyin. Büyük çocukları çocuk bahçelerinden, donanımdan ve kum havuzlarından uzak tutun, çünkü bunlar daha küçük çocukların kullanımı için yapılmışlardır.

27-Ne yapacaklarını bilecekleri olgunluğa erişinceye ve tehlike anında paniğe kapılmayacakları düzeye gelinceye kadar çocuklarınızı evde yalnız bırakmayın.

28-Yerdeki oyuncaklar: Küçük çocuğun oyuncaklarını oyunun bitiminde kaldırın. Büyük çocukların kullandıktan sonra kendi oyuncaklarını kaldırmaların sağlayın. Yerlere saçılmış oyuncaklar hem çocuklar, hem de büyükler için tehlikelidirler.

Oyuncakların Kullanılması ve Kullanılış Talimatları

Çocuk oyuncak için hazır ve oyuncak da kendi içinde büyük bir oyun potansiyeline sahip olsa bile, oyuncağın başarısı gene de çocuğa sunuluş şekline bağlıdır. Oyuncağın veriliş şekli çocuğun onunla oynayabileceği ve yaratıcı bir biçimde kullanılabileceği uzantıyı saptar.

Oyuncaklarla birlikte verilen kullanılış talimatları ne yazık ki pek yardımcı olmamaktadırlar. Bunlar normal olarak, esas amaçları olan çocukların randıman düzeyinin ötesinde, karmaşık örnekler gösterirler. Bazı ana babalar kullanılış talimatlarında son derece merak uyandırıcı biçimde resimlenmiş olan sonuçlardan bazılarını gösterme hevesine kapılırlar. Çocuk da normal olarak asık suratla ve sinirli bir şekilde onların yanında durur. Anababa işlerini bitirdiklerinde çocuk oyuncağa olan tüm ilgisini kaybetmiş olur.

Her oyuncak anababaya, oyuncağı çocuğa nasıl sunmak gerektiği konusunda öneriler getirmelidir. Yaşı ve tecrübesi ile yeterlik kazanmış bir çocuk, yeni bir oyuncağın yararlanılabilecek yeni kullanımlarını derhal görebilmelidir; ancak, eğer çocuğun oyuncağın tüm kullanımlarını keşfetmesi gerekiyorsa, anababanın ilgisi ve yol göstermesi gene de gereklidir.

On yaşındaki bir çocuğu önceden bir bilgisi veya tecrübesi olmaksızın bir kimya takımı vermek, bu oyun malzemesinin o çocuk için gerçekte yararsız olması demektir. Gerçekten, hazır olmadığı bir armağan, hazır olmadığı bir zamanda, o konuya gelecekte duyabileceği ilgiyi de engelleyebilir. Bu tip bir oyuncağın henüz olgunlaşmamış düzeyde verilişi onun kullanılışını kısıtlar. Çocuk onu kullanmadan, onunla oynamadan ve ondan bir şey öğrenmeden terk edecektir. Oysa çocuk eğer uygun bir şekilde hazırlanmış olsaydı, tecrübelerini genişletmesine katkısı bulunabilirdi.

Çocuğa kurulmuş bir elektrikli tren veya yarış otomobili vermek, çocuğun oyuna katılım olanaklarından çoğunu elinden alır. Çocuk transformatörün yanına oturacak ve trenlerin veya arabaların sadece daha hızlı veya daha yavaş gitmelerini sağlayacaktır. Eğer çocuk rayları kendisinin kurmasını özendiri lirse ancak o zaman onu ilgilendirecek ve sürekli meşgul edecektir. Kaba kartondan tüneller ve coğrafi şekiller oluşturabilir. Planını değiştirmek ve genişletmek için zaten sahip olduğu küpleri ve diğer oyuncakları kullanabilir. Yaratıcılığını ve hayal gücünü kullanarak ilaveler yapabilir. Transformatörün çalıştırılması oyunun ana bölümünün sadece normal bir parçasıdır. Oyuncağın uygun biçimde verilişi çocuğu çok çeşitli faaliyetleri merkezi bir ilgiye bağlama konusunda özendirecektir. Oyuna tam bir bağlılık için iyi yapılmış ve tasarlanmış herhangi bir oyuncak veya oyun faaliyeti bir araç olarak kullanılabilir. Bu, anababanın sunuş tavrına ve bir uzantıya kadar çocuklarının oyununa girme yolundaki arzularına bağlıdır.

Hayali Oyun ve Oyun Malzemeleri

Hayali oyun, 45 yaş çocuğunun en çok oynadığı bir oyun türüdür. Çocuklar hayali oyunda istedikleri kişiliğe kolayca girerler ve oyunu gerçekmiş gibi oynarlar. Gerçek hayatta çok sakin olan kız ya da erkek çocuklar hayali oyun sırasında, yırtıcı bir hayvan olabilirler. Yine bu oyun sırasında annenin, babanın, kardeşin rolüne, bebekliğe döndüklerini ya da büyüdüklerini hayal ederek, çeşitli yaşantılar içerisinde, kendilerini korkutan yaratıkları ya da olayları yeniden yaşarlar. Görüldüğü gibi hayali oyun, büyük ölçüde taklide ve sınırsız hayal gücüne dayalı, çocukların çeşitli sosyal ilişkileri yansıttıkları, kendilerini ifade ettikleri bir oyun türüdür.

Hayali oyun için çeşitli bebekler, dolgu oyuncaklar, oyuncak ev araç ve gereçleri, çeşitli boyutlarda bloklar, kuklalar, maskeler, elbiseler, şapkalar ve daha sayamıyacağımız kadar çok malzeme kullanılır. Bu hayali oyun araçları elimizdeki artık malzemelerle yapılabilir.

Evdeki Oyun Malzemeleri

Mukavva kutular, annenin dikiş sepetindeki bitmiş tahta makaralar, eski süpürge sopaları, kumaş parçaları, gömleklerden çıkan kartonlar, kesekağıtları, yumurta kartonları, kurdele ve düğmeler, atılmış daha bir sürü şey her evde bulunabilecek oyun malzemesini oluştururlar. Çoğu çocuk bu eskileri, bunların oyun değerini farkettiklerinden içgüdüsel olarak saklarlar. Birçok anababa bu şeylerin çocuk için neler ifade ettiklerinin ve bunların oyunda nasıl kullanılacaklarının farkında değildirler. “Bir sürü oyuncağın varken bu çöpleri niye”, şeklindeki anababa eleştirisi, birçok çocuğu en yararlı oyun malzemelerinin bazılarından mahrum eder.

Anababaya getirdiğimiz bu atılmış malzemeyi değerlendirme önerisi, tamamlanmamış bir “Nasıl oynanır”, projesinden çok daha değerlidir. Çocuklar oyun oynarlarken fikirleri birleştirerek biçimsel mantıktan daha iyi bir mantık yürütürler. Çocuğunun oynadığı oyunun ruhuna girebilmek için annebabanın bu tip birleştirmeleri yapmayı denemeleri gerekir. Bu yolla kendilerinin en masum ve sorumsuz bir çocuk kadar yaratıcı olduklarını göreceklerdir. Gelin, tahta makarayı dikiş sepetinden alalım ve bu makaranın oyunda çocuğa neler ifade edebileceğini görelim.

“Eğer makarayı yanlamasına koyarsam onu yuvarlarım, aşağı doğru yuvarlanıyor ama destek olmaksazın yukarı doğru yuvarlanmıyor. Şimdi makarayı tepesi üstü koyarım, ama o zaman yuvarlanamaz. Küplerimle inşa ettiğim binanın tepesinde bir su kulesi olabilir. Makarayı uzun bir tahtanın ucuna koyarak onu bir trenin bacası yapabilirim. Yaptığım bir sürü şeyin bacası da olabilir bu makara. Bir çok makarayı alıp kamyonuma koyabilirim. Şimdi fıçı oldular. Küplerimle uzun bir kızak yapıp makaranın daha uzun yuvarlanmısını sağlayabilir. Bir çeşit demiryolu yaptım. Makaranın deliğinden bir kalem sokup onun bir topaç gibi dönmesini sağlayabilirim. Makaraya bir ip parçası çivileyip ipi sararım. İpi saldığımda makara büyük bir hızla döner. Bir tür Yoyo buldum.”

Normal bir makarada büyük bir oyun potansiyeli vardır. Annebaba çocuğun hayal gücünü dürtüleyip evde mevcut olan malzemelerden nasıl yararlanabileceğini göstererek ondaki yaratıcı kıvılcımı ateşleyebilir.

Diğer bir örnek: Annebabanın bakkaldan aldıklarını taşırken kullandıkları mukavva kutu hemen hemen sınırsız oyun olanakları verir. İçine girip onun bir sandal, bir uçak, bir uzay gemisi veya bir otomobil olduğunu düşünebilirsizin. Kutuyu birçok şey haline sokabilecek, ilgisi yokmuş gibi görünen bir sürü malzeme ve oyuncak kullanabilirsiniz. İki küçükkutu bir treyler haline getirilebilir. Yan taraflara lumboz delikleri, çapa ve dalgalar çizerek, bir de süpürge sopası dikerek bir teknek yapabilirsiniz. Kutuyu kesip bunu sayısız proje için hammadde haline getirebilirsiniz.

Annebaba ve çocuk bir kez herşeyin taklit edilip keşfedilebileceği bir düşüncede birleştiklerinde çocuk tüm tecrübelerini oyunda canlandırabilir. Çocuk bir tecrübesini canlın dırırken yeni tecrübeler kazanabilir. Ona anında birtakım şeyler bulmak, yeni araç ve malzemeleri kullanmak, denemek ve yanılmak, tekrar denemek ve başarmak öğretilebilir.

Beraberce Kukla Yapalım

Kuklalar çok çeşitlidir, bunlar el kuklası, kesekağıdından kukla, parmak kuklası, yüzük kuklası, ipli kukla, gölge ve çomak kuklası gibi çeşitli isimler alır. Sizinle birlikte beraberce parmak kuklası yapalım.

Parmak kuklaları adından da anlaşılabileceği gibi parmağa takılarak oynatılan kuklalardır. Pekçok şekilde parmak kuklası yapılabilir. Eski bir “deri, plastik veya yün” eldivenin orta ve işaret parmakları yarıdan ya da dibinden kesilir. İstenilen karakterde kukla figürü karton üzerine çizilir; boyanır; etrafından muntazam kesilir; böylece kukla hazırlanmış olur. Kartondan parmak kuklası yapımı için parmak genişliğinde bir rulo yapılır ve yapıştırılır. Bu işlem için tuvalet kağıdının içinden çıkan rulolar da kullanılabilir. Sonra üzerine istenilen karakterler çizilerek boyanır. Yünlerden saçı yapılır. Başına kumaştan şapka yapılıp giydirilir. Artık yük ve orlon parçalarıyla da parmak kuklası örülerek kullanılabilir.

Yaratıcı Oyun ve Oyun Malzemeleri

Üç yaşından sonra çocuklar keşif ve icattan çok hoşlanırlar. Onlar için değişik yaratıcı bir ürün oluşturmak hem eğlenceli, hem de eğitici bir uğraştır. Bu nedenle çocuğa yeterli zaman, bol yer, yaş ve gelişimine uygun araç gereç ve malzemeler verilmeli, birşeyler yaratmasına olanak sağlanmalıdır. Yaratıcı etkinliklerden çocuk, malzemeleri kullanırken geniş el kol hareketleriyle, hatta bedeninin tüm üst kısmını hareket ettirerek çalışır. Özellikle resim ve boya yaparken, suyla oynarken, ya da birşey çakarken çocuğun ayakta durarak çalışmasına, kil ve benzeri yoğurma malzemelerini, kesme yapıştırma uğraşlarını sürdürürken oturmasına olanak sağlanmalıdır.

Yaratıcılığa yönelik oyun malzemelerine baktığımızda karşımıza şunlar çıkmaktadır.

1-Yoğurma Maddeleri : Tuz seramiği, kıl, kağıt hamuru, talaş hamuru, macun, plastrin, mum v.b.

2-Boya çalışmaları : Mum boya, kazıma çalışmaları, parmak boya, sulu boya, yağlı boya, ip boyası v.b.

3-Baskı çalışmaları : Sebze, sünger, fırça, yaprak, patates, el ve parmak baskıları.

4-Artık malzemelerle (kolaj) çalışmalar:

Çeşitli artık malzemelerin (hayvan tüyleri, kumaş parçaları, kabuklar, yaldızlı kağıtlar, çam kozalakları, şişe kapakları, kürdan v.b.) kağıt, karton, vazo, kavanoz v.b. üzerine yapıştırılmasıyla yapılan bir çalışmadır.

5-Kesme, yapıştırma işleri : Kağıt yırtma, kağıt katlama, kağıt kesme, kağıt yuvarlama, kağıttan süsler yapma.

Beraberce Parmak Boyası Yapalım

Parmak boyası her yaştaki çocuk için sevilen bir oyundur. Çocukların hem rahatlamalarını sağlar, hem de yaratıcılıklarını geliştirir. Çocuklar parmak boyasına önce bir parmağı ile başlar ve yavaş yavaş diğer parmaklarını da çalışmaya katarlar. Parmak boyasına başlamadan önce çocuğun üstünü kirletmesine engel olmak için önlük giydirilmeli dir. Parmak boyası tek tarafı parlak kağıtlara (takvim yaprağı) yapılabildiği gibi kayganlık vermesi için doğrudan düz renkli bir muşamba üstüne de yapılabilir. Kağıt veya muşamba çok hafif ıslatılarak çalışılır.

Parmak Boyasının Hazırlanışı:

1 ölçü çamaşır kolası
1 ölçü soğuk su
2 ölçü sıcak su
1/2 ölçü toz sabun
1 çay kaşığı talk pudrası
1 çay kaşığı toz boya

1 ölçü kola, 1 ölçü soğuk suda eritilir. Kaynamakta olan 2 ölçü suya karıştıra karış tıra ve azar azar ilave edilerek berraklaşıncaya kadar pişirilir. Daha sonra bu karışıma rendelenmiş sabun, talk pudrası, birkaç damla karanfil yağı ve toz boya ilave edilir ve soğumaya bırakılır.

Masaya oturan çocuğa çeşitli renklerde hazırlanmış parmak boyaları verilir. Renk seçimi çocuğa bırakılır. Çocuklar kağıt üzerinde boyalarla değişik çalışmalar yaparlar.

Çocuklara Söylenmemesi Gereken Şeyler

Sağlıklı bir kişi olarak yetişmeleri için, ebeveynlerin çocukların dış görünüşü ve özellikleri ile şaka bile olsa dalga geçmemeleri, lakap takmaktan, onları tehdit ederek konuşmaktan, stres yaratabilecek cümleler kullanmaktan kaçınması gerekiyor. Çocuklarda ‘asla kullanılmaması gereken’ ifadeler sırasıyla.:

  • ‘Tembel’, ‘inatçı’, ‘sakar’, ‘şımarık’
  • Büyüme evresinde kullanılan olumsuz sıfatlar, çocukların davranışlarının o yöne doğru eğilim göstermesine sebep olabiliyor. Bu olumsuz sıfatlar zamanla çocuğun kabul alanına giriyor ve çocukta bu ‘özelliklerin’ gelişmesine sebep olabiliyor.

  • ‘Baban eve gelsin bütün yaptıklarını anlatacağım’
  • Çocukları disipline etmeye çalışırken kullanılan ‘Baban eve gelsin bütün yaptıklarını anlatacağım’ gibi tehdit içeren cümleler çocukların psikolojilerini olumsuz etkiliyecektir. Çocukları disipline etmeye çalışırken anne, baba ile korkutulmamalıdır.

  • ‘Beni üzmeye devam edersen hasta olurum’
  • Çocukları suçluluk duygusuna sevk edecek cümleler kurmak psikolojilerini oldukça kötü etkileyecektir. Sonuçta ancak psikoterapi ile çalışıp düzeltilen bir soruna dönüşebilir.

  • ‘Seni bırakıp giderim’
  • Bu şekilde konuşmak çocukta anksiyete bozukluğuna sebep oluyor. Ayrılık kaygısı yaşayan çocuk, ebeveyne bağımlı hale geliyor, kendi yatağında uyumak istemiyor, okula gitmemek için değişik fiziksel yakınmalara başvurduğu gözleniyor.

  • ‘Büyüklerine asla karşı çıkma’
  • Çocuğu ebeveynden ayrı, kendi kişilik özellikleri, kendi düşünceleri, kendi dünyaya bakış açışı olan bir kişilik olarak kabul etmek ve bu yönde desteklemek, yetiştirmek gerekiyor. Buna karşılık “saygı karşılıklı olmalıdır” düşüncesini aşılamak daha doğru bir davranış oluyor.

  • ‘Çok meşgulüm seninle ilgilenemeyeceğim’
  • Çocuklara, sevilmediğini yada değersiz olduğunu hissettirebilecek cümleler kurmamak gerekir. Onun yerine, “Ben de seninle ilgilenmek istiyorum fakat şu anda biraz işim var, biter bitmez hemen yanına gelip seninle ilgileneceğim” demek daha doğru bir ifade biçimi.

  • ‘Neden onun gibi değilsin?’
  • Başka biri ile kıyaslamak çocuğa kendini yetersiz hissetirecek ve özgüvenini kıracaktır.

  • ‘Bunu sen yapamazsın’
  • Çocuklara özgüvenlerini kıracak şeyler söylemek yerine teşvik edecek, çaba göstermeyi, sabrı ve azmi öğretecek şeyler söylemek daha faydalı olacaktır.

  • ‘Sen çok iyi bir çocuksun’
  • Çocuğa haddinden fazla sorumluluk yükleyecek bu tarz söylemlerde bulunmak yerine hiç kimsenin kusursuz olmadığı, herkesin hata yapabileceği anlatılmalı.

  • ‘Dur sana yardım edeyim’
  • Her defasında çocuğun yardımına koşmak, onun da her defasında başkalarına ihtiyaç duymasına ve kendi becerilerini geliştirmemesine yol açabiliyor.

Çocuk Sağlığı

Sevgili Okur,

Çocukların sağlıklı olabilmesi için yeterli ve dengeli beslenmeye, temizliğe, giyime, uyku ve dinlenmeye,beden hareketleri yapmaya ihtiyacı vardır.Çocukların bu ihtiyaçları, zamanında ve yeterli miktarda karşılanmazsa beden sağlıkları bozulur ve hasta olurlar. Bunların dışında hastalığa sebep olan pek çok faktör bulunmaktadır. Bu faktörleri bu modülde ayrıntılı olarak bulabilirsiniz.

Çocuklarda 0-12 yaş dönemi hastalıkların ve birtakım şikâyetlerin fazlaca yaşandığı bir dönemdir. Çocuklar çiçek gibidirler,iyi bakılmazlarsa çabuk solar ve sararırlar.Her zaman özenli bakıma ihtiyaçları vardır. Çocukluk döneminde iyi tedavi edilmeyen ve önemsenmeyen pek çok hastalık, sonraki yıllarda da birtakım problemlere ve kalıcı
hastalıklara neden olabilmektedir.

Hastalıklarda belirtiler iyi izlenir, en kısa zamanda bakımla ilgili doğru uygulamalar yapılır ve doktora zamanında götürüp doğru bilgiler verilirse, teşhis de doğru konulacak ve tedavisi en iyi şekilde yapılacaktır.

Ülkemizde maalesef bir yaşına gelmeden önce pek çok çocuk cahillik, bilgisizlik, dikkatsizlik, doktora zamanında götürmeme ve zamanında aşılarını yaptırmama gibi nedenlerle ishal, çocuk felci vb. hastalıklar sonucunda ölebilmekte ya da kalıcı sakatlıklar meydana gelebilmektedir. Bunların önüne geçmek için çocuk sahibi olan anne-babaların ve diğer yetişkinlerin hastalıklar ,korunma yolları ve bakım konusunda bilgilendirilmeleri gerekir.

Bu modülle; hastalık etmenleri, 0-6 yaş çocuklarında sık görülen şikâyetler, 0-12 yaş çocuklarında görülen hastalıklar ve aşılar hakkında bilgiler edineceksiniz. Edindiğiniz bu bilgilerle, yakın çevrenizde küçük çocukları olan annelere yardımcı olabileceksiniz.

Hastalık.

Tanımı ve Belirtileri:

Dünya Sağlık Örgütü, sağlığı;”Yalnız sakatlık ve hastalığın olmayışı değil bedenen ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik halinin bulunması” olarak tanımlamaktadır. Hastalık ise sağlığın zıddı bir kavramdır. İnsan vücudunun çeşitli nedenlerle bedensel, sosyal ve ruhsal yönden dengesinin bozulmasına hastalık denir. Hastalık; kişiyi rahatsız eden, normal olmayan ve kendi bedeninden kaynaklanan uyarımların oluştuğu bir durumdur. Diğer bir deyişle, sağlığın bozulmasıdır. Hastalık vücutta hücre ve organlarda yapısal ve fonksiyonel değişimler yapar.

Hastalık Belirtileri; kendileri tek başlarına hastalık olmayan; ancak hastalık durumunda birkaçı bir arada görülen, insanı rahatsız eden olumsuzluklardır .Bu belirtilerin izlenmesi, hastalık teşhisinde önemli rol oynar.

Her hastalığın kendine özgü belirtileri vardır. Ancak genelde tüm hastalıklarda ortak görülen belirtiler şunlardır:

Ateş

Hastalığa karşı vücudun göstermiş olduğu bir tepkidir. Normal kabul edilen 36-37,5 derece arasındaki vücut ısısının yükselmesine ateş denir.Vücut ısısının normalin üzerine çıkması, genellikle bir enfeksiyonun oluşuna bağlıdır.Ateşi olan çocuğun vücudu sıcak,rengi soluktur.Genellikle titrer.Çocuk ateşlendiği zaman alnı, koltuk altı ve kasıkları ıslak bezlerle silinmeli ya da ılık suyla banyo yaptırılmalıdır.Gerekirse banyo işlemi, gün içinde birkaç kez tekrarlanmalıdır.Ateşi olan çocuk üşüdüğü için üstü kalın örtülerle örtülmemelidir.Üzerine de ince giysiler giydirilmelidir.Bol içecek ve sıvı gıdalar verilmelidir.Doktora götürülüp ateşinin neden kaynaklandığının sebebi araştırılmalıdır.

Çocuklarda ateş (vücut ısısı) üç şekilde ölçülür:

  • Ağızdan (dil altından)
  • Koltuk altından
  • Makattan

Vücut ısısı büyüklerde koltuk altı ve dilaltından, bebeklerde makattan veya koltuk altından ölçülebilir. Makattan ve dilaltından ateş ölçümlerinde ısı, koltuk altı ısısından bir derece yüksektir.

Ateş, derece ile ölçülür. Ateş ölçmeden önce derece iyice sallanır. Derecenin cıvalı ucu koltuk altına yerleştirilir. Koltuk altı kuru olmalıdır. Çocuğun kolu, derece yerinden düşmeyecek şekilde vücuduna bitişik olarak 3-5 dakika tutulur. Sonra derece çıkartılıp okunur.

Dilaltından ölçülecekse aynı şekilde derecenin cıvalı ucu, dilaltına konulup çocuğun ağzını 3 dakika kapalı tutması istenir.

Ateş, makattan ölçülecekse çocuk belden aşağısı çıplak olarak sırtüstü yatırılır. İki bacağı, bir elle tutularak hafifçe yukarı kaldırılır. Derecenin cıvalı ucu, makattan 1-2 cm içeri sokulur. 1-2 dakika beklenir. Sonra derece
çıkartılıp okunur. Bu ölçümler, belirli aralıklarla tekrarlanmalı ve not edilmelidir.

Çocuğun ateşi, 39 derecenin üstüne çıkıyorsa; yüksek ateş, havaleye sebep olabileceğinden vakit geçirmeden doktora götürülmelidir.Cıvalı termometreler yerine son yıllarda dijital termometreler yaygın olarak kullanılmaktadır. Kulaktan ölçen dereceler de mevcuttur.Ancak pahalı olduğu için kullanımı çok yaygınlaşmamıştır.

Kusma

Mide içeriğinin, istek dışı olarak ağızdan gelmesidir. Bebek beslendikten kısa bir süre sonra bu durum yenilenlerin geri gelmesidir, kusma olarak değerlendirilmez Gaz çıkarırken yediklerinin bir kısmı ağızdan gelebilir, bu durum beslenirken hava yutması sonucu olur.

Kusma tek başına da hastalık belirtisi olabilir. Kusma devamlı ve kokulu ise ishal ve ateş de beraberinde var ise bir hastalık olabileceği düşünülerek doktora başvurulmalıdır.

Bazı ateşli hastalıklar, fazla beslenme, boğmaca, mide ve solunum yolu rahatsızlıkları,düşmeler sonucu beyin sarsıntıları ve psikolojik nedenlerle kusma görülebilir.

İshal

Dışkının sulu ve normalden daha sık olmasıdır. İshal; sindirim sistemi hastalıkları,idrar yolu enfeksiyonları ,beslenme bozuklukları ve bulaşıcı hastalıkların bir belirtisi olabilir.İshalde fazla beklemeden doktora başvurulmalıdır.

Karın Ağrısı

Fiziksel ya da psikolojik olabilir. Çoğu karın ağrıları, hiçbir tedavi gerektirmeden kendiliğinden geçer.

Karın ağrısı, sindirim sistemi hastalıklarında görülen bir belirtidir. Kusma, ishal ve ateşle birlikte olabileceği gibi tek başına da olabilir.

Karın ağrısına; bağırsak parazitleri, bağırsak düğümlenmesi, besin zehirlenmeleri, mide hastalıkları ve apandisit sebep olabilir.

İştahsızlık

Alınması gereken besin miktarının az alınması durumudur. Çocuklarda iştah, vücudun enerji gereksinimine bağlıdır. Çocuklar hareketli oldukları zamanda çok yerler; az enerji sarf ettikleri zamanlarda ise iştahsız olurlar. Bazı çocuklar diğerlerine kıyasla yediklerini daha az yakar. İştahsızlıkla birlikte çocukta sağlıksız bir görünüm gözleniyorsa ve yaşıtlarının gelişim olarak gerisinde kalıyorsa bunun nedenleri araştırılmalıdır.

Ateşli hastalıklar, karaciğer enfeksiyonları, boğaz ağrısı, idrar yolu enfeksiyonları, fazla şekerli gıdalar yeme, gereğinden fazla süt içme, ek besinlerine zamanında başlamama, düzensiz yemek yedirme ve annenin fazla ısrarcı olması vb. durumlarda iştahsızlık gözlenir. Nedeninin belirlenmesi ile sorun çözülebilir.

Öksürük

Vücudun bir tür savunma mekanizmasıdır. Solunum sitemi hastalıklarında görülen bir belirtidir. Boğaz ve ciğerlerdeki bir tahriş ya da sıkışma sonucu görülen normal bir tepkidir.

Öksürük bir nezle belirtisi olduğu gibi boğmaca, kızamık, grip, verem, bronşit, zatürree gibi hastalıkların belirtisi de olabilir. Sigara dumanı, boğaza yabancı cisim kaçması durumlarında da görülebilir. Eğer öksürük, nefes almayı zorlaştırıyor ve dudak kenarlarında morarmaya neden oluyorsa önemli bir sağlık sorunudur, hemen doktora başvurulmalıdır.

Döküntüler

Bazı hastalıklarda (kızıl, kızamık gibi) vücut üzerinde döküntüler görülebilir. Döküntülerin oluş şekli, hastalığa göre değişiklik gösterir. Döküntü bazen de deriye temas eden herhangi bir şeye alerjiyi ya da vücudun tahriş edici bir kimyasal maddeye tepkisi gösterebilir.Bu belirtilerin dışında halsizlik, burun akıntısı, yorgunluk, durgunluk, renk solukluğu ve çeşitli ağrılar da hastalıkların belirtileri olarak görülür.

Beden Sağlığını Bozan ve Hastalığa Neden Olan Etkenler

Kalıtımla ilgili nedenler

Kalıtım, kişinin anne-babasından genler yoluyla aldığı özelliklerdir. Kromozomları oluşturan genler, organizmanın bütün özelliklerinin ve yapısının ortaya çıkışını düzenler: Saç rengi, göz rengi gibi fiziki özellikler kadar genetik, metabolizma ve hormonal hastalıklar da kalıtım yoluyla anne-babadan genler aracılığıyla çocuklara aktarılır.

Genetik hastalıklar; hemofili mongolizm vb.

Metabolizma hastalıkları; şeker hastalığı, hipertansiyon, fenilketenüri, bazı kan hastalıkları (akdeniz anemisi) vb.

Hormonal hastalıklar; devlik, cücelik, hipertroidizm

Son yıllarda hastalıkların tedavisinde kalıcı olarak ilaç tedavisi yerine gen tedavisi düşünülmektedir. Çünkü ilaçla geçici tedavi elde edilir. Ancak genlerde yapılacak değişikliğin geri dönüşü yoktur. Böyle bir tedavi beklenmeyen, istenmeyen sonuçlar da doğurabilir.

Çevre ile İlgili Nedenler

İnsan, çevresi ile bir bütündür. Çevre koşullarının iyiliği ya da bozukluğu orada yaşayan insanların sağlıklarını etkiler. Çevredeki olumsuzluklar (hava, su kirliliği, gürültü, stres vb.)bireye ne kadar yakın ise bireyin sağlığı da o ölçüde bu olumsuzluklardan etkilenir.

Fiziki çevrenin bütün öğeleri insan sağlığını etkilemektedir. Çevredeki havalandırma, ısınma, aydınlanma, temiz suyun temini, pis suyun ve çöplerin uzaklaştırılması, gürültü, iş ortamı insan sağlığını ayrı ayrı etkileyen etmenlerdir.

İnsanların sağlığına çevrenin etkisi, döllenmeden itibaren başlar, ölünceye kadar devam eder.
Sağlığa etki eden çevresel etmenler şöyle sıralanabilir.

Mikrop ve Parazitler

Mikroplar; mikroskopla görülen, tek hücreli canlılardır. Virüs, bakteri, mantar gibi çeşitleri vardır. Bazı bakteriler, yoğurdun yapılmasından ve bağırsaklarda bazı vitaminlerin sentezinde etkendir. Bazıları da insan vücudunda çoğalarak tifo, kolera, kızamık, kabakulak gibi bulaşıcı hastalıklara sebep olurlar. Hastalık nedeni olan mikroplar, vücuda solunum (hava), sindirim ve deri yoluyla girer.

İnsan vücudunda çoğu kez bağırsaklarda yaşayan ve besinlerini insandan alan organizmalara parazit denir. Mantarlar, kıl kurdu, şerit, solucan, tenya gibi parazitler insanların besinlerine ortak olduğu için onların zayıflamalarına, halsizlik ve kansızlığa neden olurlar. Parazitler vücuda ağızdan veya deri yoluyla girerek bağırsaklara yerleşirler.

Bir de hastalıkların insanlara bulaşmasında rol oynayan faktörler vardır. Bunlar sivrisinek, tahtakurusu, pire, bit, kene gibi canlılardır. Sivrisinekler sıtma hastalığını, fare ve sıçanlar vebayı, bitler tifüs hastalığını insanlara taşırlar ve olumsuz sağlık şartlarında salgınlara ve ölümlere neden olurlar.

Yetersiz ve Dengesiz Beslenme

Sağlıklı olmanın ön koşulu yeterli ve dengeli beslenmedir. Beslenmenin yeterli ve dengeli olabilmesi için ihtiyaç duyulan kalite ve miktarlarda, düzenli olarak besin maddelerinin vücuda alınması gereklidir. Yetersiz ve dengesiz beslenme durumu; vücudun günlük işlerini yerine getirememesi, büyüme ve gelişmede gerilik, mikroplara karşı direncinin kırılması sonucu hastalık hâliyle sonuçlanır. Beriberi, marasmus, raşitizm, kuvaşiorkor, skorbüt vb. yetersiz ve dengesiz beslenmenin neden olduğu hastalıklardır. İshal, verem, kızamık gibi bazı hastalıkların yerleşmesinde ve iyileşmesinde beslenme önemli rol oynar.

Düzensiz Uyku ve Yorgunluk

Uyku, beslenme kadar önemlidir. Çocuğun sağlıklı gelişebilmesi için yeterice uyuması gereklidir. Bazı hormonların salgısı uyurken artar, bazıları da uyurken azalır. Örneğin; büyüme hormonunun salgılanması uykuda artar, bu nedenle uyku büyümede önemli rol oynar. Çocuklarda uyku gereksinimi farklıdır. Yeni doğanlar, beslenme ve alt temizliği
zamanları dışında günün hepsini uyuyarak geçirirler.9. aydan 3 yaşına kadar ortalama 11-12 saat gece,2-3 saat de gündüz uyurlar. Yetişkinlerin ise günde 8 saat uyuması gerekir. Çocuk büyüdükçe uyku süresi azalır. Böylece çocuğun doğal direnci artar, hastalıklara karşı güçlü olur. Yeterince uyumayan çocuklar, huysuz, hırçın, neşesiz ve iştahsızdır. Hastalıklara daha kolay yakalanır. Uyku, dinlenme için en iyi yoludur. Dinlenme ile vücut zindelik kazanır. İnsanın sevdiği, hoşlandığı hobilerinin olması ve bu hobilere zaman ayırması dinlenmesini sağlayabilir Örneğin zihinsel yorgunluk; hafif bedensel hareketleri gerektiren bahçede çiçeklerle uğraşma, sportif koşu ya da yürüyüşlerle atılabilir.

Vücudun sürekli yoğun tempoda çalışması, düzensiz ve az uyku, sinir sisteminin ve duyu organlarının fonksiyonlarını olumsuz etkiler. Dikkati ve iş verimini azaltır, vücut direncini düşürür.Sonuçta hastalıklara zemin hazırlar.

Duygusal Nedenler

Kişinin ailesi, eşi , çocukları,yakın çevresi ve kendisiyle ilgili duygusal problemleri varsa bunlar beden sağlığına da olumsuz etki eder. Çocuklarda duygusal gelişim; güven duygusu eksikliği, anne-baba ölümü, anne babanın ayrılması,kardeş kıskançlığı, yetişkinlerle sağlıklı iletişimin kurulamaması gibi nedenlerden çok etkilenir. Bunların sonucu ortaya çıkan iştahsızlık,huzursuzluk,isteksizlik,mutsuzluk gibi durumlar bağışıklık sistemini de
bozar.Hastalıkların oluşmasına sebep olabilir.Bu durumlar hastalığa yakalanmayı kolaylaştırdığı gibi hastalığın uzun sürmesine de neden olur.

Mesleki Nedenler

Bireyin sahip olduğu meslek ve mesleğinin gerektirdiği şartlar, beden sağlığını olumlu ya da olumsuz etkiler. Mesleğin gerektirdiği sağlıksız iş ortamı, iş arkadaşlarıyla olan olumsuz ilişkiler, stres ve yorgunluklar insan sağlığını olumsuz etkilerken gelecek güvencesi, işe göre tatmin edici ücret, ilgi ve yeteneklere uygun işte çalışma, insan sağlığını özellikle ruhsal açıdan olumlu etkiler.

Çalıştığımız meslekler bazı hastalıklara neden olabilmektedir. Örneğin öğretmen ve hemşirelerde fazla ayakta kalmaya bağlı olarak varis ve hemoroit oluşabilmektedir. Kömür ocaklarında çalışanların büyük çoğunluğunda solunum sistemi hastalıkları görülebilmektedir. Ya da çalışılan ortamlarda kullanılan çeşitli kesici makinelerin meydana getirdiği çeşitli kazalar ve dolayısıyla ortaya çıkan hastalıklar, meslek hastalıkları olarak adlandırılmaktadır.

Kazalar

Kazalar, aniden ortaya çıkan ve organizmada hasarlara yol açan olaylardır. Bu olaylar sonucunda bireyler hem bedensel hem de maddi manevi kayıplara (sakatlıklar, yaralanmalar ve ölümler gibi) uğrayabilirler.

0–2 yaş çocuklarında görülen kazalar, genellikle ev içinde olan kazalardır. Çarpma, düşme kesikler, yanmalar, prizlerden elektrik çarpmaları, zehirlenmeler vb.dir. Bu kazalardan çocuklarımızı korumak için dikkatli ve duyarlı olmak, kurallara uygun davranmak gerekir.İlk yardım tedbirlerinin bilinip uygulanması da özellikle insan sağlığı
açısından hasarların azalmasında önemli rol oynar.

Sigara, Alkol ve Uyuşturucular

Sigara, alkol ve uyuşturucular insan sağlığını bozan etmenlerin başında gelir. Bu maddelerin kullanım miktarı, süresi ve sıklığı önemlidir.Miktar, sıklık ve süre arttıkça vücutta oluşturduğu hasar da artar.Özellikle bazı hastalıkların (kalp-damar hastalıkları,akciğer hastalıkları,kanser vb.)oluşmasına ve çabuk ilerlemesine yol açabilirler.

Yetişkinlerin sigarayı bebeklerin ve çocukların yanlarında içmeleri onların sağlığını olumsuz etkiler. Pasif içici durumunda olanlar, en az içenler kadar zarar görürler.

0-6 Yaş Çocuklarında Sık Görülen Şikayetler, Nedenleri, Belirtileri, Bakım Ve Korunma Yolları

Pamukçuk ve Ağız Yaraları

Pamukçuk; yeni doğanda ve süt çocukluğu döneminde dil, yanak içleri ve damakta görülen bir mantar hastalığıdır. Ağız içinin her iki tarafında beyaz lekeler oluşur. Bu lekeler, toplu iğne başı büyüklüğündedir ve ağızda süt pıhtısı görüntüsü verir. Prematürelerde, temiz bakılmayan hastalıklı ve zayıf bebeklerde daha sık görülür. Bebek, ağzı acıdığı için emmede zorluk çeker.

Anne memesinin ılık suyla temizlenip bebeğe verilmesi, memelerin temiz tutulması, biberon ve emziğin iyice kaynatılması, meme ve mamadan sonra bebeğe su içirilmesi (ağızda kalan süt artıklarının temizlenmesi için) pamukçuk oluşmaması için alınacak önlemlerdir. Önlemlere rağmen pamukçuk görülürse anne, işaret parmağına temiz bir tülbent
sararak parmağını karbonatlı suya batırmalı ve bebeğin ağzını, yanak içlerini parmağı ile silmelidir.Gün içinde bu işlem birkaç kez tekrar edilmelidir.Yine de geçmezse doktorun önerilerine uygun hareket edilmelidir.

Çocuklarda dilde, diş etlerinde ve ağız kenarlarında değişik türlerde ağız yaralarına da sık rastlanır. Ağız mukozası kırmızı, şiş ve ağrılıdır. Bu yaralar yüzünden çocuk, özellikle yemek yeme sırasında acı çeker. Vitamin eksikliği,çocuğun ruhsal durumundaki olumsuzluklar,yanak içi ısırmaları,temizlik kurallarına dikkat etmeme bu yaraların oluşmasına neden olabilir.

Çocuğa ağzını tahriş etmeyecek yumuşak kıvamlı besinler verilmeli, beslenme sonrasında çocuğun ağzı karbonatlı suyla temizlenmelidir. Çocuğun kullandığı emzik, ağzına götürdüğü oyuncaklar vb. kaynatılarak temizlenmelidir. İyileşme göstermeyen durumlarda doktora başvurulmalıdır.

Gaz Sancıları ve Karın Ağrıları

Gaz sancısı olan bebek bacaklarını karnına doğru çeker, yüzü kızarır ve yüksek sesle bağırır.

Bebek emzirilirken sütle birlikte bir miktar da hava yutar. Anne her emzirmeden sonra bebeğini, baş ve omuz hizasında dik tutarak sırtını sıvazlamalı, bebeğin gazını çıkarmalıdır. Bu işlemden önce omzuna temiz bir tülbent koymayı da ihmal etmemelidir. Çünkü bebek, gaz çıkarma esnasında yediklerinin bir kısmını da kusabilir. Gaz çıkarma
işlemi, bebeğin annenin dizleri üzerine yüzükoyun yatırılmasıyla da yapılabilir. Bebeğin gazının çıktığı gark sesinin gelmesiyle anlaşılır. Gazı çıkartılmadan yatırılan bebekler sancılanır ve sürekli ağlar. Karnı şişkindir. Ağlama sırasında yüzleri kızarır, bacaklarını karnına doğru çeker ve yüksek sesle bağırırlar.

Gaz sancısı bebeğin büyüme ve gelişmesini engellemez, zamanla azalarak 3 aylıktan sonra kaybolur

Daha büyük çocuklarda gaz, genellikle üşütme ve bazı yiyeceklerden olur. Çocuk yardımsız olarak gazını çıkarabilir. Korunmak için anne, çocuğu mevsimine göre giydirmeli, gaz yapan yiyecekler normalden fazla tüketilmemelidir.

Karın ağrıları çocukluk yıllarında daha çok görülür. Ağrı, şiddetli değilse ve çocuk diğer uğraşlara daldığında karın ağrısını unutabiliyorsa ağrı psikolojik kökenli olabilir.

Ancak karın ağrısı çok şiddetli ve uzun süre devam ediyorsa, sık sık tekrarlıyorsa , ateş, kusma,ishal gibi diğer belirtilerle birlikte görülüyorsa hastalık belirtisi olarak değerlendirilmeli ve mutlaka çocuğu doktora götürmelidir.

Kusma

Midedeki besinlerin, karın kaslarının kasılması sonucu ağız yoluyla boşalması kusma olarak tanımlanır. Yeni doğanda, beslenmeden sonra bir miktar besinin ağız ve burundan çıkması kusma ile karıştırılmamalıdır. Bu durum çoğu kez zararsızdır. Ancak sırtüstü yatan bebeğin kustuklarının solunum yoluna kaçabilmesi nedeniyle boğulma tehlikesi söz konusu olabilir.Onun için bebek beslendikten sonra yan yatırılmalıdır.Çocuk otururken kusarsa yüzü hemen aşağıya çevrilmeli,solunum yolları serbest bırakılmalıdır.

Gerçek kusmada, alınan gıdanın büyük bir kısmı çıkartılır.

Kusmanın sebebi, mama ile yutulan havanın yaptığı bozukluktan olabileceği gibi; soğuk algınlığı,ateşli hastalıklar,idrar yolu ve böbrek iltihapları, mide-bağırsak kanalı hastalıkları ve korku gibi psikolojik etmenler de olabilir.Bu sebeple kusma, beraberinde görülen ateş, ishal, karın ağrısı vb. belirtilerle beraber değerlendirilmelidir. Kusmalar ciddi su ve kilo kaybına yol açabileceği için tedavide geç kalınmamalıdır.

Bebeklerde beslenme hatalarına bağlı kusmalar; bebeğin hava yutmadan beslenmesiyle, beslenme sırasında yutulan havanın neden olduğu gazın çıkartılmasıyla, temiz ve sağlıklı besinlerle önlenebilir. Kusma geçtikten sonra bebeğin bir süre dinlenmesi sağlanmalıdır. Sulu ve hafif yiyeceklerden başlanarak az ve sık sık beslenmelidir.

Kusmanın yaşanmaması için alınması gereken önlemler şunlardır:

  • Mama ve diğer gıdalar temiz ve taze hazırlanmalı, yeterli miktarda ve normal ısıda olmalıdır.
  • Biberonun emzik deliğinin büyük ya da dar olmaması gerekir.
  • Süt veren anne üşütmemeli ve kendi bakımına özen göstermelidir. Sigara, alkol gibi çocuğa zararlı alışkanlıkları varsa bunları bırakmalı,doktora danışmadan ilaç kullanmamalıdır.
  • Çocuklar yaşlarına uygun beslenmeli ve normalin üstüne çıkılmamalıdır.
  • Katı besinlere erken ya da geç başlanmamalıdır.
  • Beslenme ve gaz çıkartılmasından sonra çocuk, fazla hareket ettirilmeden sağ tarafına yatırılmalıdır.
  • Tekrarlayan ve nedeni belli olmayan kusmalarda mutlaka doktora başvurulmalıdır.

İshal (Diare, Sürgün)

Çocuğun alışılmış sayıdan (üçten fazla) ve sulu kaka yapması durumuna ishal denir. İshal, çocuğun vücudunda su ve tuz kaybına yol açar. Hatta ileri safhalarda ölüme neden olabilir.

Süt çağı çocuklarının bağırsakları çok duyarlı olduğundan kolaylıkla ishal olurlar.

Çocuklarda başlıca ishal nedenleri

Beslenme hataları:

· Aşırı beslenme-özellikle süt çocuklarında görülür.
· Az beslenme-Uzun süre yetersiz beslenen süt çocuklarında açlık ishalleri görülür.

Mide bağırsak alerjisi: İnek sütü ve diğer besinler alerjiye neden olur.

Enfeksiyon hastalıkları: Bakteri veya virüslere bağlı bağırsak enfeksiyonlarında şiddetli ishaller görülebilir. Tifo ,dizanteri, kolera ,yaz ishali gibi.

Bağırsak parazitleri : Çocukta görülen ishalin kaynağı olabilir.

Zehirlenmeler: İlaç veya bazı zehirli maddelerin alınması sonucu çocuklarda ishal ve kusma görülür.

İlk 4-6 ay anne sütü ile beslenen bebeklerde ishal daha az görülür. İshal, çocuklarda önemli beslenme bozukluklarına yol açar. İshal sırasında çocuktaki su ve tuz kaybı mutlaka yerine konulmalıdır. Ağızdan verilen şeker, tuz, karbonat eriyiği hayat kurtarıcıdır.

Su kaybı belirtileri olan çocuklara ishal paketleri (ORS) verilmelidir. Bu paketler, sağlık kuruluşları ve eczanelerden temin edilebilir. Hazır ishal paketi temin edilmediği durumlarda bu paket evde hazırlanabilir:

  • 5 su bardağı kaynatılıp soğutulmuş su
  • 2 çorba kaşığı toz şeker
  • 1 çay kaşığı tuz,1 çay kaşığı karbonat

İshali olan çocuklara her sulu kakadan sonra en az 1 çay bardağı bu karışımdan verilmelidir. Çocuklar bunun tadından hoşlanmazlar, meyve suyu ile karıştırılabilir. Bu ishal içeceği, çocuğu tedavi etmek için değil; sadece vücudundaki su ve tuz kaybını önlemek içindir.

İshalli çocuğun bağırsaklarında emilim az olacağından, eskisinden daha kuvvetli yiyeceklerle beslenme ihtiyacı doğar. Bunun için çocuğun sulu, fakat besin değeri yüksek, sindirimi kolay yiyeceklerle az az ve sık sık beslenmesine devam edilmelidir.

Bu yiyecekler:

  • Emiyorsa anne sütü
  • Bol miktarda kaynatılıp soğutulmuş su
  • Elma, şeftali, havuç gibi meyve suları, muz
  • Açık çay, ıhlamur,
  • Ayran (büyük çocuklara kola)
  • Yağsız çorbalar
  • Pirinç lapası, yağsız yoğurt
  • Havuç, patates püresi vb
  • Pişmiş yağsız et

Anne sütü ile beslenen çocuk ishal olursa, emzirmeye devam etmelidir. Çocuk emmiyorsa, inek sütü alıyorsa inek sütünü sulandırma iki misli fazla olmalıdır. Çocuğun dışkısında kan varsa dışkı sayısı 8-10 defadan fazla ise yüksek ateşi ve kusması varsa, ishal birkaç gündür devam ediyorsa, ağız ve dilde kuruluk, dalgınlık, idrar yapamama veya çok az yapma, gözlerde ve bıngıldakta çökme ve karın derisinde gerginliği kaybetme gibi belirtilerden biri ya da birkaçı görülürse çocuk vakit geçirmeden doktora götürülmelidir.

Bebeklerin ve küçük çocukların ishalden korunması için yeterli ve dengeli beslenmesi gerekir. İlk 4-6 ay anne sütü çocuk için en ideal besindir. 6. aydan sonra ek besinler verilmelidir. İçme suyu temizliğinden emin olunmayınca su kaynatılmalıdır. Çocuğa verilecek tüm besinler taze, temiz olmalıdır. Sonra ek besinler verilmelidir. Sebze ve
meyveler bol su ile 3-4 kez yıkanmalıdır. Yiyeceklerin hazırlanması, pişirilmesi ve saklanması sağlık kurallarına uygun şekilde, temiz ortamda yapılmalıdır. En önemlisi de; anne çocuğun bezini değiştirdikten sonra, kendisi tuvaletten çıktıktan sonra, yiyecekleri hazırlamadan ve bebeği beslemeye başlamadan önce ellerini sabunla iyice yıkamalıdır. Tuvaletler temiz tutulmalıdır. Sinek ve böceklerle mücadele edilmelidir. Çöpler kapalı torbalar içinde saklanmalıdır.

Kabızlık (Peklik-Konstipasyon)

Dışkının seyrek aralıklarla, geç ve güçlükle yapılmasına kabızlık denir. Kabızlıkta kalın bağırsaklar düzenli aralıklarla boşaltılamaz.

Nedenleri:

  • Yanlış beslenme; çok fazla et, ekmek, yumurta, kek, bisküvi ve pasta yemek
  • Tek yönlü beslenme
  • Yalnız inek sütü ile beslenme
  • Yüksek proteinli posa bırakmayan besinlerle beslenme
  • Bağırsak faaliyetlerinin tembel oluşu
  • Kalın bağırsakta yapışıklıklar
  • Makattaki çatlaklıklar
  • Hareketsizlik
  • Psikolojik nedenler(oyuna dalma, okula geç kalma korkusu, ilgisizlik vb. nedenlerle tuvalete gitmeyi geciktirme)
  • Su ve sulu gıdaların az tüketilmesi
  • Erken tuvalet eğitimi

Kabızlığın belirtileri:

Kabızlık, karında şişlik yapar. Çocuk kakasını yaparken ağlar. Katılaşmış kaka, makatın iç zarını zedeleyerek kanamaya neden olabilir. Kaka yaparken kanama olursa çocuğu hemen doktora götürmelidir.

Kabızlığı önlemek için:

  • Çocuk, yeterli ve dengeli beslenmelidir.
  • Yeterli miktarda sıvı ve sulu gıdalar verilmelidir.
  • Çocuğun yeterli hareket etmesi sağlanmalıdır.
  • Taze meyve-sebze tüketimi artırılmalıdır.
  • Neden, psikolojik ise sebebi araştırılıp çocuğun rahatlaması sağlanmalıdır.
  • Düzenli kaka yapma alışkanlığı kazandırılmalıdır.
  • Sabahları aç karnına bir bardak ılık su içmesi sağlanmalıdır.

Kulak Ağrıları:

Bebeklerde ve büyük çocuklarda kulak ağrılarına sık rastlanır. Çoğunlukla çocuklar rüzgarda kaldıklarında ve soğuk havada iyi korunmadıklarında kulak ağrısı çekebilirler.

Yeni doğan bebekte ve süt çocuğunda olan kulak ağrılarının nedeni farklıdır. Yeni doğanda kulak ağrısının nedeni amniyos sıvısının kulağa kaçmasıdır.Yüksek ateş, ishal, sindirim sistemi bozukluğu ve kilo kaybı görülür.Meme emme sancıyı artırır.Kulak memesi altına dokunulduğunda ağrı artar.

Genellikle kulak ağrıları, enfeksiyonlardan ileri gelir.Süt çocuğunda boğazdan östaki borusu yoluyla orta kulağa giren mikroplar ağrılara neden olur.Düzensiz ateş,sindirim bozukluğu baş gösterir,çocuk kilo alamaz.Kulağını çekiştirerek ani sancılarla bağırır.Bu durumda doktora başvurulması gerekir.

Ateş ve Havale

Sinir sisteminin hastalığı ya da fonksiyon bozukluğu sonucu iskelet kaslarının kasılmasıyla ortaya çıkan rahatsızlığa havale denir.

Çocuk hastalıkları arasında en acil ve korkutucu olanıdır. Yüzde el ve ayaklarda irade dışı titremeler ile kendini gösterir. Havalenin uzaması beyin dokusunda kalıcı zedelenmelere sebep olabilir.

Havale Sebepleri:

  • Doğum travmaları (zor doğum nedeniyle beyinde zedelenme vb.)
  • Metabolik bozukluklar (kan şekeri ve kandaki minerallerin düşüklüğü)
  • Sinir sistemi hastalıkları (menenjit, beyin iltihabı)
  • Ateşe bağlı havale (Bebeğin ateşi 39 ‘un üzerine çıkıyorsa yüksek ateşe bağlı havale olabilir.)

Havale Durumunda:

  • Çocuğun üzerindeki fazla giysiler çıkartılmalıdır.
  • Ilık su ile yıkanmalıdır.
  • Şuuru yerinde ise ağızdan sıvı verilmelidir.
  • Çocuk vakit geçirilmeden hemen doktora götürülmelidir.

Pişik

Pişik, genellikle idrar ve dışkının bebeğin tenine temas ettiği hassas deri bölgesinde görülür. Hafif kabartılı bir kızarıklık biçiminde ortaya çıkar. İlerlemiş pişiklerde deri yer yer soyulup iltihaplanabilir. Pişiğe bebeğin dışkısındaki bakteriler ve idrarın bileşimindeki amonyak sebep olur.Bebek bezlerini yıkamada kullanılan deterjanlardaki maddeler de pişik yapabilir. Anne sütüyle beslenen çocuklarda pişik, mamayla beslenenlere göre daha az görülür.

Bebeklerde pişik oldukça rahatsız edici bir durumdur.

Pişikleri önlemek için:

  • Bebeğin bezi 3-4 saatte bir değiştirilmelidir. Pişik olduğunda bu bölge ılık suyla yıkanıp iyice kurulandıktan sonra doktorun önerdiği pişik kremleri kullanılmalıdır.
  • Pamuklu bezler tercih edilmelidir. Bebeğin çamaşırları ve bezleri deterjan yerine sabun tozu ile yıkanıp kaynatılmalı, çok iyi durulanmalıdır. Açık havada kurutulduktan sonra ütülenmelidir.
  • Kesinlikle pudra kullanılmamalıdır.
  • Oda sıcaklığı uygunsa her gün 1-2 saat bebeğin altı açık tutularak bez tahrişi önlenmelidir. Bu işlem tahriş olmuş derinin iyileşmesine de yardım eder.
  • Bebeğin altını bağlamak için hazır bez kullanılmalıdır.

12 Yaş Çocuklarında Görülen Hastalıklar

Difteri ( Kuşpalazı )

Daha çok çocuklarda görülen, difteri basilinin neden olduğu öldürücü olabilen bir hastalıktır.

Kuluçka dönemi 1-7 gündür.

Bulaşma, difterili bir hastayla yakın temasta bulunma, difteri basillerinin bulaşmış olduğu eşyaların, yiyecek ve içeceklerin kullanılmasıyla olur.

En duyarlı yaş 2-8 yaşlardır. Sonbahar, kış mevsiminde görülür.

Difteri basilinin yerleşme yerine göre ağız, boğaz, gırtlak, göz, göbek, deri ve orta kulak difterisi görülür. Genelde boğaz ağrısı, yutma zorluğu, burun akıntısı, ses kısıklığı görülür. Ateş olmayabilir.Boyundaki lenf bezleri şişer.Hastalık,kalp ve sinir sisteminde hasara yol açar, geçici felçlere sebep olabilir.Tehlikeli bir hastalık olduğu için vakit geçirilmeden doktora götürülmelidir.Yatak istirahatı gerekir. Bol su ve yumuşak gıdalar verilmelidir.

Difteri aşısı hastalığı önler.

Boğmaca

Çocukluk çağında sık görülen bulaşıcı bir hastalıktır. Nedeni boğmaca
basilidir.Kuluçka dönemi 7-14 gündür.Doğrudan hasta kişiyle temas ve damlacıklar yoluyla
bulaşır.İlkbahar,kış aylarında sık görülür.Her yaşta görülebilmesine rağmen 6-7 yaşlarından
önce daha fazla görülür. Süt çocuklarında ağır seyreder.

Hastalık 3 dönemde izlenir:

  • Nezle dönemi: Soğuk algınlığı şeklinde başlar. Hafif nezle, ateş, öksürük, iştahsızlık, göz yaşarması görülür.1-2 hafta sürer.
  • Öksürük dönemi: 3-6 hafta sürer. Üst üste boğulur gibi öksürük nöbetleri, derin soluk alma, öksürükten sonra kusma görülür.Bu öksürüklerde yüzde kızarma,morarma olur.Dil dışarı çıkar.Gözler dışarı fırlar gibidir ve yaşarır. Soluk alırken ıslık çalar gibi ses çıkar.Öksürük sonrası balgam vardır.Terleme, yorgunluk,halsizlik ortaya çıkar.
  • İyileşme dönemi: 2-3 hafta sürer. Bazen iyileşme aylar da sürebilir. Zamanla öksürük nöbetlerinin şiddeti ve sayısı azalır. Hasta rahatlar, iştahı düzelmeye,neşesi yerine gelmeye başlar.

Bakım: Çocuk mutlaka doktora götürülmeli, doktorun önerdiği ilaç tedavisi
uygulanmalıdır. Dinlenme ve yatak istirahatı şarttır. Hastanın odasının sık sık
havalandırılması ve nemlendirilmesi gerekir. Bol proteinli ve vitaminli gıdalarla az az ve sık
sık beslenmelidir. Bol sıvı almalıdır.

Hasta çocuk doktor kontrolünde ilaç kullanmalıdır.

Korunma: Hasta çocuklar, sağlıklı kişilerden uzak tutulmalıdır. Aşılama tam korunma
sağlar. Hastalığı geçirenler ömür boyu bağışıklık kazanır.

Kızamık

Kızamık virüsünün neden olduğu, döküntülü, bulaşıcı bir çocuk hastalığıdır.

Bulaşma : Hastanın ağzından çıkan damlacıklarla bulaşır.

Kuluçka dönemi : 10-14 gündür.

Her yaşta görülebilir. Genellikle 6 aydan büyük çocuklarda daha çok kış sonu, bahar aylarında görülür.

Belirtileri :Yüksek ateş, halsizlik, iştahsızlık, nezle, öksürükle başlar. Gözler yaşarır, kızarır, kirpik dipleri çapaklanır. Kızamığın en önemli özelliği ağızda koplik lekelerinin çıkmasıdır. Bu lekeler, ağızda kırmızı zemin üzerinde tuz taneleri serpilmiş döküntüler görünümündedir. Bu lekelerin görülmesinden 1-3 gün sonra kulak arkasından başlayan, yüz, boyun, gövde bacaklarda yayılan deri döküntüleri görülür. Döküntüler, büyük lekeler
hâlindedir.

Döküntü safhası 3-4 gün sürer. Döküntüler çıktıkları sırayla kaybolur. Daha sonra deride kepeklenme görülür.

Bakım Ateş döneminde yatak istirahatı sağlanır. Doktor önerisine göre ilaç kullanılır. Hasta; sindirimi kolay, yumuşak ve bol karbonhidratlı, proteinli-vitaminli yiyeceklerle beslenir. Hastanın odası sık sık havalandırılmalıdır. Göz kapakları kaynatılmış soğutulmuş su ile ağzı ise karbonatlı su ile temizlenmelidir. Hasta iyi bakılmazsa kızamık; orta kulak iltihabı, zatürree ve beyin dokusu iltihabına sebep olabilir.

Korunma : Aşılanma ile korunma sağlanır.

Kabakulak

Virüslerin neden olduğu bulaşıcı bir hastalıktır.

Bulaşma : Damlacık yoluyla olur.

Kuluçka dönemi :18-20 gündür. 5-15 yaş arası çocuklarda görülür. Kış sonuna doğru sık rastlanır.

Belirtileri : Çene altı ve kulak altı tükürük bezlerinin şişmesi sonucu boynun yan tarafında yumru oluşur. Yutkunmada acıma hissi, ateş ve ağız kuruluğu görülür. Şiş kısım dokunmaya karşı hassas ve ağrılıdır. Belirtiler ortaya çıkmadan 1-2 gün önce çocukta genel bir kırgınlık gözlenir. Erkeklerde erbezleri (testisler) de etkilenir. Bu nedenle hastalık süresince doktor kontrolünde olmalıdır. Ergenlik çağında ve daha sonra kabakulak geçiren
erkek çocuklarında testislerin iltihaplanması sonucu kısırlığa yol açabilir.

Bakım : Özel bir tedavisi yoktur. Yatak istirahatı sağlanmalıdır. Bol proteinli, yumuşak, sıvı besinler verilmelidir. Doktorun önerdiği ilaçlar kullanılabilir.

Korunma : Aşılama yoluyla yapılır. Hasta çocuk iyileşene kadar okula gönderilmemelidir.

Kızamıkçık

Kızamıkçık virüsünün neden olduğu hafif ateşli ve döküntülü seyreden bir hastalıktır. Gebelikte geçirilirse fetüste zekâ geriliği, mikrosefali ,kalp-damar bozukluğu, işitme ve görme özürü, sarılık ve ölü doğum gibi ağır anomalilere yol açar.

Kuluçka süresi 14-21 gündür. Bulaşma hasta ile temasla olur. Genellikle 6 aydan büyük çocuklarda görülür.

Belirtileri: Hafif ateş , nezle ve halsizlikle başlar.Kızamığın hafif şekline benzer.Döküntü öncesi kulak arkasında lenf bezlerinde şişlik görülür.Ağızda toplu iğne başı büyüklüğünde kırmızı döküntüler fark edilir.Deri döküntüleri önce yüzde başlar, sonra hızla boyna kollara,gövde ve bacaklara yayılır.Döküntüler 2-3 gün sürer.Kızamıktan daha az
belirgin noktacıklar hâlinde,pembe renklidir.

Bakım: Kızamıkçık hafif bir hastalıktır. Hastanın birkaç gün dinlenmesi gerekir.Hastanın iştah durumuna göre kolay sindirebileceği besinler verilir.Kendiliğinden iyileşir.

Korunma: Aşılama ile olur.

Kızıl

Bebeklik döneminde hemen hemen hiç görülmeyen, döküntülü ve bakterilerin neden olduğu bir hastalıktır. 3-12 yaş arası çocuklarda, ilkbahar ve kış aylarında sık görülür. Bulaşma, hastaların burun,boğaz salgıları ve deri döküntüleri ile olur.

Kuluçka süresi 2-4 gündür.

Belirtileri: Ani başlayan yüksek ateş, baş, boyun, karın ağrısı vardır.Hastanın bademcikleri şişer ve kızarır. Dil,çilek görünümünde paslıdır. Daha sonra kıpkırmızı ahududu görüntüsü alması kızılın tipik özelliğidir. Döküntüler, hastalığın başlangıç belirtilerinden 1-2 gün sonra yüzde başlar, vücuda yayılır. Önceleri sarımtırak kırmızı ve toplu iğne başı büyüklüğündeki döküntüler birbiriyle birleşir ve bütün vücut derisi güneş yanığı görüntüsü alır. Döküntüler dirsek içi, kasıklar, diz altı, koltuk altı gibi kıvrımlı yerlerde yoğunlaşır.

Bakım: Doktor önerisine göre ilaç tedavisi yapılır. Hasta çocuk 10-15 gün dinlenmelidir. Erken tedavi edilmezse böbrek hastalığı, romatizma, orta kulak iltihabı ve zatürreeye neden olur.

Korunma: Hastalığın aşısı yoktur. Hasta çocukla temastan kaçınılmalıdır. Hasta ile temas edenlerin boğaz kültürü alınmalı, sonuç pozitif çıkarsa hemen tedaviye başlanmalıdır.

Su Çiçeği

Virüslerin neden olduğu çok kolay bulaşabilen, döküntülü ve özellikle kışın çok görülen bulaşıcı bir hastalıktır.Her yaşta görülebilir.

Kuluçka süresi 2-3 haftadır.

Bulaşma, insandan insana , öksürme ve aksırmayla çevreye yayılan damlacıklarla ve deri kabarcıklarına direk temasla olur.

Belirtileri: Bu hastalıkta hafif ateş, iştahsızlık, halsizlikle beraber deri döküntüleri vardır. Döküntüler, önce göğüste başlar sonra tüm vücuda yayılır. Sulu kabarcıklar şeklindedir. Bu kabarcıklar, açık pembe renkte önce sulu sonra kabuklu olup son derece kaşıntılıdır. Döküntüler genelde iz bırakmaz. Ancak kabukları kaşıyarak kaldırılırsa iz kalabilir.

Bakım: Evde yatak istirahatı şarttır. Döküntülerin mikrop kapmaması için kaşıntıyı gidermek gerekir. Kaşıntıyı azaltmak için doktorun önerdiği losyonlar kullanılmalıdır. Karbonatlı suyla silmek de kaşıntıyı hafifletir. Çocuğun vücut direncini artırıcı besinler verilmelidir. Vücudu sıkmayan bol giysiler giydirilmelidir.

Korunma; Hasta kişilerle temas edilmemelidir. Suçiçeğinin bir yaşın üstünde yapılabilen aşısı vardır. Ancak kullanımı yaygın değildir. Zorunlu aşılar grubuna girmez.

Menenjit

Virüs ve bakterilerin neden olduğu beyin zarı iltihaplanmasıdır. Erken teşhis edilmediği zaman ölümle sonuçlanır.

Belirtileri: Bebeklerde kusma, havale, düzensiz solunum, bıngıldakta kabarma görülür. Büyük çocuklarda daha başlangıçta hastanın durumu ağırdır. Kusma, ateş, baş ağrısı, dalgınlık ve ensede sertlik, vücutta mor lekeler vardır.

Bakımı: Hastalığın tam teşhisi beyin omurilik sıvısının incelenmesiyle olur. Hasta çocuk mutlaka hastanede gözetim altında tutulmalıdır. Hasta, sessiz ve loş bir odada yatırılmalı, kuvvetli ışıktan korunmalıdır. Tedavi, doktor kontrolünde yapılır. Menenjitli çocuk zamanında hastaneye götürülmezse hasta kısa zamanda kaybedilebilir ya da daha ağır hastalıkların oluşmasına sebep olabilir.

Korunma; Menenjit aşısı vardır. Ancak zorunlu aşılar grubunda değildir. İsteğe bağlı olarak yapılabilir.

Çocuk Felci

Salgınlara da neden olabilen virüslerin (polio) sebep olduğu bulaşıcı bir hastalıktır. Dünyanın her yerinde özellikle yaz ve sonbahar başlangıcında görülür.

Kuluçka dönemi 1-3 haftadır.

Bulaşma, genellikle virüsün bulaştığı suların ve besinlerin ağız yoluyla alınması sonucu olur. Hastalığı geçiren çocuğun dışkısının kontrol altına alınmaması, tuvalet temizliğine dikkat edilmemesi hastalığın yayılmasında önemli kaynaktır.

Belirtileri: Ateş, baş ağrısı, kusma, karın ağrısı, ense sertliği ile kendini gösterir. Başlangıçta daha çok üst solunum yolu enfeksiyonuna benzer. Hastalık, hastaların bir kısmında hafif geçirilse de bir kısmında hastanın iyileştiğinin düşünüldüğü dönemden 1-2 gün sonra ağrı ve ense sertliği ile daha şiddetli olarak ortaya çıkar. Hastaların büyük kısmında felç görülmezken bazı tiplerinde birkaç gün süren yüksek ateşten sonra asimetrik olarak sağ kol etkilendiğinde sol bacak etkilenir ve felç görülür. Çok şiddetli türleri ölüm ile sonuçlanabilir.

Bakım: Hastalığın özel bir tedavisi yoktur. Hastalık sonrasında zatürree, sürekli yatmadan dolayı deri tahrişleri görülebilir. Ölümcül olabileceğinden hasta sürekli doktor kontrolünde olmalıdır.

Korunma: Doğumdan sonra 3-4. aylarda yapılan aşılama ile sağlanır. Bir yıl sonra polio aşısının tekrarı yapılarak tam bağışıklık elde edilir.

Zatürree: (Pnömoni)

Akciğerlerin iltihaplanmasıyla ortaya çıkan virüsler, bakteriler mantarlar veya hava yollarına kaçan çeşitli yabancı maddelerin sebep olduğu bir hastalıktır.Genellikle kış mevsiminde ve kızıl,kızamık gibi hastalıklardan sonra görülebilir.

Belirtileri: Ateş, öksürük,hızlı solunum,göğüste çekilme, dudak etrafında ve parmak uçlarında morarmalar görülür. Virüslere bağlı zatürree ise yavaş gelişir.Bakterilere bağlı zatürreeler,daha kısa sürede ve şiddetli ilerler. Doktor kontrolünde tedavi uygulanır.Ayrıca beslenme bozukluğu olan ve vücut ısısı düşük çocuklarda,doğuştan bazı anomalileri olan ve bağışıklık sistemi kusurlu doğanlarda oluşabilir.Yeni doğanda amniyon sıvısının hava yollarına kaçması vb. durumlar sonucu da zatürree olabilir.

Bakım: Hastanın protein oranı yüksek yiyeceklerle beslenmesi ve yeterli sıvı alması gerekir. Odası sık sık havalandırılmalı, belli oranda nemli tutulmalıdır.Burun ve kulak temizliğine ve rahat nefes alabilmesine dikkat edilmelidir.Doktor tedavisi gerektirir.

Grip

Pek çok virüsün neden olduğu, çocukluk çağında sık sık tekrarlayan bir solunum yolu enfeksiyonudur. Her yaşta
görülebilir.Bahar ve kış mevsiminde daha yoğundur.

Bulaşma öksürme sırasında etrafa sıçrayan damlacıklarla olur.

Kuluçka süresi 1-3 gündür.

Belirtileri: Ateş, kol, bacak ve baş ağrısı,üst solunum yollarında iltihap ve kuru öksürük vardır.

Bakımında; doktorun önerdiği ilaçlar kullanılarak yatak istirahatı yapılmalıdır. Bol sıvı gıdalar ve C vitamini alınmalıdır. Korunma gripli hastalarla yakın temastan kaçınılarak yapılmalıdır. Grip aşısı vardır; ancak doktora danışılarak uygulanmalıdır.

Sarılık ( Hepatit )

Sarılığın değişik türleri vardır. Yeni doğanda fizyolojik sarılık yaşanır.Bir de patolojik (mikrobik) sarılık vardır ki bu sarılık, karaciğerin iltihabi bir hastalığıdır.Bu sarılıkla ilgili 4 çeşit virüsten söz edilmektedir. Ancak yaygın olarak görüleni A ve B tipi sarılıktır.

İnsanlar, hepatit A virüsünü temiz olmayan su ve besinlerden alırlar. Hepatit A tipi sarılıkta; ateş, halsizlik, karın ağrısı, göz akında ve deride sarılık görülür. Hastanın idrarı da koyu sarı renklidir. Bu hastalara yatak istirahatı şarttır. Özel ilaç tedavisi yoktur. Hasta iyi beslenmelidir.

Hepatit B ise her mevsimde her yaşta kişilerde görülür. Uzunca ( birkaç ay ) bir kuluçka süresi vardır. Kan nakli, enjektörler, akupunktur ve diş tedavileri,aşı uygulamaları,hasta kanı emen sivrisinekler aracılığıyla bulaşır.Hafif ateşle başlar,midebağırsak bozuklukları,sarılık,karaciğer bölgesinde hassasiyet ve koyu dışkı görülebilir.B tipi
sarılık daha ağır seyreder ve ölümle sonuçlanabilir.

Korunma, ülkemizde aşı uygulaması ile sağlanır. Yiyecek ve içeceklerin temizliğine özen gösterilmeli, içme suları klorlanmalı, tuvaletler mikrop öldürücülerle temizlenmelidir. Kan nakillerinde kan ,sarılık yönünden incelenmelidir.

Tüberküloz (Verem )

Tüberküloz basilinin neden olduğu başta akciğer olmak üzere bütün vücudu tutabilen kronik bir enfeksiyon hastalığıdır. Her yaş ve mevsimde görülebilir.

Kuluçka dönemi 6-8 haftadır.

Bulaşma:

  • Kan yolu ile (gebelikte anne hasta ise hastalık plasenta aracılığıyla bebeğe geçer)
  • Deride açık yaralar, kesikler varsa deri yolu ile
  • Solunum yolu ile(hastalarla direk temas, hastaların salgılarının bulaştığı eşyalar, havaya karışan tozlara bulaşmış basillerle)
  • Tüberkülozlu ineklerin sütünün kullanımı ile olur.

Belirtiler: Hafif, sürekli öksürük, ateş, halsizlik, iştahsızlık, yorgunluk, kilo kaybı, nefes almada ağrı vardır. Hastalık ilerledikçe kanlı balgam görülebilir.

Bakım: Doktor kontrolünde ilaç kullanımı, kesinlikle yatak istirahatı, iyi beslenme ve temiz hava iyileşmeyi sağlayacaktır.

Aşılanma (BCG) yoluyla korunma sağlanır.

Aşılar Ve Serumlar

Bağışıklık

Bulaşıcı hastalılardan korunmak için alınacak önlemler iki temel ilkeye dayanır. Biri hastalık kaynağının çevreden uzaklaştırılması, diğeri kişisel direncin artırılmasıdır. Canlıların çevrelerindeki mikroorganizmalara ve organların çıkardıkları ürünlere karşı kendini koruyabilecek şekilde dirençli hâle gelmesine bağışıklık denir. Bağışıklığı sağlayan maddelere de antikor adı verilir.

Bağışıklık iki şekilde sınıflandırılır:

Doğal bağışıklık : Doğuştan sahip olunan bağışıklıktır. Örneğin kanda bulunan bazı mikropların üremesini ter; mikropların vücuda gelişini de gözyaşı önler.

Kazanılmış bağışıklık: Örneğin siyah ırka özgü sarıhumma hastalığı, başka ırkta görülmez.

Aktif bağışıklık
o Hastalığı geçirerek
o Aşılarla

Pasif bağışıklık
o Anneden plasenta ile bebeğe geçen antikorlar
o Serumlar

Aşılar

Ölü ya da hastalık yapma yeteneği azaltılmış canlı mikroorganizmaların deri altına ya da kas içine enjekte edilmesi veya ağız yolu ile verilmesine Aşılama denir.

Aşılamada amaç: Canlılarda; mikroorganizmanın vücudunda bulunan antijen adı verilen canlılar için yabancı bir proteine karşı, antikor denilen bağışıklık cisimciklerinin oluşturulmasıdır. Yani antikorlar vücudumuzun enfeksiyon hastalıklarına karşı bir savunma mekanizması olup kan ve diğer vücut sıvılarında bulunan özel yapıda proteinlerdir. Her antikor tipinin kendi antijeni vardır. Onunla karşılaşınca tanır, bağlar ve zararsız hâle getirir. Böylece gerek bir enfeksiyon hastalığını geçirmek, gerekse ona karşı aşılanmak ile canlı vücudunda antikor oluştuğu zaman o hastalığa karşı dirençli hâle gelir, hastalık oluşmaz.

Aşılar 3 tip hazırlanır:

Ölü aşılar: Hastalık etkeni mikroorganizmalar öldürülür. Bunlar antikor yapımı için antijen olarak kullanılır. Örneğin tifo, boğmaca , kolera, kuduz, kabakulak aşıları bu şekilde hazırlanır.

Toksoid aşılar: Bazı mikroorganizmalar çoğalarak toksin denilen zararlı ürünler çıkarırlar. Bu tip aşılarda antijen olarak toksinler kullanılır.

Canlı aşılar: Hastalık yapmayacak kadar zayıflatılmış; fakat canlı olan mikroorganizmalar aşı olarak kullanılır. Kızamık, çiçek, tüberküloz, çocuk felci(sabin) aşılar bu tip aşılardır.

Çocuklarda salgınlar ve ölümlere yol açabilecek pek çok hastalığın aşısı günümüzde mevcuttur. Doğumdan itibaren çocuk doktorunun kontrolünde aşıların yapılması gerekir. Aşı yapılan çocuk, hastalık etkeni ile karşılaşınca ya hiç hastalanmaz ya da hastalığı hafif geçirir.

Her aşı için başlama yaşı ve tekrarlanma aralıkları farklıdır.

Serumlar

Damardan dışarı alınan kan, kısa bir süre sonra pıhtılaşır. Pıhtılaşan kısım çökünce üstte sarımtırak bir sıvı kalır. Bu sıvıya kan serumu denir.

Tedavi edici serumlar

Bağışıklık cisimlerini içerir. Hastalık etkenlerinin antijenlerin canlı vücuduna damar yoluyla verilerek antikor oluşturulmasından belirli bir süre sonra o canlıdan alınan kandan elde edilen serumlardır. Bunlar aşısız çocukların hastalığa yakalanması durumunda (örneğin difteri) tedavi edici olarak ya da aşı olmamış bir çocuğun yaralanması durumunda hastalığa karşı koruyucu olmak için (tetanos, kuduz gibi) acele olarak antikor transferi için kullanılır.

Pasif bağışıklık geçicidir. 3 hafta sonra derhal çocuk aşılanmalıdır.

İnsan kökenli bağışıklık serumları (Bağışıklık globülinleri)

Mikroorganizmaların antijenlerine karşı insan vücudunda oluşan bağışıklık cisimleridir.

Aşı İlke ve Uygulamaları

Annelerin bebeklerini belli aralıklarla aşılatmaları, onların sağlığı açısından son derece önemlidir. Anne-çocuk sağlığı merkezleri, bu konuda annelere yardımcı olarak çocukları için aşı karnesi verir. Bu karne, aşıların zamanında ve kaç defa olması gerektiğini gösterir. Eksik aşı, çocukları hastalıklardan korumaz.

Önceden tetanos aşısı yapılmış gebe kadınlara doğumdan bir ay önce tetanos aşısı tekrarı yapılır. Hiç aşılanmamış gebelere gebeliğin 5.ayından itibaren başlayarak iki kez tetanos aşısı yapılmalıdır.

Son yıllarda ülkemizde, çocuk felcini ortadan kaldırabilmek için çocuk felci aşısı kampanyaları yapılmaktadır. Aşıları tam olan bir çocuğun bu kampanyaya katılması görevlilerin kayıtları açısından önemlidir. Fazladan aşı yapılmasının bir sakıncası yoktur.

Ülkelere göre aşı takviminde farklılıklar vardır. Aşı takvimini, ülkelerdeki çocukların öncelikli ihtiyaçları ile ülkelerin ekonomik düzeyleri belirlemektedir. Normal aşı takviminde belirlenen aşılar dışında; salgınlar hâlinde görülüp insan sağlığını tehdit eder duruma geldiğinde de tifo, tifüs, kolera, veba, kuduz aşıları yapılmalıdır.

Aşılamada Temel ilkeler

  • Anne sütünün bebeğin ilk aşısı olduğu unutulmamalıdır.
  • Sağlık kuruluşuna herhangi bir nedenle getirilen her çocuğun aşı kartı incelenmeli, önemli bir rahatsızlığı olmayan her çocuğa aşı yapılmalıdır.
  • Hastaneye yatmayı gerektiren hastalığı olmayan herkese aşı yapılabilir. Hafif ateş, soğuk algınlığı, nezle gibi rahatsızlıklarda çocuğun aşılanması tehlikeli değildir.
  • Bazı aşılar tek bir seferde, bazıları ise aralıklarla uygulandığında bağışıklık sağlar. Bu nedenle aşılanmaya zamanında başlanmalı, aşı takvimine uygun olarak aşılanma sürdürülmelidir. Aşılama tarihi, mutlaka aşı kartına
    işlenmelidir.
  • Birden fazla aşı bir arada yapılabilir. Ancak her birinin farklı kol ve bacağa yapılması önerilir.
  • Anne-babaların bilmesi gereken en önemli nokta şudur: Bir çocuğun tam aşılı olması için ilk yaş içinde en az beş kez aşıya götürülmelidir.
  • Aşı yapıldıktan sonra çocuk ağlayabilir, huzursuz olabilir, ateş ya da döküntüsü olabilir. Aşı yapılan bölgede şişme, kızarıklık ve hassasiyet olunca o bölgeye alkol ya da soğuk su pansumanı uygulanmalıdır. Ateş varsa düşürmek için çocuk soyulmalı, ılık su ile banyo yaptırılmalı veya eklem yerlerine ıslak bezler koyulmalıdır. Ateş düşürücü şurup, bol içecek ve sıvı gıdalar verilmelidir. Şikâyetler üç günden uzun sürerse ya da başka yakınmalar olursa doktora danışılmalıdır.
  • Ağır ilerleyici sinir sistemi hastalığı olanlara, havale geçirenlere, kan ve lenf kanseri gibi kötü huylu hastalığı olanlara aşı yapılması gerektiğinde doktora danışılmalıdır.
  • Aşı uygulanırken kullanılan araçlar steril olmalıdır. Aşılanacak bölgenin temizliği aseton, alkol veya mersol ile yapılabilir.
  • Sağlıklı çocuklara grip aşısına gerek yoktur. Bazı özel durumu olan çocuklarda (astım vs.) doktorun önerisi ile yapılabilir.

Aşı Takvimi

  • Yeni doğan Hepatit B (1.doz)
  • 1.ay Hepatit B (2.doz)
  • 2.ay BCG (verem)+dbt(1) (difteri boğmaca tetanos)+Polio 1(çocuk felci)+ HIB (1-menenjit)
  • 3.veya 4.ay DBT(2)+ Polio 2 + HIB(2)
  • 5.veya 6.ay DBT(3)+Polio 3 + Hepatit B (3.doz)
  • 9.ay Kızamık
  • 13.ay Suçiçeği
  • 15.ay KKK (1-kızamık kızamıkçık kabakulak)
  • 18.ay DBT (4) + Polio 4 + HIB (3)
  • 24.ay Hepatit A 1
  • 30.ay Hepatit A 2
  • İlkokul 1.sınıf DT (difteri, tetanos) + Polio + Kızamık
  • İlkokul 5 sınıf Tetanos ve BCG (verem)
  • Lise 1. Sınıf Tetanos
  • Gebelikte Tetanos