Toplumlar

İlkel, Köleci, Feodal, Kapitalist, Sosyalist, Komünal Toplum Biçimleri

İnsanlık tarihindeki ilk sosyo-ekonomik yapı, ilkel komünal toplumdur. Bu yapının en önemli özelliği, sınıfsız bir toplum olmasıyla birlikte üretim araçlarının ortak mülkiyetidir. Bilim, insanlığın sınıfsız ilkel komünal toplumdan yine sınıfların olmadığı modern komünal topluma ulaşılacağını belirlemiştir. Bu belirleme evrenin oluşuyla ilgili bulgularla yakından ilişkilidir. İnsanın kökeni sorununun incelenebilmesi için sadece biyolojik evrim sınırları içinde kalınamaz. Çünkü ortada, milyonlarca yıl içinde geçirilen değişim ve dönüşümler söz konusudur. İşte bilim adamları bir taraftan, hayvanlar aleminin, insanın ortaya çıkışına kadar süregelen evrimini damgalayan niteliksel değişiklikleri ortaya koyarken, diğer taraftan ve aynı zamanda insanı hayvandan ayıran temel şeyin, insanın kendi elleriyle yaptığı iş aletlerinin yardımıyla gösterdiği toplumsal çalışma faaliyeti olduğunu saptamışlardır. İşte ilkel komünal toplum, toplumsal çalışma faaliyetinin ilk evresidir.

İnsanlık tarihinin evrelerine de bu açıdan bakmak gerekiyor. İnsan, yaşamını yeniden üretebilmek için gereksinimlerini sağlamaya çalışırken, kendini ve çevresini de yeniden üretmiştir. Bu nedenle tarihin başlangıcı insanın toplumsallaşması olarak ele alınmalıdır. Toplumlaşan insan bundan böyle üretimi, gittikçe artan bir ölçüde kendi seçiciliği ile yapmaya başlayacaktır. Doğa-insan ilişkilerinin ağırlıklı belirlenmesindeki dönemlerde insanların sıcak ve ılıman ormanlarda yaşadığı (alt), balık üretiminin yapıldığı (orta) ve ok ile yayın bulunduğu (yukarı) aşamalardan geçtiği bilinmektedir. Toplumsal ilişkilerin belirlenimindeki tarihi devirlerde ilkel komünal toplumu köleci toplum, feodal toplum ve kapitalist toplum düzenleri izlemiştir. Kapitalist toplumu izleyecek sosyalist toplum, sınıfsız modern komünal topluma geçişte toplumsal sınıfların sönümlenmeye başlayacağı toplum biçimidir.

• İlkel Komünal Dönem: Avcı ve toplayıcı dönemde, paylaşılan mülkiyete ve ilkel demokrasiye dayanan kooperatif aşiretler, kabileler.

• Kölelik: Toplumun kabileden şehir devletine geçtiği, köleliğin, özel mülkiyetin ve aristokrasinin doğduğu, tarımın yaygın olduğu dönem.

• Feodalizm: Kralın da dahil olduğu aristokrasinin yönetici sınıf haline geldiği, dinin önemli bir yer tuttuğu dönem.

• Kapitalizm: Burjuva sınıfının yönetici, proletaryanın da ezilen sınıf olduğu, parlamenter demokrasinin yaygın politik sistem olduğu, piyasa ekonomisinin işlediği ve üretim araçlarına özel mülkiyetin sahip olduğu dönem.

• Komünizm: İşçilerin devrim yaparak kapitalistleri kovduğu ve devletsiz, sınıfsız, mülkiyetsiz bir toplum yarattıkları dönem.

• Marx’a göre her çağda belirli sınıfların zıtlığı hakimdir. Bu durum o çağa özgü sosyal sistemin en belirgin özelliklerini ortaya koyar.
• Tarih, bu türden sınıfsal zıtlıklar ve bu zıtlıkların doğurduğu sınıf mücadeleleri içinde ilerlemektedir.

• Kapitalist düzen, son sınıflı toplumdur. Burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki uzlaşmaz çelişki sonucu
yıkılacaktır.
• Kapitalist toplum ile birlikte ortaya çıkan işçi sınıfı artık toplumun devrimci dinamiğidir.
Kapitalist düzeni ortadan kaldırarak komünizme yani sınıfsız topluma giden yolu açacak olan sınıftır.

MARKSİZM Nedir?
• Bilimsel sosyalizmin kurucusu Karl Marx’ın görüşlerini temel alan siyasal, ekonomik ve felsefi sistemin adıdır.
• Marksizm, sınıflar savaşımı teorisini ortaya atan ve bu savaşımın zorunlu sonucu olarak proletarya diktatörlüğüne ve oradan da toplumsal eşitlik ve özgürlük dünyası komünizme varılacağını öngören bir öğretidir.

• Marksizm, varolan ve geçmişte varolmuş olan toplumlara ilişkin bir analiz ve özellikle de kapitalist topluma yönelik bir eleştiriden meydana gelir.
• Marksizmin bu analizi, toplumsal değişme ve gelişmeyi açıklarken, varolan tüm etkenler arasında, ekonomi etkenine özel bir önem ve ağırlık verir.
• Sömürüye dayanan ve sınıflara ayrılmış bir toplum düzenine alternatif olarak sınıfsız bir toplum modeli önerisinde bulunur.

Materyalizm
• Doğru bilginin kaynağı madde, çelişki ve değişme
• Doğru bilgi duyu organlarıyla elde edilir.
• Doğal olguların temel nedeni madde, maddedeki çelişki ve onun doğurduğu değişmedir.

Proletarya
• İşçi sınıfını tanımlamak için kullanılan sosyolojik bir terimdir.
• Proletarya üretim araçlarına sahip olmayan sınıfın adıdır.
• Proleter ücret karşılığı çalışan işçidir.

Burjuvazi
• Üretim araçlarını ellerinde bulunduranlarla çıkarları bunlarla özdeş olanların oluşturduğu toplumsal sınıf.
• Burjuvazi, kapitalist toplumun egemen sınıfıdır.
• İşçinin emeğinden başka satacak hiçbir şeyi olmamasına karşın burjuvazi, üretim araçlarının, üretim aletlerinin, fabrikaların, toprak zenginliklerinin sahibidir.

Diyalektik
• Kavramlar arasındaki karşıtlık ilişkisinden yola çıkarak, bunu doğru bilgiye varmada bir ilke olarak kullanan düşünme ve araştırma yolu.
• Herakleitos: Şeylerin karşıtlarından yola çıkarak var olmaları ve gene karşıtları içinde yok olmaları. Değişmeyen tek şey, değişimdir.
• Sokrates: Diyalektiği bir yöntem olarak kullandı. Karşılıklı soru-yanıt yoluyla kavramlara açıklık
getirme yöntemi.

• Hegel: Gerçekleri oluşturan kavramların her biri karşıtını kendi içinde taşır. Düşünce, bir kavramdan (tez) onun içindeki karşıtına (antitez) bundan da yeniden karşıtına (yani ilk kavrama) dönmekle, diyalektik hareket içinde, iki kavramın birliğini oluşturan üçüncü kavrama (sentez) ulaşır. Bu süreç, düşüncenin kendisini kavramasını sağlayan bilinç içeriğini artırır. Hegel’e göre diyalektik, varlığı belirleyen düşüncenin kendi süreci olduğu gibi DÜNYA tarihinin de oluşum ilkesidir.

• Marks: Diyalektik tarihsel bir süreçtir; ekonomik temelli bazı toplumsal oluşumların zaman içinde karşıtlarını üretmeleri, karşıtların giderek çatışmaya dönüşmesiyle de yeni oluşumun etkisini ortadan kaldırması biçiminde yürür.
• Hem doğada, hem de sosyal düzende diyalektik süreçler hakimdir.

Diyalektiğin Yasaları
1. Yasa: Hiç bir şey varken yok olamaz, yoktan var olamaz.
2. Yasa: Her şey birbirine bağlıdır. Gelişmeler bir zincirin halkaları gibidir, bu gelişmeleri kavramak için parçalara bölmek ve anlamaya çalışmak olanaklı değildir.
3. Yasa: Her şey değişme halindedir. Hiç bir şey durağan ve olduğu yerde değildir. Değişme evrenseldir ve gelişme ise devamlıdır.

Diyalektik Materyalizm
• Tarihin görünen olaylarının ve olgularının arkasında görünmeyen yapı ve mekanizmalar vardır.
• Yüzeysel olguların arkasında yatan asıl ” gerçeği ” ortaya çıkaracak olan yöntem, diyalektik materyalizm dir.

SINIF ÇATIŞMASI
• Her toplumun tarihi, bir sınıflar çatışması tarihidir. Örneğin özgür insan-köle çatışması, usta-çırak çatışması, ezen- ezilen çatışması, bugünkü haliyle işçi sınıfı ve burjuva sınıfı çatışması.
• Marks’a göre her zaman her yerde ezen ve ezilen bir sınıf vardır. Bu durum, üretim araçlarının özel mülkiyette olduğu toplumlarda hiçbir zaman değişmeyecektir.

DEVLET
• Devlet bir sınıfın diğeri üzerindeki örgütlenmiş baskı aracıdır.
• Devleti elinde bulunduran sınıf bu yoldan egemenliğini sürdürür.
• Bu sınıf genelde üretim araçlarını elinde bulunduran varlıklı sınıftır.
• Egemen sınıf, hem varlıklı hem de devleti elinde tutan yönetici sınıftır.

Sosyalist Toplum
• Marks bu durumu ortadan kaldırmak için üretim araçlarını toplumsallaştırmak, sosyalist toplumu kurmak gereklidir demiştir.
• Sosyalizmde, çalışabilir durumdaki herkes çalışmak zorunda olacak ve çalışmasıyla doğru orantılı olarak zenginlikten pay alacaktır.
• Sosyalizmin ilkesi: “herkesten yeteneğine göre, herkese emeğine göre“

Komünist Toplum
• Bu aşamada üretici güçler o denli gelişmiş olacaktır ki, bunun doğuracağı muazzam bolluk sayesinde çalışma bir zorunluluk olmaktan çıkarak artık sadece bir zevk halini alacaktır.
• İnsanlar büyük oranda zamanlarını ve enerjilerini, kendilerini ve nesillerini özgürce geliştirmeye ve daha
yüksek arayışlara adayacaklardır.
• İşte ancak bu aşamada, insanların toplumdan aldığının ona verdiğiyle orantılı olması ilkesi son bulacak, insanlar topluma verdiği emekten bağımsız olarak tüm ihtiyaçlarını ondan alabilecektir. Böylece, herkesten
yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre hedefi yaşama geçirilmiş olacaktır.

Kapitalist Sistemin Kanunları
• Kapitalist sistemin Marx`a göre, iki hareket kanunu bulunmaktadır. Bu iki kanun kapitalizm içindeki sınıf çatışmasının gittikçe şiddetlenmesine sebep olacaktır.
1. Sermayenin birikmesi ve belirli ellerde toplanması: Fabrika üretiminin, yani büyük işletmelerin, küçük işletmeleri yok etmeleri sonucunda ortaya çıkacaktır. Daha sonra en güçlü büyük şirketin kalacağı bir mücadele başlayacak ve sermaye tamamıyla merkezileşecektir.

2. Sefilleştirme kanunu: İş basitleştikçe, insan emeği yerine makineler geçtikçe, acemi işçiler de her tür işi yapabilecek duruma gelecek ve ücretler düşecektir.
• Bunların sonucunda toplum kapitalistler ve işçiler olarak kutuplaşacaktır. Bu sınıflar arasındaki çatışma sonunda işçi sınıfı ayaklanacak, üretim araçlarını ele geçireceklerdir. Bu devrim sonunda, sınıfsız toplum hedefi gerçekleşecektir.

Ekim Devrimi

Unutmayın; Ekim Devrimi – Geçmiş Değil Gelecek

Ve Ekim Devrimi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Bolşeviklerin önderliğinde ayaklanan Rus proletaryası kışlık saraya girdi. O gün takvim yaprakları 25 Ekim 1917’yi gösteriyordu. Rusya’da henüz Gregoryen takvim kullanıldığından devrimin adı “Ekim Devrimi” olarak kaldı. Günümüzde kullanılan Julien takvime göre ise devrim, 7 Kasım 1917’de gerçekleşti.

Üzerinden bir asır geçmesine ve sosyalizm dünya ölçeğinde geçici bir yenilgi almasına rağmen Ekim Devrimi her yıl çeşitli etkinliklerle kutlandı / kutlanıyor.

Çeşitli konu başlıkları tartışılıyor. Devrimin 20. ve 21. yüzyıla etkileri, günümüze bıraktığı dersler bunlardan bazıları.

Bir zamanlar SSCB’ye komşu olması, sosyalist ana yurt ile kapitalist batı arasındaki son derece kritik bir jeopolitiğe sahip olması nedeniyle de Türkiye, bütün bu tartışmaların ve geriye dönük sorgulamaların halen sıcak olduğu bir ülke.

İnsanlık tarihinin en büyük adımlarından birisinin, Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nin 100. yılındayız. 

Tarihte ilk kez işçi ve emekçi halk yığınları kapitalizmi; yani patronların ve toprak ağalarının egemenliğini yıktı. Onlara zenginlik ve iktidar sağlayan, halkı yoksulluğa, işsizliğe ve adaletsizliğe mahkum eden üretim araçları üzerindeki kapitalist özel mülkiyet ortadan kaldırıldı. Devrimden sonra ilk beyannamede; tüm fabrika, büyük topraklar ve bankalar emekçilerin kolektif mülkü ilan edildi, onların denetim ve yönetimine devredildi.

Böylece ekonomik gelişmişlik düzeyi bakımından geri ve yarı-feodal bir ülke olan Rusya, sadece 20 yıl içinde dünyanın en büyük ekonomilerinden birisi haline geldi. Bugün yüzde 4 büyüme ile övünürken 5 yıllık planlarla yüzde 350’ye varan büyüme oranları gerçekleştirildi. Bilim, teknoloji, kültür ve sporda tarihi başarılara imza atıldı. Ülke tiyatro, sinema ve kütüphanelerle donatıldı. Bilimsel kurumların sayısı 1929’da 1263 iken 1957’de 2 bin 756’ya; bilim insanlarının sayısı da 1914’te 10 bin iken 1956’da yaklaşık 240 bine çıkmıştır. Basılan kitap tirajı 11; gazetelerin günlük tirajı 16; halk kütüphanesi sayısı 10; bu kütüphanelerde kitap sayısı 69; daimi kreşlerde yer sayısı 1757 misli artmıştır.

60’tan fazla ulus ve ulusal topluluğun bulunduğu ve 130 dilin konuşulduğu bu coğrafyada, Sovyetler Birliği, ayrılma hakkına sahip ve eşit statüde 15 birlik cumhuriyetinin federasyonuydu. Bu federe cumhuriyetlerin yanı sıra 20 özerk cumhuriyet, 8 özerk bölge ve 13 ulusal bölge olarak yapılanan siyasi sistem, tüm ulusal toplulukların özerkliğini olanaklı kıldı. Tüm dillerin özgürlüğü ve ana dilde eğitim garantilendi, bütün dillerin serpilip gelişmesinin imkanları sağlandı, 124 dilde kitap basıldı.

Emekçilerin Kazanımları.

– Sovyetler dünyada çalışma süresini 8 saate indiren ilk ülke oldu. 1929’da 7 saatlik iş günü uygulamaya konuldu. Çalışma koşullarının ağır olduğu bir dizi sanayi dalında ise 6.5 ve hatta yer yer 4 saatlik iş günü uygulandı. İnsanların iş dışında sosyal ve kültürel gelişimlerini sağlayabilecekleri olanaklar sağlanıyordu.

– Her emekçinin en az 1 ay yıllık izin hakkı vardı.

– Milyonlarca işçinin yıllık iznini geçirebileceği dinlenme evleri yapılmıştı. İsteyen için deniz kenarında isteyen için dağ evlerinde.

– Hiçbir işçi, sendikasının ya da meslek grubunun izni olmaksızın işten çıkartılamıyordu.

– 1930’larda en vasıfsız ve düşük ücretli işçi bile 125 ruble (ortalama 270 ruble) alırken kira 2-3 ruble, elektrik, su faturaları 1 ruble kadardı. 

– Sovyetlerde her emekçinin evden işine ulaşım tamamen ücretsizdi.

– Sağlık tüm topluma sunulan ücretsiz bir hizmetti. Keza eğitim de ücretsizdi.

Bir Kişi Bile Evsiz Değildi!

2015 yılı verilerine göre ABD’de 3.5 milyon evsiz; 18.6 milyon boş ev var. Sovyetlerde bir kişi bile evsiz değildi. İnsanca yaşanabilecek koşulların sağlanması açısından ayrıntılı bir plan yapılmıştı. Evin yatak odası ve diğer temel bölümleri haricinde kişi başına en az 8.5 metrelik alan olmalıydı. Yani, evde 4 kişi yaşıyorsa en az 34 metrekarelik oturma odası olması zorunluydu. 

Kadınların Kazanımları.

– Devrimden hemen sonra kadın erkek eşitliği ilan edildi. 

– Çalışma yaşamında tam eşitlik sağlandı. Kadınlar ve erkekler eşit ücret aldı. Doğum izni, süt izni ve kadınların çalışma hayatına katılımları açısından tarihin en ileri hakları sağlandı.

– Kadınları eve bağlayan ev işlerinin toplumsallaştırılması için büyük adımlar atıldı. Büyük yemekhaneler kuruldu, çamaşırhaneler organize edildi. Kadınların çalışma yaşamını engelleyen çocuk bakımını toplumsallaştırmak için ülkenin dört bir yanında on binlerce kreş açıldı. Ancak bu uygulamanın ardından İskandinav ülkeleri ve Batı Avrupa’da kreşler yaygınlaştı.

– Toplumun her alanında kadınlar vardı. Bugün bir kadın otobüs şoförü olunca gazetelere haber olurken; Sovyetlerde kadınlar yaşamın her alanında özgürce çalıştı. 

– Türkiye’de bugün 27 kişilik hükümette sadece 1 kadın bakan var, 1970’lerde bile Sovyetlerde kadın oranı yüzde 36 idi.

Ekim Devrimi Sınıfsız-Sömürüsüz Bir Toplum Hedefinin Gerçekçi Olduğunu Kanıtlamıştır.


1917 yılının 7 Kasım günü (eski Rus takvimiyle 25 Ekim), Rusya’da işçi sınıfı ve onun müttefiki yoksul köylülük iktidarı ele geçirdi. Emperyalist ülkelerin dünya halklarına tarihsel bir yıkım yaşattığı Birinci Dünya Savaşı sırasında iyice yoksullaşan, ekonomisi çöken, nüfusunun büyük bölümü cahilliğe mahkûm edilmiş büyük bir ülkenin kaderini emekçi halk ele geçirmişti. Elde gerçek anlamıyla bir enkaz vardı, bu yetmedi işçi sınıfının iktidarının hemen başta boğulması gerektiğini düşünen emperyalist güçlerin tamamı ve onlar tarafından desteklenen Rus gericiliği Sovyet Rusya’nın üzerine çullandı. Çok zorlu mücadelelerle geçen ilk yılların ardından 1930’lara gelindiğinde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, sanayileşme yolunda dev adımlar atmaya başlayan, eğitim, sağlık, kültür alanlarında tarihsel bir sıçrama kaydeden ve en önemlisi bütün bunları sömürüyü ortadan kaldırarak, eşitlikçi bir temelde hayata geçiren bir ülke haline gelmişti. 1917’de başlayıp 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla sonlanan Sovyet deneyi, bütün eksikliklerine rağmen, gelişmiş kapitalist toplumların yanına dahi yaklaşamayacağı başarılara insanlık adına imza atmış, bugünkü adaletsizliklerin çok büyük bir bölümünden kurtulmuştu. Ekim Devrimi ve onun yarattığı toplumsal düzen kanıtlamıştır ki, insanlık kapitalizme mahkûm değildir.

1917 Devrimi, Marx’ın Doğrulanmasıdır.


Karl Marx ve Friedrich Engels 1848 yılında Komünist Parti Manifestosu’nda komünistlerin teorisinin tek bir cümlede özetlenebileceğini yazmışlardı: Özel mülkiyetin tasfiyesi! Fabrikaları, yer altı ve yer üstü kaynaklarını, toprağı ele geçiren mülk sahibi kapitalist sınıf, yaşamak için emek gücünü satmak dışında bir şansı olmayan işçi sınıfını sömürerek zenginleşiyordu. Sosyalist devrim, aralarında hiçbir durumda “adil” bir ilişki kurulması mümkün olmayan bu iki sınıf, burjuvazi ile proletarya, arasındaki tarihsel hesaplaşmadan başka bir şey değildir. Marx’ın öncelikle ele aldığı kapitalist toplumlarla Rusya arasındaki sosyo-ekonomik farklılıklar, aradan geçen süre içinde emperyalizm olgusunun kapitalizme damga vurması, 20. yüzyılın başlarında sınıf mücadelelerinin mantığında ve aktığı kanallarda yaşanan önemli değişiklikler, Komünist Manifesto’da tek cümleyle ifade edilen hedef ile 1917 Ekim Devrimi arasındaki sarsılmaz bağı ortadan kaldırmıyor. İlk sosyalist devrim, insanlığın üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetine karşı zafere taşıdığı ilk siyasal başkaldırıdır. Marx’ın düşünce ve eyleminin merkezinde sınıf mücadelelerinin yasalarının ortaya çıkarılması ve sınıfların ortadan kalkacağı bir toplumsal düzenin yolunu açacak toplumsal dönüşümlerin hızlandırılması vardır. Bolşevikler bu yolda ilerlemiştir.

Öncü Parti Fikri, Sosyalizm Mücadelesinin En Kritik Halkasıdır.


Devrimleri partiler yapmaz. Devrimler toplumsal sınıfların, kitlelerin eseridir. Ancak devrimlerin emekçi halk için kalıcı bir zafere taşınması, mutlak olarak öncü partinin ağırlık koymasını gerektirir. Ekim Devrimi’ne kadar “işçi sınıfı partisi” dendiğinde daha çok parlamentoya yerleşmiş, kurumsal, adım adım büyümeyi hedefleyen kitle partileri akla gelirdi. Ekim Devrimi, bir devrimci yükseliş sırasında sağlam kadrolara sahip, hazırlıklarını kriz dönemlerinin karmaşasını gözeterek yapmış, hızlı hareket eden ve sosyalist iktidar perspektifine sahip bir partinin işçi sınıfının temel gereksinimi olduğunu gösterdi. Marksizmin, Marksizm-Leninizme dönüşümü bütünsel bir sürecin ürünü olsa da, biliyoruz ki bu dönüşümün en önemli unsuru öncü parti fikridir. Kapitalizm, devrimci, öncülük misyonuna uygun bir konum ve güce kavuşmuş bir proletarya partisinin yokluğunda krizleri emekçi halkın üzerine yıkarak ömrünü uzatmaktadır. Leninist Parti, yeri ne işçi sınıfının kendiliğinden eylemiyle ne inisiyatif almasıyla ne de başka örgütlenme biçimleriyle doldurulabilecek bir öznel aktördür.

Lenin’in Emperyalizm Teorisi, 1917 Ekim Devrimi’nin Kapısını Açmıştır.


Ekim Devrimi, emperyalistler arası boğazlaşmaya sahne olan ve dünya halkları için büyük yıkım anlamına gelen Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı derin siyasi, ekonomik ve ideolojik kriz ortamında gerçekleşti. Emperyalizm kavramını Lenin icat etmedi. Lenin’in emperyalizm teorisine zemin hazırlayan bir dizi değerli başka çalışmanın olduğu da tartışılamaz. Ancak Lenin’in emperyalizm teorisini benzersiz kılan, emperyalizm olgusunun sosyalizm mücadelesi açısından dayattığı stratejik meseleleri çözüme kavuşturmasıdır. Gelişmiş kapitalist ülkelerde sosyal demokrasinin işçi sınıfına nasıl ihanet ettiği, bundan daha önemlisi işçi sınıfı partilerinin düzen içi çözüm arayışından hangi siyasal ve ideolojik müdahalelerle çıkabileceği sorularını Lenin emperyalizm çözümlemeleri aracılığıyla yanıtlamıştır. Ekim Devrimi, bu yanıtların tescillendiği büyük bir tarihsel eylemdir.

1914’te Emperyalist Savaş Karşısındaki Tavır 1917’nin Habercisidir.


Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcında, Bolşevik Parti savaşan ülkelerin işçi partileri içinde kendi burjuva hükümetlerini desteklememe kararı alan çok az sayıda partiden biriydi. “Yurtseverlik” adı altında, başka ülkelerde silahaltına alınan emekçileri ahlaksızca “düşman” ilan eden sosyal demokratların tersine Lenin ve arkadaşları enternasyonalist bir tutum aldılar. Ancak aradaki fark bundan ibaret değildi. Rus Bolşevikleri, emperyalist savaş bir kez patladıktan sonra kaçınılmaz olarak galiplerin hanesine (ezilenlerin zararına) yazılacak bir emperyalist barışa yandaşlık yapmak yerine kapitalist düzenin yıkılması için verilen mücadeleyi gözettiler. Çoğu kez neredeyse sadece ahlaki bir yükümlülüğün yerine getirilmesi gibi gösterilen Lenin’in savaş karşısındaki tutumu aslında bir büyük ihtilalcinin, stratejik hamlelerinin ahlaki öğelerle güçlendirilmesi olarak anlaşılmalıdır. 1917 Devrimi, işçi sınıfının hem kanlı emperyalist savaşa verdiği acımasız bir yanıt hem de savaşın yarattığı tarihsel fırsatın yaratıcı bir biçimde değerlendirilmesidir. Bu fırsatın kullanılamadığı ülkelerde emekçi halkın yaşadığı trajedilerin boyutları 20. yüzyıldan 21.’ye giderek daha da genişlemektedir.

İlk Sosyalist Devrim, Burjuva Demokrasisinin Sınırlarını Ve İşçi Sınıfı Açısından Ne Anlama Geldiğini Açıkça Göstermiştir.


Bolşevik Parti, Çarlık Rusyası’nda çok zor koşullarda mücadele etti, çoğunlukla gizli ya da yarı gizli çalışmak durumunda kaldı. Bununla birlikte seçim ve parlamento gibi düzlemlerden tamamen uzak kalmadı, kısa süreli de olsa temsilcilerini parlamentoya yolladı. 1917’nin ilk halkası olan Şubat Devrimi’nden sonra Rus tarihinde daha önce hiç tanık olunmayan bir “özgür” dönem açıldı. İşçi sınıfı, yoksul köylüler, askerler yaygın örgütlenmeler yarattı, devrimci yapılar açık çalışmaya başladı, daha da önemlisi Birinci Dünya Savaşı’nın kaotik ortamında Rus işçileri Şubat Devrimi’nin kazanımlarını korumak için silahlandılar. Ancak bu özgür ortam, son tahlilde, bir kez daha sömürücü bir sınıfa, kapitalistlere yarıyordu. Rusya emperyalist savaşın içinde kalmaya devam ediyor, işçiler acımasız koşullarda sömürülüyor, yoksul köylülük bir yandan savaşın, bir yandan da büyük toprak sahiplerinin ağır yükünü taşıyordu. Bolşevikler diğer devrimci örgütlerden farklı olarak, özgürlüklerin bu tabloyu değiştirmek için kullanılması gerektiğini söylüyor, bu doğrultuda çalışıyordu. “Bütün iktidar sovyetlere” sloganı, Nisan ayında “sosyalist devrimin” güncel bir hedef olarak ileri sürülmesi, Geçici Hükümete katılmamak, emperyalist savaştan derhal çekilme talebi gibi Bolşevikleri 1917 yılında diğer siyasi yapılardan ayıran önemli unsurlar bu çerçevede değerlendirilmelidir. Ekim, şunu öğretti: Burjuva demokrasisinin alanının genişletilmesi, komünistler için kendi başına bir hedef olamaz; mesele işçi sınıfının kurtuluşudur, sosyalist devrimin kendisidir. Özgürlükler için mücadele bu bağlama yerleştiğinde anlam kazanır.

Ekim Devrimi Kapitalizmin Krizi ile Devrimler Arasındaki Bağlantıyı Açık Bir Şekilde Ortaya Çıkarmıştır.


Marx, kapitalizmin kriz üreten yapısını bütün ayrıntılarıyla sergilemişti. Üstelik sanıldığının tersine, Marx yalnızca (diyalektik olarak belirleyici olan) ekonomik düzlemde değil, burjuva diktatörlüğünün siyasal düzlemdeki zayıflıklarını, göreli istikrar yıllarının ardından neden ve nasıl yönetememe krizine gireceğini de göstermiştir. Sermaye egemenliğinin ekonomik, siyasi, ideolojik düzlemleri, onun bir bütün olduğu gerçeğini değiştirmemekte, her birinin bir ötekini etkileyebildiği, zaman zaman diğerlerinden daha önemli hale gelebildiği her örnekte gözlemlenmektedir. Lenin’in teorik ve pratik çalışmalarının merkezinde kapitalizmin zayıf noktalarının belirlenmesi ve buna uygun bir stratejinin işçi sınıfı adına hayata geçirilmesi yer alır. Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcıyla birlikte Lenin, sözünü ettiğimiz teorik ve pratik arayışı yoğunlaştırma gereksinimi duydu. Eşi benzeri olmayan yıkıcılıktaki savaşın yol açtığı umutsuzluk ve çaresizliğin insanları teslimiyete, kapitalizm içi onursuz çözümlere doğru ittirdiğini acıyla fark eden Lenin, bu tabloyu tersine çeviren ve Aslında hem Marx hem Engels’in yazılarında açıkça görülen yaklaşımı yeniden üretti. Kapitalizmin yol açtığı yıkım, bizzat kapitalizmin yıkımına dönüştürülmeliydi. 1917 Ekim Devrimi, bu tutumun mutlak olarak doğrulanmasıdır.

Komünistler, Devrimci Olmayan Dönemlerde Devrime Hazırlanır.


Bolşevizmin Ekim Devrimi’ne gelinceye kadarki tarihi kabaca 15 yıl sürmüştür. Bu 15 yılın bir kısmında “devrim” hem fikren hem de fiziki olarak Rus toplumunun çok uzağındadır. Bolşeviklerin küçük bir örgüte daraldığı, Rusya’da kapitalist gelişmenin göreli bir istikrar kazandığı, Çarlığın mutlak otoritesini hissettirdiği bu yıllarda Bolşevikleri diğerlerinden ayıran en önemli fark “devrim perspektifi”ni hiç yitirmemeleridir. Gerici Çarlık devletinin zorbalığının dayanılmaz bir hal aldığı, en temel insan haklarının dahi yok sayıldığı, örgütlenmenin hiçbir biçimine izin verilmeyen yıllarda dahi Lenin ve arkadaşları kendilerini bilindik anlamıyla bir demokrasi mücadelesiyle sınırlamamıştır. Programatik düzeyde kendisini en gelişkin haliyle 1917 Nisanı’nda hissettirecek olan sosyalist devrim hedefi, aslında Bolşevizmin tüm dönemlerine içerilmiştir. Devrimci olmayan dönemlerde devrim hedefinin rafa kaldırıldığı bir siyaset anlayışının reddi, Bolşevizmi hem planlı hem de kendiliğinden bir biçimde nihai hesaplaşma anına hazırlamış, bu anlamda en güçsüz dönemlerinde dahi Bolşevizmin siyasi ve örgütsel varlığını keskinleşecek sınıf kavgasına ve devrimin yükselişine hizmet eden bir okula dönüştürmüştür. 1917 Ekim Devrimi sırasında Bolşeviklerin, kendilerinden çok daha avantajlı konumdaki siyasi hareketleri geride bırakmalarını sağlayan ataklığın ve becerinin kaynağında Lenin’in önayak olduğu bir siyaset ilkesi belirleyici olmuştur. Bugüne uzanan evrensel bir formülasyonla ifade edecek olursak: Sosyalist devrim hedefi yoksa, komünist bir partiye de ihtiyaç yoktur.